Utanmasalar, “PKK silah bırakmasın” diye eylem yapacaklar
Utanmasalar, “PKK silah bırakmasın” diye eylem yapacaklar
“Terörsüz Türkiye” dendiğinde kulakları tıkanan, yürekleri daralan, akılları karışanlar…
Türkiye’nin en derin meselelerinden biri olan terör sorunu, yıllardır hem iç siyaseti hem de dış politikayı şekillendiren en kritik başlıklardan biri oldu. PKK’nın silah bırakması tartışması, bu bağlamda yalnızca güvenlik politikalarının değil, aynı zamanda toplumsal barışın da anahtarı olarak karşımıza çıkıyor.
Türkiye uzun yıllardır terörle mücadelede bedeller ödedi. Şehitler verdik, ocaklara ateş düştü. Ancak bugün geldiğimiz noktada, güvenlik güçlerinin kararlılığı ve milletin desteğiyle terör örgütlerinin beli kırılmış durumda. Ve bu başarı, “Terörsüz Türkiye” idealinin artık bir hayal olmadığını gösteriyor.
Ne var ki bu slogandan dahi rahatsız olan bir kesim var. “Terörsüz Türkiye” dendiğinde kulakları tıkanan, yürekleri daralan, akılları karışanlar… Çünkü bu söz, onların siyasi hesaplarını, ideolojik takıntılarını ve hatta bazı odaklarla olan kirli bağlantılarını bozuyor.
Bu çevrelerin öfkesinin asıl nedeni, terörle mücadelenin Erdoğan’ın liderliğinde başarıya ulaşmasıdır kanımca! Gerçi bu çevreler Türkiye’de her güzel şeye zaten karşı çıkmıştır. Onların öncelikleri farklıdır. Sadece kameraları bantlamışlar kendi gözlerine de bant çekmişlerdir. Jammer, Sadece telefonların sinyallerini karıştırmakla kalmamış kafalarıda karışmıştır.
Utanmasalar, “ PKK silah bırakmasın” diye eylem yapacaklar neredeyse.
Bugün geldiğimiz noktada, silahların susması yönünde atılacak her adım, sadece bir güvenlik zaferi değil, aynı zamanda bir akıl ve vicdan zaferidir. Zira hiçbir ideolojik amaç, insan canından daha değerli değildir. Her koşulda insanların yüzünü barışa dönmesi, “ BARIŞ her zaman önemli ve önceliklidir”diyebilmesi; geçmişin acılarını unutmadan ama geleceğin inşasına odaklanarak mümkün olabilir.
Devlet aklı, bu süreçlerde belirleyici bir rol oynar. Silahların bırakılması yalnızca karşı tarafın iradesine bağlı değil, aynı zamanda devletin stratejik vizyonuyla şekillenir. Çatışmasızlık ortamı yaratıldığında, bu ortamın kalıcı barışa dönüşmesi için sivil toplumdan siyasete kadar tüm kesimlerin sorumluluk alması gerekir.
Elbette Suriye meselesi bu denklemin dış halkası değil, tam merkezindedir. Suriye’nin kuzeyindeki gelişmeler, yalnızca bir dış politika konusu değil; Türkiye’nin iç güvenliğini, demografik yapısını ve sınır bölgelerindeki istikrarı doğrudan etkileyen bir dosyadır. Dolayısıyla orada yaşananlar, Türkiye’nin terörle mücadele perspektifini de yeniden şekillendirmektedir.
Ama tüm bu karmaşanın içinde değişmeyen bir gerçek var: Barış, her zaman en değerli kazanımdır. Silahların gölgesinde yaşayan toplumlar, geleceğe umutla bakamaz. Çocukların korku içinde büyüdüğü bir coğrafyada hiçbir ideoloji, hiçbir strateji sürdürülebilir değildir.
Bu nedenle şimdi, yeniden düşünmenin zamanıdır. Barışı konuşmanın, insani değerleri öncelemenin, devlet aklıyla toplumsal vicdanı bir araya getirmenin zamanı. Silahları susturmak, sadece bir başlangıçtır. Asıl mesele, sessizlikten bir gelecek inşa edebilmektir.
Evet, bu topraklarda çok acılar yaşandı. Şehit analarımızın yüreği yandı, hala da yanıyor. Ama artık geçmişin acılarını geleceğin umuduna dönüştürmenin zamanı. Çünkü bugün alınacak cesur ve barışçıl kararlar, yarının çocuklarına çatışmasız, huzurlu bir vatan bırakmamızı sağlayacak.
Devletin görevi, milletin ortak aklını temsil etmektir. Bu ortak akıl, ideolojik olmadan, duygulara esir olmadan, sağduyuyla hareket etmeyi gerektirir. Barış, stratejik bir zayıflık değil, aksine toplumsal bir büyüklüğün ve olgunluğun göstergesidir.
Devlet, bu akılla karar vermektedir; gerisi gerçekten teferruattır.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.