Mustafa Semih  ARICI
Köşe Yazarı
Mustafa Semih ARICI
 

ÇAYELİNDEN ÖTEYE 2050

Gelecek bilim konusundaki yazı dizimizi fenomen bir “Rize’nin yarını” öyküsüyle taçlandırmak istiyoruz. Her şeye rağmen iyimser baktığımız bu geleceğin daha da güzel olması dileğiyle… * * * Üniversite tahsili için 2020’ler başında Rize’den ayrılan Günal Bey, master, doktora, uzun süreli yurt dışı çalışmaları, sonra Türkiye’ye dönüp, kendi şirketini kurmak falan derken o tarihten beri memleketine gidememişti. Rize’yle bağlantısı sadece taraftarı olduğu Rizespor’u takip etmekten ibaretti. Memleketteki dost ve arkadaşlarının ısrarlı taleplerini iş güç diye geçiştiriyor, yolu bir türlü Karadeniz’e düşmüyordu. Merkezi Gebze Muallimköy’deki Bilişim Vadisi olan teknoloji şirketi daha çok yurt dışında iş yapıyor, bazen yüklü sözleşmelerle ülkeye önemli döviz girdileri sağlıyordu. Yapay zekâ alanında çalışıyorlardı. Artık neredeyse insanlarla olan bağlantısını koparıp, kendi başına, önceden tahmin edilemeyecek işler yapmaya başlayacak yapay zekânın dizginlenmesi konusunda önemli bir uzmandı. Ayrıca büyük tesislerin işletilmesiyle ilgili yapay zekâ alt yapıları da inşa ediyorlardı. Derken birgün, Çayeli-Pazar arasında kurulu Rize-Artvin Hava Limanı’nın bilişim altyapısının modernize edilmesi kapsamında yapay zekâ işlerini almışlardı. Günal Bey gene de işi arkadaşlarına yıkıp, İstanbul’da kalmak ve hatta son gelişmeleri görmek için bir iki haftalığına Kaliforniya’daki Bilişim Vadisine gitmek istediyse de annesi araya girdi. Yazları Rize’de yaşayan kadıncağız kesin tavır koymuştu. Neredeyse doğduğu yerleri unutmak üzere olan oğluna “Geleceksin” diyordu. Günal Bey pabucun pahalı olduğunu anlayınca bu defa hayır diyemedi ve Rize’ye giden bir tarifeli yolcu uçağına bilet aldı. Yolculuğun bitiminde uçak pist yapmak için deniz üzerinde kurulu hava alanına yaklaşırken Günal Bey, ışıkların çokluğundan 30 yıl önce bıraktığı gibi bir şehre gelmediğini anladı. Rize kenti ve çevresi inanılmaz bir ölçüde büyümüş olmalıydı. Yeğenleri terminal çıkışında bekliyordu. Uzun bir kucaklaşma faslından sonra onu Rize’nin biraz dışında oturan annesinin evine götürdüler. Aylardır göremediği annesinin elini öpüp hasret giderdikten sonra bütün şehri yukarıdan seyreden balkona çıkıp çevreye bir göz gezdirdi. Bir ışık şehrayini gibi donanmış sahiller ve tepeler buradan inanılmaz görünüyordu. Seyahatini hafta sonuna denk getirmişti ki işlere gömülmeden çevreyi doyasına gezmek için. Hiç vakit kaybetmeden bir airmobil (Uçan otomobil) kiralayarak sahil boyu, tepeler ve yaylalara doğru uçmaya başladı. Batıda İyidere, doğuda Çayeli ve hatta Pazar'la birleşmiş gibi görünen şehir ne yazı ki hâlâ çarpık kentleşme çıkmazından kurtulamamıştı. Her tarafta yeni caddeler ve parklar açılmıştı ama en az on katlı beton yığınları tepelere kadar her yanı doldurmuştu. Uzak mahalleler ve hatta köyler bile çok katlı yapılarla silme dolmuş, zaman zaman çevreyi vuran şiddetli yağışlarla birkaç heyelan felaketi yaşanmıştı. Küresel ısınmayla birlikte yaz mevsimi uzamış, yağışlar azalmış ve denizin sıcaklığı yükselmişti. Bu nedenle sahil bandında birçok “ lüks resort “ yapılmıştı.Yaz sıcaklığı 50 dereceyi geçen Antalya’dan birçok turizm grubunun buraya taşındığını herkes biliyordu. Yoğun kentleşme ve iklimin değişmesi Rize’nin o ünlü çok tonlu yeşilliğine büyük darbe vurmuştu. Hele aşağı kesimlerde numunelik bile olsa koru kalmamıştı. Zaten ard arda yapılan HES santralleriyle büyük darbe alan dereler de tarihe karışmıştı. Bazıları kanal içinde küçük bir su gibi hâlâ akıp duruyordu ama çoğu unutulup gitmiş, üzerinden caddeler sokaklar geçmişti. Ancak şiddetli yağışlarda can ve mal kaybına neden olan büyük seller halinde “Nostalji” yapıyorlardı. Günal Bey bir yandan aracı kullanırken, bir yandan da ilin ekonomik yapısını yukarıdan keşfetmeye çalışıyordu. Çay tarlaları büyük ölçüde küçülmüş, yerine sıcaklığı seven kahve, mango ve muz gibi tropikal tarım ürünleri boy göstermeye başlamıştı. Büyük ölçüde turizme evrilen ekonomi, sahiller kadar yaylaları da otel, motel ve bungalovlarla doldurmuştu. Yaylalar arasında parke taşı döşeli güzel yollar yapılmıştı. Ayder, adeta bir dağ şehri haline gelmişti. Aynı zamanda kayak merkezi de olan Ayder’in bazen 50 bin kişiyi ağırladığı söyleniyordu. Bu arada sanayi de ister istemez gelişmiş, belli bir standarda kavuşmuştu. Kalkandere’deki OSB’ye bir yenisi daha eklenmiş, Pazar’da Hava Alanı karşısında büyük bir “İleri Teknoloji Serbest Bölgesi” kurulmuştu. Buradan üretilen ve İyidere’deki lojistik Merkez’den ihraç edilen mallardan on milyar dolara yakın bir döviz girdisi elde edildiği ifade edilmişti. Günal Bey, yayla eteklerinde kurulu büyük RES(Rüzgâr enerji santrali) değirmenlerinin üzerinden geçerek Pokut Yaylası’na doğru uçtu. Güneşin bulut denizi üzerinden batışını kaçırmak istemiyordu.
Ekleme Tarihi: 05 Eylül 2021 - Pazar

ÇAYELİNDEN ÖTEYE 2050

Gelecek bilim konusundaki yazı dizimizi fenomen bir “Rize’nin yarını” öyküsüyle taçlandırmak istiyoruz. Her şeye rağmen iyimser baktığımız bu geleceğin daha da güzel olması dileğiyle…


* * *


Üniversite tahsili için 2020’ler başında Rize’den ayrılan Günal Bey, master, doktora, uzun süreli yurt dışı çalışmaları, sonra Türkiye’ye dönüp, kendi şirketini kurmak falan derken o tarihten beri memleketine gidememişti. Rize’yle bağlantısı sadece taraftarı olduğu Rizespor’u takip etmekten ibaretti. Memleketteki dost ve arkadaşlarının ısrarlı taleplerini iş güç diye geçiştiriyor, yolu bir türlü Karadeniz’e düşmüyordu. Merkezi Gebze Muallimköy’deki Bilişim Vadisi olan teknoloji şirketi daha çok yurt dışında iş yapıyor, bazen yüklü sözleşmelerle ülkeye önemli döviz girdileri sağlıyordu.


Yapay zekâ alanında çalışıyorlardı. Artık neredeyse insanlarla olan bağlantısını koparıp, kendi başına, önceden tahmin edilemeyecek işler yapmaya başlayacak yapay zekânın dizginlenmesi konusunda önemli bir uzmandı. Ayrıca büyük tesislerin işletilmesiyle ilgili yapay zekâ alt yapıları da inşa ediyorlardı. Derken birgün, Çayeli-Pazar arasında kurulu Rize-Artvin Hava Limanı’nın bilişim altyapısının modernize edilmesi kapsamında yapay zekâ işlerini almışlardı. Günal Bey gene de işi arkadaşlarına yıkıp, İstanbul’da kalmak ve hatta son gelişmeleri görmek için bir iki haftalığına Kaliforniya’daki Bilişim Vadisine gitmek istediyse de annesi araya girdi. Yazları Rize’de yaşayan kadıncağız kesin tavır koymuştu. Neredeyse doğduğu yerleri unutmak üzere olan oğluna “Geleceksin” diyordu.


Günal Bey pabucun pahalı olduğunu anlayınca bu defa hayır diyemedi ve Rize’ye giden bir tarifeli yolcu uçağına bilet aldı. Yolculuğun bitiminde uçak pist yapmak için deniz üzerinde kurulu hava alanına yaklaşırken Günal Bey, ışıkların çokluğundan 30 yıl önce bıraktığı gibi bir şehre gelmediğini anladı. Rize kenti ve çevresi inanılmaz bir ölçüde büyümüş olmalıydı.


Yeğenleri terminal çıkışında bekliyordu. Uzun bir kucaklaşma faslından sonra onu Rize’nin biraz dışında oturan annesinin evine götürdüler. Aylardır göremediği annesinin elini öpüp hasret giderdikten sonra bütün şehri yukarıdan seyreden balkona çıkıp çevreye bir göz gezdirdi. Bir ışık şehrayini gibi donanmış sahiller ve tepeler buradan inanılmaz görünüyordu.


Seyahatini hafta sonuna denk getirmişti ki işlere gömülmeden çevreyi doyasına gezmek için. Hiç vakit kaybetmeden bir airmobil (Uçan otomobil) kiralayarak sahil boyu, tepeler ve yaylalara doğru uçmaya başladı. Batıda İyidere, doğuda Çayeli ve hatta Pazar'la birleşmiş gibi görünen şehir ne yazı ki hâlâ çarpık kentleşme çıkmazından kurtulamamıştı. Her tarafta yeni caddeler ve parklar açılmıştı ama en az on katlı beton yığınları tepelere kadar her yanı doldurmuştu. Uzak mahalleler ve hatta köyler bile çok katlı yapılarla silme dolmuş, zaman zaman çevreyi vuran şiddetli yağışlarla birkaç heyelan felaketi yaşanmıştı.


Küresel ısınmayla birlikte yaz mevsimi uzamış, yağışlar azalmış ve denizin sıcaklığı yükselmişti. Bu nedenle sahil bandında birçok “ lüks resort “ yapılmıştı.Yaz sıcaklığı 50 dereceyi geçen Antalya’dan birçok turizm grubunun buraya taşındığını herkes biliyordu.


Yoğun kentleşme ve iklimin değişmesi Rize’nin o ünlü çok tonlu yeşilliğine büyük darbe vurmuştu. Hele aşağı kesimlerde numunelik bile olsa koru kalmamıştı. Zaten ard arda yapılan HES santralleriyle büyük darbe alan dereler de tarihe karışmıştı. Bazıları kanal içinde küçük bir su gibi hâlâ akıp duruyordu ama çoğu unutulup gitmiş, üzerinden caddeler sokaklar geçmişti. Ancak şiddetli yağışlarda can ve mal kaybına neden olan büyük seller halinde “Nostalji” yapıyorlardı.


Günal Bey bir yandan aracı kullanırken, bir yandan da ilin ekonomik yapısını yukarıdan keşfetmeye çalışıyordu. Çay tarlaları büyük ölçüde küçülmüş, yerine sıcaklığı seven kahve, mango ve muz gibi tropikal tarım ürünleri boy göstermeye başlamıştı. Büyük ölçüde turizme evrilen ekonomi, sahiller kadar yaylaları da otel, motel ve bungalovlarla doldurmuştu. Yaylalar arasında parke taşı döşeli güzel yollar yapılmıştı. Ayder, adeta bir dağ şehri haline gelmişti. Aynı zamanda kayak merkezi de olan Ayder’in bazen 50 bin kişiyi ağırladığı söyleniyordu.


Bu arada sanayi de ister istemez gelişmiş, belli bir standarda kavuşmuştu. Kalkandere’deki OSB’ye bir yenisi daha eklenmiş, Pazar’da Hava Alanı karşısında büyük bir “İleri Teknoloji Serbest Bölgesi” kurulmuştu. Buradan üretilen ve İyidere’deki lojistik Merkez’den ihraç edilen mallardan on milyar dolara yakın bir döviz girdisi elde edildiği ifade edilmişti.


Günal Bey, yayla eteklerinde kurulu büyük RES(Rüzgâr enerji santrali) değirmenlerinin üzerinden geçerek Pokut Yaylası’na doğru uçtu. Güneşin bulut denizi üzerinden batışını kaçırmak istemiyordu.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi