BUNCA YILDIR ÇEKTİĞİ IZDIRAP YANINA KAR KALDI

Eğitim 18.07.2020 - 12:33, Güncelleme: 02.12.2022 - 09:38 3736+ kez okundu.
 

BUNCA YILDIR ÇEKTİĞİ IZDIRAP YANINA KAR KALDI

Hz. Rektör, Gaz lambası ve Bir Dua   Bugün günlerden Cuma... Saat sabahın 5'i!   Günümüz Müslüman'larının pek çoğunun yaptığı  gibi işin kolayına kaçıp sadece "Hayırlı Cuma'lar" diyerek, Kur'an'ın diliyle, "atalarımızdan öğrendiğimiz din" ataletinde (alışılmışlığında, taassubunda) kalmayacağım!..   Önce güzel bir haber vereyim: R.T. Erdoğan Üniversitesi eski Rektörü  değerli dostumuz Prof. Dr. Arif Yılmaz, hayasızca üstüne atılan bütün malum suçlamalardan YARGITAY'ın nihai nitelikteki kararıyla beraat etti. Böylece hapiste yattığı aylar ve bunca yıldır çektiği ızdıraplar yanında kar kaldı! Tıpkı Prof. Dr. Ekrem Algün, Doç. Dr. Kemal Türkyılmaz ve isimlerini burada  zikretmek istemediğim başka akademisyenler gibi. Onların adına ne diyelim; vatan sağ olsun, fâsık müfterilere de böyle cezalar hem bu dünyada hem de öbür dünyada "yâr" olsun!   Şimdi, bu bağlamda...   "Fırat kenarında kaybolan (ya da kurdun kaptığı!) koyundan" başlayıp Hz. Ömer'den veya "Rize denizinde, üniversitenin sahilinde boğulan akademisyenlerden" diye başlayıp doğrudan malum  Hz. Rektör'den ya da Rize'nin Hz. Siyasi"lerinden bahsedecek değilim!   Çünkü. bu tür yazıları "anlamlı" bulmuyor, yaptırımı olmayan "beyhude çabalar" olarak görüyorum. Kadı eğer "Karakuşi" ise ve üstüne bir de "bütün sermayesi bir kızarmaz yüz yaşarmaz göz" ise baldızını öpmekten de ileri gitse ne fayda!? Kararlar asla değişmiyor!   Bu yazımda, tüm insanların ama özellikle de idareciler için Gandhi'nin;   Nefreti yaymak kolaydır, Ama sevgiyi yaymak zordur, Vicdansız olmak anlıktır, Ama yürekli olmak sonsuzdur.   ahlâkı anlayıştan da bahsetmeyeceğim. Hangi sevgi, hangi vicdan, hangi yüreğe hitap?   İşi Kur'an'a götürüp, "Allah'ın liyâkata, emanete dair emri böyle değil mi?" deyip Nisâ Sûresi 58.ayetten de bahsetmeyeceğim. Çünkü orda ne yazdığını benden çok daha iyi bilir bu ilahiyatı kendilerine profesyonel iş edinen kişiler!   Yani idarecilerin bu kaybolmalara, boğmalara, boğulmalara ya da onlarca yıllık devlet memurluğu ve akademisyenlik hayatınla ilk defa yaşanılan bir olayda hemen soruşturma başlatmalara (başlatmasına!), devlet memurluğundan çıkarılmalara “rutin işlem” demelere ne diyebilirim ki? İdarenin başındakilerin "Hey arkadaşlar hele bir durum bakalım..." deyip iyi niyetle sükuneti sağlamak ve usulünce işi akademiyaya yakışır şekilde meseleyi çözmeleri gerekirken...   Hem bu kafa, bu idari ahlaksızlık değil mi Dekana, makamında "Burası Dingo'nun ahırı mı?" diyen ve sonra da defaatle çağrıldığı halde Dekanlığa gelmeyen akademisyeni mazur gören?.. Şimdi utanmadan kalkmış aynı erk herkesin sevdiği, değerli bulduğu yılların profesörüne eften püften bir olay sonucu açılan soruşturmaya (ki  bunu mevcut dekanın Hz. Rektör'den habersiz olarak açmasının mümkün olmadığını düşünüyorum!) "rutin işlem" deyip her şeyi normal görüyor ve böylece üniversiteyi idare ettiğini, sağlık hizmeti sunumunu, öğrenci eğitimini iyileştirdiğini filan zannediyor!? Şimdi söyler misiniz Allah aşkına, bu Hz. Rektör'ün hakim Karakuşi'den ne farkı var? (Karakuşi'nin hikayesini  daha önce vermiştim!)       Neyse, daha fazla uzatmayalım  ve gelelim idare biliminde kitaplara geçmiş olan Gaz Lambası'na, nam-ı diğer "Gasligh Yöntemi'ne...   Jack her gece evdeki gaz lambasını bir önceki güne göre giderek daha fazla kısar. Karısı Bella ışığı onun kıstığını bilmez ve her defasında kocasına sorar:   - Gaz lambası giderek daha mı az ışık veriyor?”   Jack sinirlenir;   - Sana öyle geliyor!   Bella ne olduğunu anlayamaz. Işığın her gün biraz daha azaldığından emindir ama kocasının tepkisinin büyüklüğünden ışığın azalmadığına inanmaya başlar Aksine giderek kendisinden şüphe duyar!..   Karısını delirtmeye çalışan Jack’in uyguladığı bu yöntem "Gaslight" isimli bir tiyatro oyununa ve filme de konu olur. Ve nihayetinde psikiyatride, "ikili ilişkilerde bir tarafın diğer tarafa uyguladığı psikolojik şiddeti tarif eden" bir terime evrilir.   Özü şudur: Karşısındakini çeşitli hileli tavırlar ve ithamlarla güçsüz, muhtaç, sorunlu ve hatalı olduğuna inandıran taraf, onu bu yöntemle yönetir, özgüvenini zedeler ve kendine bağımlı hale getirir.   Aslen bir "egemen ve mağdur" ilişkisinin tanımıdır bu. Kadın erkek ilişkisinde sıkça rastlanırken devletlerin de halklara uyguladığı bir yöntemdir.   Otoritelerin hepsi, karşılarındaki bireyleri tek başlarına değersiz, hatalı, tehlikeli, günahkâr olduklarına ve başlarında güçlü bir kontrol mekanizması olmazsa felakete sürükleneceklerine inandırırlar. Kendinden şüphe duyan insan, o yüzden devlete kayıtsız şartsız güvenir ve güçlü olmakla kötü olmak arasındaki ayrımı yapamaz hale gelirler.   İnsanlar devletsiz bir toplum hayal edemez lidersiz bir hareket, babasız bir aile, kırbaçsız bir mutluluk düşünemezler. Otoritenin toplumda düzeni sağladığına, dünyayı daha yaşanır kıldığına ve olmadığı takdirde büyük bir kaosun ortasında bir başına kalacağına kanarlar.   Böylece babadan devlete, iktidarların baskıcılığını sorgulamaz, saldırganlığından şüphelenmez, yargılama ve cezalandırma yöntemlerini eleştirmezler. Devlet ya da baba şiddetiyle yüzleşmek bile onları uyandırmaz.   Işığı, otorite kısar ama onlar doğal olarak azaldığını zannederler! İktidarların zulmünde bile suçu hep kendilerinde ararlar. Korkularla ve çaresizlikle donatıldığı bireysel hapishanesinden kurtulmak için ya hırçınlaşıp büyük bir savaşı ölümüne göze alması gerektiğini ya da her şeyden vazgeçip erkenden kendi mezarına kendi kendine girmesi gerektiğini zannedecek kadar aklını yitirir.   Oysa yapması gereken tek şey vardı; oturduğu yerden kalkması, gaz lambasının düğmesini yoklaması, gerçekten kısılmış mı yoksa tamamen açık mı diye bakması! Hepsi bu kadar!   Şiddete başvurmadan, kırıp dökmeden, büyük savaşlara girmeden, sadece sorunun merkezine odaklanıp, gerçeği görebileceği hamleyi yaparak kendi kaderini de dünyanın kaderini de değiştirebilecek olan insan!..   Hanımefendiler, beyefendiler, sevgili hemşerilerim farkında mısınız bilmiyorum ama Arif Yılmaz'lar, Ekrem Akgül'ler, Kemal Türkyılmaz'lar, Şaban Şimşek'ler, Engin Dursun'lar ve daha niceleri... Rize'ni lambası kısılıyor, ışıkları söndürülüyor!  Ve siz bu karanlığa karşın ıslık çalmaktan bile imtina ediyorsunuz!   Allahın kanunu gerçekten ne kadar da cihanşumul ve zamanşumul; üniversite dahil her kurum, her toplum ve her devlet lâyıkınca yönetiliyor! ("Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah, onlarda bulunanı değiştirmez..." Ra’d 11)   Bu vesileyle ben de Hazreti Rektöre ve dahi Rize'nin hazreti siyasilerine Allah'ın(cc) bu ayetindeki hikmete koşut olarak bir dua edeyim ve makaleyi bitireyim:   "Allah(cc) da size, rutin İşlem olarak, lâyığınızı versin!"

Hz. Rektör, Gaz lambası ve Bir Dua

 

Bugün günlerden Cuma... Saat sabahın 5'i!

 

Günümüz Müslüman'larının pek çoğunun yaptığı  gibi işin kolayına kaçıp sadece "Hayırlı Cuma'lar" diyerek, Kur'an'ın diliyle, "atalarımızdan öğrendiğimiz din" ataletinde (alışılmışlığında, taassubunda) kalmayacağım!..

 

Önce güzel bir haber vereyim: R.T. Erdoğan Üniversitesi eski Rektörü  değerli dostumuz Prof. Dr. Arif Yılmaz, hayasızca üstüne atılan bütün malum suçlamalardan YARGITAY'ın nihai nitelikteki kararıyla beraat etti. Böylece hapiste yattığı aylar ve bunca yıldır çektiği ızdıraplar yanında kar kaldı! Tıpkı Prof. Dr. Ekrem Algün, Doç. Dr. Kemal Türkyılmaz ve isimlerini burada  zikretmek istemediğim başka akademisyenler gibi. Onların adına ne diyelim; vatan sağ olsun, fâsık müfterilere de böyle cezalar hem bu dünyada hem de öbür dünyada "yâr" olsun!

 

Şimdi, bu bağlamda...

 

"Fırat kenarında kaybolan (ya da kurdun kaptığı!) koyundan" başlayıp Hz. Ömer'den veya "Rize denizinde, üniversitenin sahilinde boğulan akademisyenlerden" diye başlayıp doğrudan malum  Hz. Rektör'den ya da Rize'nin Hz. Siyasi"lerinden bahsedecek değilim!

 

Çünkü. bu tür yazıları "anlamlı" bulmuyor, yaptırımı olmayan "beyhude çabalar" olarak görüyorum. Kadı eğer "Karakuşi" ise ve üstüne bir de "bütün sermayesi bir kızarmaz yüz yaşarmaz göz" ise baldızını öpmekten de ileri gitse ne fayda!? Kararlar asla değişmiyor!

 

Bu yazımda, tüm insanların ama özellikle de idareciler için Gandhi'nin;

 

Nefreti yaymak kolaydır,

Ama sevgiyi yaymak zordur,

Vicdansız olmak anlıktır,

Ama yürekli olmak sonsuzdur.

 

ahlâkı anlayıştan da bahsetmeyeceğim. Hangi sevgi, hangi vicdan, hangi yüreğe hitap?

 

İşi Kur'an'a götürüp, "Allah'ın liyâkata, emanete dair emri böyle değil mi?" deyip Nisâ Sûresi 58.ayetten de bahsetmeyeceğim. Çünkü orda ne yazdığını benden çok daha iyi bilir bu ilahiyatı kendilerine profesyonel iş edinen kişiler!

 

Yani idarecilerin bu kaybolmalara, boğmalara, boğulmalara ya da onlarca yıllık devlet memurluğu ve akademisyenlik hayatınla ilk defa yaşanılan bir olayda hemen soruşturma başlatmalara (başlatmasına!), devlet memurluğundan çıkarılmalara “rutin işlem” demelere ne diyebilirim ki? İdarenin başındakilerin "Hey arkadaşlar hele bir durum bakalım..." deyip iyi niyetle sükuneti sağlamak ve usulünce işi akademiyaya yakışır şekilde meseleyi çözmeleri gerekirken...

 

Hem bu kafa, bu idari ahlaksızlık değil mi Dekana, makamında "Burası Dingo'nun ahırı mı?" diyen ve sonra da defaatle çağrıldığı halde Dekanlığa gelmeyen akademisyeni mazur gören?.. Şimdi utanmadan kalkmış aynı erk herkesin sevdiği, değerli bulduğu yılların profesörüne eften püften bir olay sonucu açılan soruşturmaya (ki  bunu mevcut dekanın Hz. Rektör'den habersiz olarak açmasının mümkün olmadığını düşünüyorum!) "rutin işlem" deyip her şeyi normal görüyor ve böylece üniversiteyi idare ettiğini, sağlık hizmeti sunumunu, öğrenci eğitimini iyileştirdiğini filan zannediyor!? Şimdi söyler misiniz Allah aşkına, bu Hz. Rektör'ün hakim Karakuşi'den ne farkı var? (Karakuşi'nin hikayesini  daha önce vermiştim!)

 

 

 

Neyse, daha fazla uzatmayalım  ve gelelim idare biliminde kitaplara geçmiş olan Gaz Lambası'na, nam-ı diğer "Gasligh Yöntemi'ne...

 

Jack her gece evdeki gaz lambasını bir önceki güne göre giderek daha fazla kısar. Karısı Bella ışığı onun kıstığını bilmez ve her defasında kocasına sorar:

 

- Gaz lambası giderek daha mı az ışık veriyor?”

 

Jack sinirlenir;

 

- Sana öyle geliyor!

 

Bella ne olduğunu anlayamaz. Işığın her gün biraz daha azaldığından emindir ama kocasının tepkisinin büyüklüğünden ışığın azalmadığına inanmaya başlar Aksine giderek kendisinden şüphe duyar!..

 

Karısını delirtmeye çalışan Jack’in uyguladığı bu yöntem "Gaslight" isimli bir tiyatro oyununa ve filme de konu olur. Ve nihayetinde psikiyatride, "ikili ilişkilerde bir tarafın diğer tarafa uyguladığı psikolojik şiddeti tarif eden" bir terime evrilir.

 

Özü şudur: Karşısındakini çeşitli hileli tavırlar ve ithamlarla güçsüz, muhtaç, sorunlu ve hatalı olduğuna inandıran taraf, onu bu yöntemle yönetir, özgüvenini zedeler ve kendine bağımlı hale getirir.

 

Aslen bir "egemen ve mağdur" ilişkisinin tanımıdır bu. Kadın erkek ilişkisinde sıkça rastlanırken devletlerin de halklara uyguladığı bir yöntemdir.

 

Otoritelerin hepsi, karşılarındaki bireyleri tek başlarına değersiz, hatalı, tehlikeli, günahkâr olduklarına ve başlarında güçlü bir kontrol mekanizması olmazsa felakete sürükleneceklerine inandırırlar. Kendinden şüphe duyan insan, o yüzden devlete kayıtsız şartsız güvenir ve güçlü olmakla kötü olmak arasındaki ayrımı yapamaz hale gelirler.

 

İnsanlar devletsiz bir toplum hayal edemez lidersiz bir hareket, babasız bir aile, kırbaçsız bir mutluluk düşünemezler. Otoritenin toplumda düzeni sağladığına, dünyayı daha yaşanır kıldığına ve olmadığı takdirde büyük bir kaosun ortasında bir başına kalacağına kanarlar.

 

Böylece babadan devlete, iktidarların baskıcılığını sorgulamaz, saldırganlığından şüphelenmez, yargılama ve cezalandırma yöntemlerini eleştirmezler. Devlet ya da baba şiddetiyle yüzleşmek bile onları uyandırmaz.

 

Işığı, otorite kısar ama onlar doğal olarak azaldığını zannederler! İktidarların zulmünde bile suçu hep kendilerinde ararlar. Korkularla ve çaresizlikle donatıldığı bireysel hapishanesinden kurtulmak için ya hırçınlaşıp büyük bir savaşı ölümüne göze alması gerektiğini ya da her şeyden vazgeçip erkenden kendi mezarına kendi kendine girmesi gerektiğini zannedecek kadar aklını yitirir.

 

Oysa yapması gereken tek şey vardı; oturduğu yerden kalkması, gaz lambasının düğmesini yoklaması, gerçekten kısılmış mı yoksa tamamen açık mı diye bakması! Hepsi bu kadar!

 

Şiddete başvurmadan, kırıp dökmeden, büyük savaşlara girmeden, sadece sorunun merkezine odaklanıp, gerçeği görebileceği hamleyi yaparak kendi kaderini de dünyanın kaderini de değiştirebilecek olan insan!..

 

Hanımefendiler, beyefendiler, sevgili hemşerilerim farkında mısınız bilmiyorum ama Arif Yılmaz'lar, Ekrem Akgül'ler, Kemal Türkyılmaz'lar, Şaban Şimşek'ler, Engin Dursun'lar ve daha niceleri... Rize'ni lambası kısılıyor, ışıkları söndürülüyor!  Ve siz bu karanlığa karşın ıslık çalmaktan bile imtina ediyorsunuz!

 

Allahın kanunu gerçekten ne kadar da cihanşumul ve zamanşumul; üniversite dahil her kurum, her toplum ve her devlet lâyıkınca yönetiliyor! ("Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah, onlarda bulunanı değiştirmez..." Ra’d 11)

 

Bu vesileyle ben de Hazreti Rektöre ve dahi Rize'nin hazreti siyasilerine Allah'ın(cc) bu ayetindeki hikmete koşut olarak bir dua edeyim ve makaleyi bitireyim:

 

"Allah(cc) da size, rutin İşlem olarak, lâyığınızı versin!"

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi