Onur ÇOLAK
Köşe Yazarı
Onur ÇOLAK
 

Bireysel Küçük Çıkarlar Değil Toplumsal Büyük Çıkarlar Tercih Edilmelidir

Toplumsal düzenin sağlanabilmesinin en temel kriteri; bireylerin haklarının başka bir bireyin insiyatifinde değil, doğrudan kanunlarla ve anayasalarla güvence altına alınmasıdır.  Bu aslında çok temel bir kuraldır fakat uygulamada yeri çokça azdır. Bunu sosyolojik bir gerçeklik olarak "patronaj ilişkisi" ile açıklamak mümkündür.  Patronaj ilişkisi; bir tarafta himayeci ve diğer tarafta himaye edilen kişilerin bulunduğu bir ilişki biçimidir. Himayeci otorite olarak kendinden düşük durumda olan kişilere kol kanat gerer ve buna karşılık olarak himaye edilenler, otorite sahibine bağlılık gösterirler. Böylece himaye eden otoritesini korur, himaye edilen de küçük çıkar sahibi olur.  Max Weber bu ilişkiyi; geleneksel aile içi modelin geniş kitlelere yayılması olarak değerlendirir. Hükümdarın ailesi ile kurduğu ilişki ile toplumla kurduğu ilişkiler arasındaki benzerliklere vurgu yapar. Bu bağlamda itaatin keskin olduğu ve babaya yakın olanın kazandığı bir model ortaya çıkar.  "Bir ailede babanın aile fertlerine sağladığı haklar, kazanılmış veya elde edilmiş haklar değildir. Bunlar babanın ailesine ihsanıdır ve patronaj sisteminde hükümdarın tebaasına sağladığı imkanlar bir aile babasının ihsanlarına benzer şekilde onun yüce gönüllülüğünün bir tezahürü olarak algılanır".  Çok temel bir kural olarak bahsettiğimiz; bireylerin haklarının kanunlarla ve anayasalarla güvence altına alınması gerektiği hususu patronaj ilişkileri ile bozuluyor. Bunun yerine himaye altına giren bireyler, hak alabilmelerinin yolunun hükümdarlarına bağlılık olduğu inancına kapılıyor.  Üstelik bizim coğrafyamızda çoğunluğunun kendilerini Müslüman olarak ifade ettiği bireylerin mensup olduğu İslam dini, toplum idaresinde patronaj sistemine kesin suretle karşı çıkmıştır. İslamın özüne bakacak olursak sadece Allah'a bağlılık olduğunu ve diğer tüm tanrıcıkların(putların) şirk unsuru olduğunu da görmem mümkündür.  Keza Cumhuriyeti de bu bağlamda düşünüyor olmak lazım. Hakkımızı bir kişiden veya bir zümreden lütuf olarak değil, doğrudan kanunlar güvencesi altında hakkımız olduğu için alabilmeliydik. Kanunları da vatandaşın seçeceği vekiller ile toplum faydasına yapmalıydık. Teba iken birey olmanın önemi de buradadır.  Durum buyken sırf küçük çıkarlarımız söz konusu diye haksızlık ve hukuksuzluk karşısında sessiz kalmıyor olmamız gerekir.  Unutmamalıyız ki; her şeyin yolunda gittiği, yolsuzlukların olmadığı, üretim çarklarının döndüğü, hukukun hakim olduğu, kısacası toplumsal düzenin sağlandığı bir ülkenin üreteceği toplam değerden tarafınıza düşen pay; bugün haksızlık karşısında susarak elde ettiğimiz küçük çıkarlardan çok daha büyük olacaktır.  Yine unutmamalıyız ki; bugün sessiz kalıp, birilerinin üzerine basarak elde edilen küçük çıkarlar çocuklarımızın geleceğinde pozitif bir anlam ifade etmezken, her şeyin erdemlice işlediği bir ülkede çocuklarımızın geleceği de garanti altında olacaktır.  Kişisel ve kısır çıkarlarımızdan ziyade toplumsal ve kolektif çıkarlarımızı gözetmeliyiz.  Yazıya son vermeden önce geçenlerde bir yerde rastlayıp okuduğum bir anekdot aktarmak istiyorum. Profesör fakültedeki öğrencilerinin her birinin bir balon almasını ve önce şişirmelerini sonra da balona adlarını yazmalarını ister. Büyük bir koridorda yüzlerce balon biriktikten sonra profesör öğrencilerine "şimdi adınızın yazılı olduğu balonu bulun" der ve saatler geçmesine rağmen çoğu kimse kendi adının yazılı olduğu balonu bulamaz. Duruma müdahale eden profesör bu sefer de "herkes bir balonu tutsun ve sahibi kimse ona götürsün" der. Yaklaşık 5-10 dakika sonra tüm balonlar sahiplerine ulaşır.  Toplumsal huzur da bu örnekteki gibidir. Herkes kendisine ait olan huzuru arar ve başkalarına ait olan huzuru fırlatıp atarsa hiçbir zaman huzurlu bir toplum olamayız. Hepimiz toplumun bir parçası olduğumuz ve sadece kendimiz için değil, aynı zamanda herkes ve doğadaki her şey için var olduğumuz bilinci ile hareket etmeliyiz. Ancak böyle bir farkındalıkla huzurlu bir toplum inşa edebiliriz.  Biz gençler olarak yalnızca kişisel çıkarlarımızı değil, toplumun ve devletimizin ortak çıkarlarını gözetiyoruz. Hem kendimiz hem de toplum için en doğru olanı tercih ediyoruz. Biliyoruz ki toplum ve devlet ne kadar huzurlu ve üretken olursa, ortak refahımız da o derece yüksek ve kıymetli olacaktır. Herkese sağlık ve esenlikler diliyorum.  Onur ÇOLAK - DEVA Partisi Rize İl Gençlik Çalışmaları Başkanı
Ekleme Tarihi: 29 Mayıs 2021 - Cumartesi

Bireysel Küçük Çıkarlar Değil Toplumsal Büyük Çıkarlar Tercih Edilmelidir

Toplumsal düzenin sağlanabilmesinin en temel kriteri; bireylerin haklarının başka bir bireyin insiyatifinde değil, doğrudan kanunlarla ve anayasalarla güvence altına alınmasıdır. 


Bu aslında çok temel bir kuraldır fakat uygulamada yeri çokça azdır. Bunu sosyolojik bir gerçeklik olarak "patronaj ilişkisi" ile açıklamak mümkündür. 


Patronaj ilişkisi; bir tarafta himayeci ve diğer tarafta himaye edilen kişilerin bulunduğu bir ilişki biçimidir. Himayeci otorite olarak kendinden düşük durumda olan kişilere kol kanat gerer ve buna karşılık olarak himaye edilenler, otorite sahibine bağlılık gösterirler. Böylece himaye eden otoritesini korur, himaye edilen de küçük çıkar sahibi olur. 


Max Weber bu ilişkiyi; geleneksel aile içi modelin geniş kitlelere yayılması olarak değerlendirir. Hükümdarın ailesi ile kurduğu ilişki ile toplumla kurduğu ilişkiler arasındaki benzerliklere vurgu yapar. Bu bağlamda itaatin keskin olduğu ve babaya yakın olanın kazandığı bir model ortaya çıkar. 


"Bir ailede babanın aile fertlerine sağladığı haklar, kazanılmış veya elde edilmiş haklar değildir. Bunlar babanın ailesine ihsanıdır ve patronaj sisteminde hükümdarın tebaasına sağladığı imkanlar bir aile babasının ihsanlarına benzer şekilde onun yüce gönüllülüğünün bir tezahürü olarak algılanır". 


Çok temel bir kural olarak bahsettiğimiz; bireylerin haklarının kanunlarla ve anayasalarla güvence altına alınması gerektiği hususu patronaj ilişkileri ile bozuluyor. Bunun yerine himaye altına giren bireyler, hak alabilmelerinin yolunun hükümdarlarına bağlılık olduğu inancına kapılıyor. 


Üstelik bizim coğrafyamızda çoğunluğunun kendilerini Müslüman olarak ifade ettiği bireylerin mensup olduğu İslam dini, toplum idaresinde patronaj sistemine kesin suretle karşı çıkmıştır. İslamın özüne bakacak olursak sadece Allah'a bağlılık olduğunu ve diğer tüm tanrıcıkların(putların) şirk unsuru olduğunu da görmem mümkündür. 


Keza Cumhuriyeti de bu bağlamda düşünüyor olmak lazım. Hakkımızı bir kişiden veya bir zümreden lütuf olarak değil, doğrudan kanunlar güvencesi altında hakkımız olduğu için alabilmeliydik. Kanunları da vatandaşın seçeceği vekiller ile toplum faydasına yapmalıydık. Teba iken birey olmanın önemi de buradadır. 


Durum buyken sırf küçük çıkarlarımız söz konusu diye haksızlık ve hukuksuzluk karşısında sessiz kalmıyor olmamız gerekir. 


Unutmamalıyız ki; her şeyin yolunda gittiği, yolsuzlukların olmadığı, üretim çarklarının döndüğü, hukukun hakim olduğu, kısacası toplumsal düzenin sağlandığı bir ülkenin üreteceği toplam değerden tarafınıza düşen pay; bugün haksızlık karşısında susarak elde ettiğimiz küçük çıkarlardan çok daha büyük olacaktır. 


Yine unutmamalıyız ki; bugün sessiz kalıp, birilerinin üzerine basarak elde edilen küçük çıkarlar çocuklarımızın geleceğinde pozitif bir anlam ifade etmezken, her şeyin erdemlice işlediği bir ülkede çocuklarımızın geleceği de garanti altında olacaktır. 


Kişisel ve kısır çıkarlarımızdan ziyade toplumsal ve kolektif çıkarlarımızı gözetmeliyiz. 


Yazıya son vermeden önce geçenlerde bir yerde rastlayıp okuduğum bir anekdot aktarmak istiyorum. Profesör fakültedeki öğrencilerinin her birinin bir balon almasını ve önce şişirmelerini sonra da balona adlarını yazmalarını ister. Büyük bir koridorda yüzlerce balon biriktikten sonra profesör öğrencilerine "şimdi adınızın yazılı olduğu balonu bulun" der ve saatler geçmesine rağmen çoğu kimse kendi adının yazılı olduğu balonu bulamaz. Duruma müdahale eden profesör bu sefer de "herkes bir balonu tutsun ve sahibi kimse ona götürsün" der. Yaklaşık 5-10 dakika sonra tüm balonlar sahiplerine ulaşır. 


Toplumsal huzur da bu örnekteki gibidir. Herkes kendisine ait olan huzuru arar ve başkalarına ait olan huzuru fırlatıp atarsa hiçbir zaman huzurlu bir toplum olamayız. Hepimiz toplumun bir parçası olduğumuz ve sadece kendimiz için değil, aynı zamanda herkes ve doğadaki her şey için var olduğumuz bilinci ile hareket etmeliyiz. Ancak böyle bir farkındalıkla huzurlu bir toplum inşa edebiliriz. 


Biz gençler olarak yalnızca kişisel çıkarlarımızı değil, toplumun ve devletimizin ortak çıkarlarını gözetiyoruz. Hem kendimiz hem de toplum için en doğru olanı tercih ediyoruz. Biliyoruz ki toplum ve devlet ne kadar huzurlu ve üretken olursa, ortak refahımız da o derece yüksek ve kıymetli olacaktır.
Herkese sağlık ve esenlikler diliyorum. 


Onur ÇOLAK - DEVA Partisi Rize İl Gençlik Çalışmaları Başkanı

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi