Tahir ORHAN
Köşe Yazarı
Tahir ORHAN
 

BOĞAZİÇİ DİRENİYOR!

Bu ülkede olan hiçbir şeye artık şaşırmıyoruz. Aylardır Boğaziçi Üniversitesinde direniş var; kimsenin sesi çıkmıyor. Bilenler ya susuyor, ya da umursamıyor, bilmeyenler ise zaten her zaman … Üniversite rektörlük seçimleri, Türkiye’de on yıllardır yanlış yapılıyordu; birkaç sene önce de seçimler kaldırıldı. Boğaziçi Üniversitesine rektör olarak atanan Prof. Dr. Melih Bulu’dan sonra nedense rektörlük seçimleri gündeme geldi. Oysa dediğim gibi onlarca üniversiteye, seçim yapılmadan rektör ataması yapıldı. Melih Bulu olayı biraz karışık. Onun geçmişiyle ilgili bir durumu öğreniciler ve bazı çevreler bahane edince, buz dağı su yüzüne çıkmış oldu. Bu seçim işi daha önce şöyle yapılıyordu: Önce altı tane aday bulunuyordu; ne hikmetse altıdan az olamazdı. Sonra bunlar üniversitenin sadece yardımcı doçent, doçent ve profesörlerinin oy kullanabildiği bir seçime tabi tutuluyordu. Diğer öğretim elemanları, araştırma görevlileri, üniversitenin daire başkanları, diğer çalışanları ve öğrencilerin biç bir söz hakkı yoktu bu seçimlerde. Seçime altıdan fazla kişi katılmışsa altı aday YÖK’e bildiriliyordu. YÖK, bunların sıralamasını değiştirme keyfiyetini elinde bulunduruyordu. Yani Cumhurbaşkanlığı’na istediği sıralamayı gönderebiliyordu. Cumhurbaşkanı’nın da, bu sıralamayı tersyüz etme keyfiyeti vardı. O da istediğini rektör olarak atayabiliyordu. Geçmişte bunun örnekleri çoktur. Yeni kurulan Giresun Üniversitesine rektör belirlenecekti. Kurucu rektör olarak ataması beklenen Prof. Dr. Mehmet Tüfekçi’yi zamanın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, atamak istemeyince kurucu rektörlük de böylece tarihi karışacaktı. Dışarıdan Osman Metin Öztürk getirilip seçime sokuldu. O sekiz oy aldı, Mehmet Tüfekçi ise 25 oy… Fakat Ahmet Necdet Sezer, Osman Metin Öztürk’ü rektör olarak atadı. Anladınız değil mi? Bir benzeri de Ankara Gazi Üniversitesi’nde yaşanmıştı. Prof. Dr. Rıza Ayhan, 2004 yılında en çok oyu almasına rağmen, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından rektör atanmamıştı. Bu sınırsız hakkı, belki bir milliyetçiyi rektör olarak atarım korkusu ile en çok da şimdi yere göğe sığdıramadığımız Ahmet Necdet Sezer kullandı. Bir üniversiteye rektör atanması beklenen bir hoca ile ilgili zamanın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e, “eşi çarşaflıdır” mektubu gittiğini, yapılan bir araştırmada adı geçen kişinin hiç evlenmemiş olduğunun ortaya çıktığını da yazarsak, bu işte nelerin döndüğünü belki daha iyi anlarsınız. Baştan beri yanlış bulduğumuz seçimi şimdi mumla arıyoruz. Çünkü şimdi seçim yok. Ancak yine rektör olmak isteyenler adaylıklarını açıklıyor, sonra Ankara’da bir mülakata tabi tutuluyor ve birisi Cumhurbaşkanı tarafından dört yıllığına o üniversiteyi yönetmek üzere atanıyor. Hâlâ, rektörlerin, üniversitenin akademik ve idari kadrosu yanında öğrencilerin de oy kullanabileceği bir seçimle ve başkaca hiçbir seçime ihtiyaç duyulmadan direkt olarak atanmasından yana olduğumuzu belirtelim. Bu, dünyanın medeni ülkelerinde böyle yapılıyor. Fransa örneği ortadadır. Daha önce İstinye ve Haliç Üniversitelerinde rektörlük yapmış Melih Bulu’ya gelince… Onun Boğaziçi’nden olmaması ve seçilmeden direkt atanması değil asıl sorun. Asıl sorun, onun geçmişte Ak Partiden aday olmasıdır. Bunu hazmedemiyor Boğaziçililer. Ben de onlara, yukarıda örnekler verdiğim geçmiş uygulamaları hatırlatarak “şimdiye kadar neredeydiniz” diyorum. Muhabbetle efendim!  
Ekleme Tarihi: 27 Haziran 2021 - Pazar

BOĞAZİÇİ DİRENİYOR!

Bu ülkede olan hiçbir şeye artık şaşırmıyoruz. Aylardır Boğaziçi Üniversitesinde direniş var; kimsenin sesi çıkmıyor. Bilenler ya susuyor, ya da umursamıyor, bilmeyenler ise zaten her zaman …


Üniversite rektörlük seçimleri, Türkiye’de on yıllardır yanlış yapılıyordu; birkaç sene önce de seçimler kaldırıldı. Boğaziçi Üniversitesine rektör olarak atanan Prof. Dr. Melih Bulu’dan sonra nedense rektörlük seçimleri gündeme geldi. Oysa dediğim gibi onlarca üniversiteye, seçim yapılmadan rektör ataması yapıldı. Melih Bulu olayı biraz karışık. Onun geçmişiyle ilgili bir durumu öğreniciler ve bazı çevreler bahane edince, buz dağı su yüzüne çıkmış oldu.


Bu seçim işi daha önce şöyle yapılıyordu: Önce altı tane aday bulunuyordu; ne hikmetse altıdan az olamazdı. Sonra bunlar üniversitenin sadece yardımcı doçent, doçent ve profesörlerinin oy kullanabildiği bir seçime tabi tutuluyordu. Diğer öğretim elemanları, araştırma görevlileri, üniversitenin daire başkanları, diğer çalışanları ve öğrencilerin biç bir söz hakkı yoktu bu seçimlerde. Seçime altıdan fazla kişi katılmışsa altı aday YÖK’e bildiriliyordu. YÖK, bunların sıralamasını değiştirme keyfiyetini elinde bulunduruyordu. Yani Cumhurbaşkanlığı’na istediği sıralamayı gönderebiliyordu. Cumhurbaşkanı’nın da, bu sıralamayı tersyüz etme keyfiyeti vardı. O da istediğini rektör olarak atayabiliyordu. Geçmişte bunun örnekleri çoktur.


Yeni kurulan Giresun Üniversitesine rektör belirlenecekti. Kurucu rektör olarak ataması beklenen Prof. Dr. Mehmet Tüfekçi’yi zamanın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, atamak istemeyince kurucu rektörlük de böylece tarihi karışacaktı. Dışarıdan Osman Metin Öztürk getirilip seçime sokuldu. O sekiz oy aldı, Mehmet Tüfekçi ise 25 oy… Fakat Ahmet Necdet Sezer, Osman Metin Öztürk’ü rektör olarak atadı. Anladınız değil mi?


Bir benzeri de Ankara Gazi Üniversitesi’nde yaşanmıştı. Prof. Dr. Rıza Ayhan, 2004 yılında en çok oyu almasına rağmen, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından rektör atanmamıştı. Bu sınırsız hakkı, belki bir milliyetçiyi rektör olarak atarım korkusu ile en çok da şimdi yere göğe sığdıramadığımız Ahmet Necdet Sezer kullandı. Bir üniversiteye rektör atanması beklenen bir hoca ile ilgili zamanın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e, “eşi çarşaflıdır” mektubu gittiğini, yapılan bir araştırmada adı geçen kişinin hiç evlenmemiş olduğunun ortaya çıktığını da yazarsak, bu işte nelerin döndüğünü belki daha iyi anlarsınız.


Baştan beri yanlış bulduğumuz seçimi şimdi mumla arıyoruz. Çünkü şimdi seçim yok. Ancak yine rektör olmak isteyenler adaylıklarını açıklıyor, sonra Ankara’da bir mülakata tabi tutuluyor ve birisi Cumhurbaşkanı tarafından dört yıllığına o üniversiteyi yönetmek üzere atanıyor.


Hâlâ, rektörlerin, üniversitenin akademik ve idari kadrosu yanında öğrencilerin de oy kullanabileceği bir seçimle ve başkaca hiçbir seçime ihtiyaç duyulmadan direkt olarak atanmasından yana olduğumuzu belirtelim. Bu, dünyanın medeni ülkelerinde böyle yapılıyor. Fransa örneği ortadadır.


Daha önce İstinye ve Haliç Üniversitelerinde rektörlük yapmış Melih Bulu’ya gelince… Onun Boğaziçi’nden olmaması ve seçilmeden direkt atanması değil asıl sorun. Asıl sorun, onun geçmişte Ak Partiden aday olmasıdır. Bunu hazmedemiyor Boğaziçililer. Ben de onlara, yukarıda örnekler verdiğim geçmiş uygulamaları hatırlatarak “şimdiye kadar neredeydiniz” diyorum.


Muhabbetle efendim!

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi