Adnan ONAY
Köşe Yazarı
Adnan ONAY
 

1960 darbesi, başında Albay Türkeş’in bulunduğu , onun yönettiği bir NATO darbesiydi.

27 Mayıs 1960 darbesi, başında Albay Türkeş’in bulunduğu , onun yönettiği bir NATO darbesiydi. Darbeciler, darbe sonrası yönetim konusunda ihtilafa düştüler. 13 Kasım 1960 tarihinde Alparslan Türkeş ve “ondörtler” olarak adlandırılan Milli Birlik Komitesi üyeleri emekliye sevkedildiler. Bu tasviye hareketinden sonra “ondörtler”, yurtdışına gönderildi, bir diğer ifadeyle yurtdışı görev bahanesiyle sürgün edildiler. Alparslan Türkeş, 19 Kasım 1960’ta Türkiye’nin Hindistan Büyükelçiliği’ne Müşavir olarak gönderildi. 1961- 1963 yılları arasında 2,5 yıl Hindistan’da kaldı ve Türkiye’ye dönmesine müsaade edilmedi.  Türkeş, bir beyanatında darbe hazırlıklarına beş yıl önce başladıklarını açıklamıştı. Darbeye değil, İdamlara karşıydı ve engel olmak için uğraştı ancak sonuç vermedi. İşin özeti; İnönü, Türkiye’yi ABD’ye teslim ettikten sonra, iktidarı kaybetmenin hırsıyla kendi kadrosunu ve uzantılarını Menderes’e karşı devreye sokarken, ondan bayrağı devralan Menderes, ABD ile ilşkilerini geliştirip, oradan elde ettiği imkânlarla halk desteğini arkasına aldı. Bu destekle birlikte önceki dönemlerle çelişen uygulamaları ve ikinci dönemde NATO dışında arayışlara girişi ABD/NATO darbesini getirdi.  ABD ve iç uzantıları bu arayışların öncülerini idamla, onlara destek verenleri de ağır cezalara çarptırdı. Böylece, ABD’nin izni olmadan adım atacak olan siyasilerin neyle karşılaşabileceği sonraki siyasetçilere de ezberletilmiş oldu! Darbelerin gizli gerekçesi ABD çıkarlarıyla izah edilse de, içeride de toplumsal destek oluşturma çabaları hep zirveye taşınmak istendi. 1960 darbesinde solcu ABD’ciler ile sağcı-NATO’cu askerlerin ittifakını sağlayan nedenler üretilmişti. Menderes hükümeti bu durumu önemsemedi ve halk desteğini bir güvence gördü. Siyasal işbirliklerinden uzak durdu, içerideki güç dinamiklerini önemsemedi. Oysa, asıl güç halkta değil, onlardaydı. Cumhuriyetten beri oluşan ve neredeyse bütün etki alanlarına yerleşen bu imtiyazlı kadronun yanısıra, askerler de NATO eğitimli, onlarla içli dışlı askerlerdi. Türkiye, 75-80 yıldır ABD kıskacı altındadır. Toplumsal dinamikler bu duyarlılık üzerine dizayn edilmiştir. Bunların korunması esas olduğu için demokrasiye uygunluk önemsenmez, darbe kabullenilmiş bir gerçeklik olarak görülür. Bu anlayış 15 Temmuz’la akamete uğramış olsa da yok olması söz konusu değil. Zira darbecilerin dayandığı toplumsal destek oluşturma gücü hala canlılığını koruyor. Bugüne gelirsek; Eğer, her tür suça bulaşmış bir suç örgütü lideri(vaktiyle)  iktidarlardan itibar görüyorsa ve güçlü bir iktidarla ihtilafa düştüğünde videoları halkın yarısınca ilgiyle izleniyor, söylediklerinde doğruluk aranıyorsa darbeci tabanın küllerinin soğuduğu öne sürülemez! O nedenle; iktidarlar sadece kendi kadrolarını genişletmek, onların imkânları artırmakla demokrasinin korunabileceğini hesap etseler de bu doğru bir tercih, gerçekçi bir yaklaşım değil. Kadroların, kurum ve kuruluşların demokrasiye uygunluğunun esas kabul edilmesi gerek. Bunun için neler yapılması gerekiyorsa, öncelik onlara verilmeli. Eğer aksi olsaydı, dünyanın en gelişmiş silah sanayisine sahip olan Hitler, galip gelirdi. Demokrasi, bizlerin en güçlü silahımız olmalı. Bağımsızlığımızı tehdit edenlere karşı modern silahlarımızı geliştirirken, demokrasimizi geliştirmeyi de ihmal etmemeliyiz. Allah, her yönüyle güçlü bir ülke olmamız için çaba sarfedenlere güç, kuvvet versin..  Bu uğurda canını verenlere rahmet eylesin..
Ekleme Tarihi: 27 Mayıs 2021 - Perşembe

1960 darbesi, başında Albay Türkeş’in bulunduğu , onun yönettiği bir NATO darbesiydi.

27 Mayıs 1960 darbesi, başında Albay Türkeş’in bulunduğu , onun yönettiği bir NATO darbesiydi.

Darbeciler, darbe sonrası yönetim konusunda ihtilafa düştüler.

13 Kasım 1960 tarihinde Alparslan Türkeş ve “ondörtler” olarak adlandırılan Milli Birlik Komitesi üyeleri emekliye sevkedildiler. Bu tasviye hareketinden sonra “ondörtler”, yurtdışına gönderildi, bir diğer ifadeyle yurtdışı görev bahanesiyle sürgün edildiler. Alparslan Türkeş, 19 Kasım 1960’ta Türkiye’nin Hindistan Büyükelçiliği’ne Müşavir olarak gönderildi. 1961- 1963 yılları arasında 2,5 yıl
Hindistan’da kaldı ve Türkiye’ye dönmesine müsaade edilmedi. 

Türkeş, bir beyanatında darbe hazırlıklarına beş yıl önce başladıklarını açıklamıştı. Darbeye değil, İdamlara karşıydı ve engel olmak için uğraştı ancak sonuç vermedi.

İşin özeti; İnönü, Türkiye’yi ABD’ye teslim ettikten sonra, iktidarı kaybetmenin hırsıyla kendi kadrosunu ve uzantılarını Menderes’e karşı devreye sokarken, ondan bayrağı devralan Menderes, ABD ile ilşkilerini geliştirip, oradan elde ettiği imkânlarla halk desteğini arkasına aldı. Bu destekle birlikte önceki dönemlerle çelişen uygulamaları ve ikinci dönemde NATO dışında arayışlara girişi

ABD/NATO darbesini getirdi. 

ABD ve iç uzantıları bu arayışların öncülerini idamla, onlara destek verenleri de ağır cezalara çarptırdı.

Böylece, ABD’nin izni olmadan adım atacak olan siyasilerin neyle karşılaşabileceği sonraki siyasetçilere de ezberletilmiş oldu!
Darbelerin gizli gerekçesi ABD çıkarlarıyla izah edilse de, içeride de toplumsal destek oluşturma çabaları hep zirveye taşınmak istendi.

1960 darbesinde solcu ABD’ciler ile sağcı-NATO’cu askerlerin ittifakını sağlayan nedenler üretilmişti. Menderes hükümeti bu durumu önemsemedi ve halk desteğini bir güvence gördü. Siyasal işbirliklerinden uzak durdu, içerideki güç dinamiklerini önemsemedi.
Oysa, asıl güç halkta değil, onlardaydı. Cumhuriyetten beri oluşan ve neredeyse bütün etki alanlarına yerleşen bu imtiyazlı kadronun yanısıra, askerler de NATO eğitimli, onlarla içli dışlı askerlerdi.

Türkiye, 75-80 yıldır ABD kıskacı altındadır. Toplumsal dinamikler bu duyarlılık üzerine dizayn edilmiştir. Bunların korunması esas olduğu için demokrasiye uygunluk önemsenmez, darbe kabullenilmiş bir gerçeklik olarak görülür.

Bu anlayış 15 Temmuz’la akamete uğramış olsa da yok olması söz konusu değil. Zira darbecilerin dayandığı toplumsal destek oluşturma gücü hala canlılığını koruyor.

Bugüne gelirsek; Eğer, her tür suça bulaşmış bir suç örgütü lideri(vaktiyle)  iktidarlardan itibar görüyorsa ve güçlü bir iktidarla ihtilafa düştüğünde videoları halkın yarısınca ilgiyle izleniyor, söylediklerinde doğruluk aranıyorsa darbeci tabanın küllerinin soğuduğu öne sürülemez!

O nedenle; iktidarlar sadece kendi kadrolarını genişletmek, onların imkânları artırmakla demokrasinin korunabileceğini hesap etseler de bu doğru bir tercih, gerçekçi bir yaklaşım değil.

Kadroların, kurum ve kuruluşların demokrasiye uygunluğunun esas kabul edilmesi gerek.

Bunun için neler yapılması gerekiyorsa, öncelik onlara verilmeli.

Eğer aksi olsaydı, dünyanın en gelişmiş silah sanayisine sahip olan Hitler, galip gelirdi.

Demokrasi, bizlerin en güçlü silahımız olmalı. Bağımsızlığımızı tehdit edenlere karşı modern silahlarımızı geliştirirken, demokrasimizi geliştirmeyi de ihmal etmemeliyiz.

Allah, her yönüyle güçlü bir ülke olmamız için çaba sarfedenlere güç, kuvvet versin.. 

Bu uğurda canını verenlere rahmet eylesin..

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi