Cumhurbaşkanımıza, İçişleri Bakanımıza,Karadenizli bürokratlarımıza,Valilerimize ...

Rize 21.11.2019 - 23:50, Güncelleme: 02.12.2022 - 09:38 1860+ kez okundu.
 

Cumhurbaşkanımıza, İçişleri Bakanımıza,Karadenizli bürokratlarımıza,Valilerimize ...

Rize’de neler oluyor..! / Yazarımız Osman Yazıcı Ankara’dan yazıyor..  Köyler..Mezralar..Yaylalar..  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a,  İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’a,  Bölge Milletvekili ve Bakanlarımıza;  Üst düzey Karadenizli bürokratlarımıza,  Karadeniz Bölgesi’nde görev yapan Valilerimize  Arzımızdır..  Bugünkü yazımı Rize’deki izlenimlerimizden aktaracağız..  Rize Valisi Kemal Çeber ile hiç karşılaşmadım. Kendilerini medyadan takıp ediyorum. Yazın Rize’ye gittiğimde ”Hayırlı olsun” ziyaretine gidecektim.  Sekretaryası Vali Bey’in Ankara dışında olduğunu söylemişti. Telefonumu bıraktım, dönüşü olmadı. Olsaydı bölgedeki bazı tespitlerimi takdirlerine sunacaktım. Aynı tespitlerimi köşem aracılığı ile aktarmak istedim.  *  Benimde ilçem olan Ardeşen’e bağlı 19 muhtarın ortak imzalı;07.11.2019 tarihli bir tutanak elime geçti. Özeti şu: Tunca Vadisi’nden başlayıp Dere mezrası olmak üzere mezra ve yaylalarda ev yapmak yasaklanmış.  Çok yanlış bir karar. Elma ile Armut  karıştırılmış.. Bir anlamda uyanıklar “Ödüllendirilmiş”. Dürüstler “Cezalandırılmış”.  Bunun anlamı şu: Köyler. Mezralar ve Yaylalar hak sahiplerinden alınıyor.  Yapılması gereken şey şudur. Zilyetti olan. Yıllardan beri tarım arazısı olarak kullanılan. Ki; bu yerler  muhtar heyetince ve de köyde yaşayanlar tarafından biliniyor..  Doğaya ve yöreye uygun”  Ahşap”  veya “Taş” ’tan  ” Tek Tıp” proje evlerin yapılmasına izin vermektir.  Benim hayâlım şu: Babamdan kalan, çocukluğumun geçtiği. Çobanlık yaptığım. Organik tarımın yapıldığı Dere Mezrası’nda; birinci katını kara taş, ikinci katını ise kestaneden doğaya uyumlu bir ev yapmaktı..,  Senede bir iki ay olsa da rahmetli anne ve babamın hatıratlarını yaşatmak. Ve  çocukluğumun geçtiği yerde organik bir yaşamla kalan ömrümü tamamlamaktı..  *  Türkiye gerçeğini bir özetleyelim..  Önce yapmasına göz yum, sonra yasakla..  Önce çalsın sonra aklasın...  Vergisini ödemesin, ardından yapılandırma yapılsın..  Önce yaptır sonra yıktır( Fırtına Vadisi’nde olduğu gibi..)  Adamlar dere kenarında 5 kat oteller, binalar dikmiş. Kimse ses çıkarmamış.  Gören olmamış. Sanki o binalar bir gecede yapılmış..  Sonra yıkım kararı. Yıkımlar bile adaletli olmadığı, adamına göre yapıldığını söylüyorlar..  Olan dürüst vatandaşa oluyor.  Doğaya uyumlu değilse ve de yıkılacaksa eskisi yenisine bakılmamalı…  Ardeşen-Tunca’dan-Dere mezrası denilen vadi benimde çocukluğumun geçtiği yerdir. Dere mezrası denilen yer, dedelerimizin dedeleri yasamış. Babalarımız yılın 8 ayını burada ekin ekip biçmiş. Hayvancılık yapmış..  Yaşlılarımız ölünce, gençlerde” Büyük Şehirlere” gitme modası başlamış. Son yıllarda tekrar köylere ve mezra ve yaylalara dönüş başlamış..Ama nüfus çoğalmış..  Örneği  rahmetli babama ait Dere Mezrası’ndaki ve de zilyetliği mahkemece tescillenmiş 15 dönüm tarım arazımızın üçte ikisi ;kendiliğinden orman olmuş, geri kalanda  7 kardeşe bölünmüş..  Köy ve mezralarda tapu kadastro çalışmaları olmamasına rağmen herkesin veya akrabalarının yerleri bellidir. Yıllardan beri bir sorun yaşanmadı..  Dere Mezrası dediğimiz yer de organik tarım yapılmış. Eko sistemini kimse bozmamış. Her ailenin eski yeni ahşap kestane evi olmuş bir yerleşim birimidir. Elektriği ve yolu bile yoktur..  Şehirliler şehirlerde “Mezar taşları” gibi binalar dikerken, köylüler buralara sahip çıkmış, organik kalmasını sağlamış. Şimdi cezalandırılıyor. Yapanların yanında kar kalıyor..  *  Bu arada “Yol gidecek,  gelecek vadediyor” anlayışı ile hareket eden uyanıklar vardır.… Babalarında kalma evleri varken, söz konusu vadi de ,ortak mera alanlarında, yol geçeceği güzergahlarda ; iki yıl içinde  10-15 adet yer kapatan, ev yapan fırsatçılar ile doğaya uyumsuz evler yapanları biliyor ve tanıyoruz..   Şimdi benim gibi şehrin entrikalarından bıkmış, usanmış, dedesi ve babasından kalan zilyetliği olan dere mezrasında doğaya uyumlu “Taş veya ahşap” tan 1 veya iki katlı ev yapma hayalı olanlar cezalandırılıyor.  Devlete ait orman arazısın de ticari amaçlı yer kapanlara. Ev yapanlara  ceza yok . Kendi arazisinde ev yapmak isteyenlere yasak geliyor. Yapanların yanında  her zaman kar kalıyor..  Devlet olarak önce,  fırsatçıların yaptıklarını yık. Ondan sonra adaleti herkese uygula…Orman ve  mera arazileri ile  zilyetliği belli tarım arazlılarını bir birine karıştırmamak lazım..  *  Yazımın diğer bölümünde benimde ilçem ve köyüm olan Ardeşen’deki durumu özetledik. Yazımın ikinci büklümünde ise; Karadeniz’in  ortak sorununu ele alacağız....  Yaylalar. Mezralar ve Köyler...  ”Karadeniz Köylüsü mahkûm ediliyor’ başlığı ile 10 yıldan beri yazıyorum...Gelinen noktada beni haklı çıkardığı için mutlu değilim..  Özeti şuydu:  Dedelerimizden, babalarımızdan, dahası atalarımızdan miras kalan yaylalarda, mezralarda ev yapmak, eskisini onarmak artık suç oldu.  Hem de hapis cezalık.  Orman davasından çok Karadenizli ceza aldı, mahkûm oldu.  Şimdi yaylalarda gözetim altına alındı. Siyasiler  olaya seyirci kalıyorlar..  Ev yapmak yasaklandı.5 katlı doğaya uyumsuz binalara” hayır” ama vatandaş başını sokabilecek  doğaya uyumlu ev yapabilmeli. Devlet sadece bunu denetlemeli..  Ne yazık ki buna karar verenler, bölgenin yapısını, geçmişini bilmeyen, Karadeniz’i sadece görev itibarı ile görmüş kişilerdir. Olan Karadenizliye oluyor. Ardeşen-Tunca beldesi-Armutlu köyü, köy olarak mahkûm edilmişlerdi.  Hemşin-Çamlıhemşin’deki birçok köylü ceza aldı..  Pazar-Dağdıbı köylüleri, kendi ormanlarında ahşap evleri yapamıyor, yapanlara ceza veriliyor.  Bütün köylüler aynı durumda derken, yaylalarda da ev yapmak yasaklandı.  Bildiğiniz gibi Yayla ve mezralarda kadastro çalışmaları olmadığı için birçoğunda köy, yayla tapusu vardır.  Böyle giderse birileri gelip” Çıkın buradan” diyecek.  Köylerdeki durumda yürekler acısı.  Tapu Kadastro çalışmaları adı altında yüzde 40 arazını ormana tescillendi.  Karadeniz köylüsü, kendisine sahip çıkacak, haklı davasını savunacak siyasi irade istiyor.  Şimdi de yıllardan beri korunmuş, sahip çıkılmış, organik tarim yapılmış Armutlu ile Dere Mezrası’nda ev yapmak yasaklanmış.  Ev yapan uyanıkların yanlarına kar kalmış...  *  Karadeniz’de bir şeyler oluyor.  Bir yerlere kayıyor. Plan program dâhilinde “Yasalar, yönetmenlikler emrediyor” gerekçeleri ile Karadeniz köylüleri, köyleri terk etmeleri konusunda sistematik bir şekilde zorlamalar başladı.  Karadeniz köylüsü, yaylasına gidemeyecek, mezrasında ekin ekemeyecek, köyündeki tapulu arazisinde; kendisinin büyüttüğü bir iki ağacı kesemeyecek, ormanlara giremeyecek, çayır çimen toplayamayacaksa, köyde neden kalsın?   Boşaltsın gitsin.! Zaten İsrail ile Araplar bütün Karadeniz ve köylerine talip.  Ülkemizdeki ormancılığı düzenleyen 1956 yılındaki 6831 sayılı yasalar, ormanla insan arasındaki husumeti artırmış, ağacın ve ormanın mülkiyetini engelleyen bir öcü gibi görülmesine neden olmuştur.  *  Kadastro çalışmalarındaki yasanın gerçekleri ile uyumluluk göstermeyen; orman kadastro çalışmaları sorunu çözecek yerde yasanın sorunların kaynağı olmuştur  Mülkiyet hakkını tanımayan devletçi anlayışla kaleme alınan bu yasa ile ormanlar tamamen devlet adına tescil edilmiştir. Bu yasalar ormanla köylü arasındaki husumeti artırmış, yıllarca ormanı koruyan köylü kendisine ait olan arazinin elinden alınmasından dolayı; kolladığı, koruduğu ormanlarına nefret duymaya başlamıştır.  Bu kadastro çalışmaları ile yıllardır ağacını koruyan köylüler, adeta cezalandırılarak arazisi devlet adına el konulmuştur.  Tekrar yazmakta fayda var. Mütevazı olmaya gerek yok. Karadenizlinin güzel özellikleri herkes tarafından bilinmeli.   Güneydoğu’da elektrik, su faturalarını bile tahsil edemeyenler, ekmeğini yediği devlete nankörlük edenlerden hesap soramayanlar; Karadeniz’e sıra gelince, kendi büyüttüğü, çay bahçesindeki iki kestane ağacını kestiği için mahkemelerde süründürüyorlar.  *  Karadenizliler, yüzlerce yıldır kullandıkları ve atalarından miras kalan yaylalarında bulunan tarihi evleri nedeniyle İşgalci konumuna düşürüldüler?.  Bu yüzden Karadeniz köylüleri 6’şar aya mahkûm edilmişlerdi.  Ayrıca 5 yıl süreyle denetime tabi tutulmuşlardı..  Rize’nin Çamlıhemşin ilçesine bağlı Sal ve Pokut yaylalarında yaşayan 239 yaylacı, dedelerinde kalan evlerine ”kaçak yapı yapmak ve kullanmak” suçundan ceza almaları, Karadeniz Bölgesi’nde yaşayan tüm yaylacıları tedirgin ediyor.  Yine atalarından kalan ve yüz yıllar boyunca kollayıp, koruduğu arazileri “ormandır” gerekçesi ile Orman Bakanlığı el konuldu, köyler devlet adına tescil edildi.   Yetmedi, kendi arazisinde yakacak için bir iki ağaç kesen binlerce köylü; Orman işletme Müdürü ve Şefleri tarafından savcılığa sevk edilip yargılanıyorlar. Şimdi bütün köylüler, yaylacılar için durum aynı.  Bu yazdıklarım ”Yalandır” diyen varsa  bir adım öne çıksın.. 

Rize’de neler oluyor..! / Yazarımız Osman Yazıcı Ankara’dan yazıyor.. 


Köyler..Mezralar..Yaylalar.. 


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a, 


İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’a, 


Bölge Milletvekili ve Bakanlarımıza; 


Üst düzey Karadenizli bürokratlarımıza, 


Karadeniz Bölgesi’nde görev yapan Valilerimize 


Arzımızdır.. 


Bugünkü yazımı Rize’deki izlenimlerimizden aktaracağız.. 


Rize Valisi Kemal Çeber ile hiç karşılaşmadım. Kendilerini medyadan takıp ediyorum. Yazın Rize’ye gittiğimde ”Hayırlı olsun” ziyaretine gidecektim. 


Sekretaryası Vali Bey’in Ankara dışında olduğunu söylemişti. Telefonumu bıraktım, dönüşü olmadı. Olsaydı bölgedeki bazı tespitlerimi takdirlerine sunacaktım. Aynı tespitlerimi köşem aracılığı ile aktarmak istedim. 



Benimde ilçem olan Ardeşen’e bağlı 19 muhtarın ortak imzalı;07.11.2019 tarihli bir tutanak elime geçti. Özeti şu: Tunca Vadisi’nden başlayıp Dere mezrası olmak üzere mezra ve yaylalarda ev yapmak yasaklanmış. 


Çok yanlış bir karar. Elma ile Armut  karıştırılmış.. Bir anlamda uyanıklar “Ödüllendirilmiş”. Dürüstler “Cezalandırılmış”. 


Bunun anlamı şu: Köyler. Mezralar ve Yaylalar hak sahiplerinden alınıyor. 


Yapılması gereken şey şudur. Zilyetti olan. Yıllardan beri tarım arazısı olarak kullanılan. Ki; bu yerler  muhtar heyetince ve de köyde yaşayanlar tarafından biliniyor.. 


Doğaya ve yöreye uygun”  Ahşap”  veya “Taş” ’tan  ” Tek Tıp” proje evlerin yapılmasına izin vermektir. 


Benim hayâlım şu: Babamdan kalan, çocukluğumun geçtiği. Çobanlık yaptığım. Organik tarımın yapıldığı Dere Mezrası’nda; birinci katını kara taş, ikinci katını ise kestaneden doğaya uyumlu bir ev yapmaktı.., 


Senede bir iki ay olsa da rahmetli anne ve babamın hatıratlarını yaşatmak. Ve  çocukluğumun geçtiği yerde organik bir yaşamla kalan ömrümü tamamlamaktı.. 



Türkiye gerçeğini bir özetleyelim.. 


Önce yapmasına göz yum, sonra yasakla.. 


Önce çalsın sonra aklasın... 


Vergisini ödemesin, ardından yapılandırma yapılsın.. 


Önce yaptır sonra yıktır( Fırtına Vadisi’nde olduğu gibi..) 


Adamlar dere kenarında 5 kat oteller, binalar dikmiş. Kimse ses çıkarmamış. 


Gören olmamış. Sanki o binalar bir gecede yapılmış.. 


Sonra yıkım kararı. Yıkımlar bile adaletli olmadığı, adamına göre yapıldığını söylüyorlar.. 


Olan dürüst vatandaşa oluyor. 


Doğaya uyumlu değilse ve de yıkılacaksa eskisi yenisine bakılmamalı… 


Ardeşen-Tunca’dan-Dere mezrası denilen vadi benimde çocukluğumun geçtiği yerdir. Dere mezrası denilen yer, dedelerimizin dedeleri yasamış. Babalarımız yılın 8 ayını burada ekin ekip biçmiş. Hayvancılık yapmış.. 


Yaşlılarımız ölünce, gençlerde” Büyük Şehirlere” gitme modası başlamış. Son yıllarda tekrar köylere ve mezra ve yaylalara dönüş başlamış..Ama nüfus çoğalmış.. 


Örneği  rahmetli babama ait Dere Mezrası’ndaki ve de zilyetliği mahkemece tescillenmiş 15 dönüm tarım arazımızın üçte ikisi ;kendiliğinden orman olmuş, geri kalanda  7 kardeşe bölünmüş.. 


Köy ve mezralarda tapu kadastro çalışmaları olmamasına rağmen herkesin veya akrabalarının yerleri bellidir. Yıllardan beri bir sorun yaşanmadı.. 


Dere Mezrası dediğimiz yer de organik tarım yapılmış. Eko sistemini kimse bozmamış. Her ailenin eski yeni ahşap kestane evi olmuş bir yerleşim birimidir. Elektriği ve yolu bile yoktur.. 


Şehirliler şehirlerde “Mezar taşları” gibi binalar dikerken, köylüler buralara sahip çıkmış, organik kalmasını sağlamış. Şimdi cezalandırılıyor. Yapanların yanında kar kalıyor.. 



Bu arada “Yol gidecek,  gelecek vadediyor” anlayışı ile hareket eden uyanıklar vardır.… Babalarında kalma evleri varken, söz konusu vadi de ,ortak mera alanlarında, yol geçeceği güzergahlarda ; iki yıl içinde  10-15 adet yer kapatan, ev yapan fırsatçılar ile doğaya uyumsuz evler yapanları biliyor ve tanıyoruz..  


Şimdi benim gibi şehrin entrikalarından bıkmış, usanmış, dedesi ve babasından kalan zilyetliği olan dere mezrasında doğaya uyumlu “Taş veya ahşap” tan 1 veya iki katlı ev yapma hayalı olanlar cezalandırılıyor. 


Devlete ait orman arazısın de ticari amaçlı yer kapanlara. Ev yapanlara  ceza yok . Kendi arazisinde ev yapmak isteyenlere yasak geliyor. Yapanların yanında  her zaman kar kalıyor.. 


Devlet olarak önce,  fırsatçıların yaptıklarını yık. Ondan sonra adaleti herkese uygula…Orman ve  mera arazileri ile  zilyetliği belli tarım arazlılarını bir birine karıştırmamak lazım.. 



Yazımın diğer bölümünde benimde ilçem ve köyüm olan Ardeşen’deki durumu özetledik. Yazımın ikinci büklümünde ise; Karadeniz’in  ortak sorununu ele alacağız.... 


Yaylalar. Mezralar ve Köyler... 


”Karadeniz Köylüsü mahkûm ediliyor’ başlığı ile 10 yıldan beri yazıyorum...Gelinen noktada beni haklı çıkardığı için mutlu değilim.. 


Özeti şuydu: 


Dedelerimizden, babalarımızdan, dahası atalarımızdan miras kalan yaylalarda, mezralarda ev yapmak, eskisini onarmak artık suç oldu. 


Hem de hapis cezalık. 


Orman davasından çok Karadenizli ceza aldı, mahkûm oldu. 


Şimdi yaylalarda gözetim altına alındı. Siyasiler  olaya seyirci kalıyorlar.. 


Ev yapmak yasaklandı.5 katlı doğaya uyumsuz binalara” hayır” ama vatandaş başını sokabilecek  doğaya uyumlu ev yapabilmeli. Devlet sadece bunu denetlemeli.. 


Ne yazık ki buna karar verenler, bölgenin yapısını, geçmişini bilmeyen, Karadeniz’i sadece görev itibarı ile görmüş kişilerdir. Olan Karadenizliye oluyor.


Ardeşen-Tunca beldesi-Armutlu köyü, köy olarak mahkûm edilmişlerdi. 


Hemşin-Çamlıhemşin’deki birçok köylü ceza aldı.. 


Pazar-Dağdıbı köylüleri, kendi ormanlarında ahşap evleri yapamıyor, yapanlara ceza veriliyor. 


Bütün köylüler aynı durumda derken, yaylalarda da ev yapmak yasaklandı. 


Bildiğiniz gibi Yayla ve mezralarda kadastro çalışmaları olmadığı için birçoğunda köy, yayla tapusu vardır. 


Böyle giderse birileri gelip” Çıkın buradan” diyecek. 


Köylerdeki durumda yürekler acısı. 


Tapu Kadastro çalışmaları adı altında yüzde 40 arazını ormana tescillendi. 


Karadeniz köylüsü, kendisine sahip çıkacak, haklı davasını savunacak siyasi irade istiyor. 


Şimdi de yıllardan beri korunmuş, sahip çıkılmış, organik tarim yapılmış Armutlu ile Dere Mezrası’nda ev yapmak yasaklanmış. 


Ev yapan uyanıkların yanlarına kar kalmış... 



Karadeniz’de bir şeyler oluyor. 


Bir yerlere kayıyor. Plan program dâhilinde “Yasalar, yönetmenlikler emrediyor” gerekçeleri ile Karadeniz köylüleri, köyleri terk etmeleri konusunda sistematik bir şekilde zorlamalar başladı. 


Karadeniz köylüsü, yaylasına gidemeyecek, mezrasında ekin ekemeyecek, köyündeki tapulu arazisinde; kendisinin büyüttüğü bir iki ağacı kesemeyecek, ormanlara giremeyecek, çayır çimen toplayamayacaksa, köyde neden kalsın?  


Boşaltsın gitsin.! Zaten İsrail ile Araplar bütün Karadeniz ve köylerine talip. 


Ülkemizdeki ormancılığı düzenleyen 1956 yılındaki 6831 sayılı yasalar, ormanla insan arasındaki husumeti artırmış, ağacın ve ormanın mülkiyetini engelleyen bir öcü gibi görülmesine neden olmuştur. 



Kadastro çalışmalarındaki yasanın gerçekleri ile uyumluluk göstermeyen; orman kadastro çalışmaları sorunu çözecek yerde yasanın sorunların kaynağı olmuştur 


Mülkiyet hakkını tanımayan devletçi anlayışla kaleme alınan bu yasa ile ormanlar tamamen devlet adına tescil edilmiştir. Bu yasalar ormanla köylü arasındaki husumeti artırmış, yıllarca ormanı koruyan köylü kendisine ait olan arazinin elinden alınmasından dolayı; kolladığı, koruduğu ormanlarına nefret duymaya başlamıştır. 


Bu kadastro çalışmaları ile yıllardır ağacını koruyan köylüler, adeta cezalandırılarak arazisi devlet adına el konulmuştur. 


Tekrar yazmakta fayda var. Mütevazı olmaya gerek yok. Karadenizlinin güzel özellikleri herkes tarafından bilinmeli.  


Güneydoğu’da elektrik, su faturalarını bile tahsil edemeyenler, ekmeğini yediği devlete nankörlük edenlerden hesap soramayanlar; Karadeniz’e sıra gelince, kendi büyüttüğü, çay bahçesindeki iki kestane ağacını kestiği için mahkemelerde süründürüyorlar. 



Karadenizliler, yüzlerce yıldır kullandıkları ve atalarından miras kalan yaylalarında bulunan tarihi evleri nedeniyle İşgalci konumuna düşürüldüler?. 


Bu yüzden Karadeniz köylüleri 6’şar aya mahkûm edilmişlerdi. 


Ayrıca 5 yıl süreyle denetime tabi tutulmuşlardı.. 


Rize’nin Çamlıhemşin ilçesine bağlı Sal ve Pokut yaylalarında yaşayan 239 yaylacı, dedelerinde kalan evlerine ”kaçak yapı yapmak ve kullanmak” suçundan ceza almaları, Karadeniz Bölgesi’nde yaşayan tüm yaylacıları tedirgin ediyor. 


Yine atalarından kalan ve yüz yıllar boyunca kollayıp, koruduğu arazileri “ormandır” gerekçesi ile Orman Bakanlığı el konuldu, köyler devlet adına tescil edildi.  


Yetmedi, kendi arazisinde yakacak için bir iki ağaç kesen binlerce köylü; Orman işletme Müdürü ve Şefleri tarafından savcılığa sevk edilip yargılanıyorlar. Şimdi bütün köylüler, yaylacılar için durum aynı. 


Bu yazdıklarım ”Yalandır” diyen varsa  bir adım öne çıksın.. 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi