Recep Ali AKSOYLU
Köşe Yazarı
Recep Ali AKSOYLU
 

“CELEP” IN VİDEOSUNDAN KURUMSALLIK VE İNSAN KAYNAKLARI DERSİ

“…. olsaydı şimdi o da kendi işinin sahibi olurdu.” Bu cümlesinden hareketle besiciliğe hiç değinmeden videonun 4 dakikalık kısmını kurumsallık ve istihdam ekseninde ele alacağım. Murat Şimşir Bey Acıpayamlı celep. Yanı canlı hayvan besicisi, tüccarı. O, aynı zamanda bir sosyal medya fenomeni. Türkiye’nin farklı yerlerinden kendi iş koluna dair bilgilendirici videolar paylaşıyor. Geçtiğimiz yıl yaptığı bir video özellikle dikkatimi çekmiş, kopyalamıştım ama yorumlamaya, paylaşmaya fırsatım olmamıştı. Şimşir, tamamı 20 dakikaya yakın olan videosunun başında işini gereğince yapmadığına inandığı “müdür” diye hitap ettiği personeline giydiriyor ve ardından ekliyor: “Bu adamlar zaten işlerini düzgün yapıyor olsaydı hiç biri benim yanımda olmaz, gider kendi işlerini yaparlardı. Bunların hayatları birilerinin onları kontrol etmesiyle geçecek.” Bay Şimşir tipik bir tüccar, iş adamı profiline sahip. Çevremizde çok gördüklerimizden. Ucuz, ehil olmayana, üstelik işi de belletmeden emanet ediyor, sonra en az kendisi kadar işi takip etmesini, işlerin kusursuz yürümesini bekliyor. Yürümez. Yürüdüğü de zaten görülmemiştir. Elbette bu tarz işletme ve işletme anlayışlarında… Böyle diyorum ama haksızlık da etmeyelim istihdam ettiği kişiler için o sarf ettiği cümlelerde doğru. Çünkü o profillerin gerçeği o. Aralarında biraz eğitim, biraz motivasyonla kazanılabilecekler, kıvama getirilebilecekler de vardır ama oransal açıdan çok azıdır. Yanı o profildekilerin yontulabilme oranı düşüktür. Kıvama geldi gibi gözükenlerinde ise en büyük handikap, geldikleri noktayı akıllarına getirmeyip kendilerinden başkalarına işletmede destek bir yana köstek olmalardır. Cansiperane çalışır gözükürler ama o işletme ile sınırlı yetkinlikleri ancak oluşabildiğinden öz güvenleri düşüktür, işlerini kaybetmekten korkarlar, çevrelerinde parlayabilecek yeni iş görenlerin olmasına tahammül edemezler. Bu karakterleriyle genelde takım bilincinden uzaktırlar. Ortada gözüken tek bir personel var ve patronda ona “müdür” diye hitap ediyor. Kişiye müdür demekle o kişinin müdür olduğu ve işlerin sular seller gibi idare edileceği anlayışını es geçiyorum. İki konu üzerinde duracağım. Bay Şimşir’in cümlesini tekrar anımsatayım önce. “Bu adamlar zaten işlerini düzgün yapıyor olsaydı hiç biri benim yanımda olmaz, gider kendi işlerini yaparlardı. Bunların hayatları birilerinin onları kontrol etmesiyle geçecek.” Murat Şimşir’in sektöründe, hayvancılık mevzuunda bu faaliyetleri çok çok daha büyük ölçeklerde, üstelik başarıyla yapanlar var. O işletmelerin bazıların başında patron bile yok ve faaliyetleri profesyoneller yürütüyor. Ayrıca işletmenin başında patron olsa da işletmenin hacmini göz önüne aldığımızda her bir birime patronun yetişmesi de mümkün değil. Zaman ve birim maliyetini düşündüğümüzde patronun veya üst yöneticinin her kademe işe soyunması rasyonelde değil. Ama sistemlerini kurmuş bu büyük ölçekli işletmelerin çoğu maaşlılarca başarılılar. Kazanıyor, vergi de veriyorlar. Sahipleri keyiflerince tatilde yapabiliyorlar, hobilerine zaman ayırabiliyorlar. Öyleyse…   Özellikle oturduğun yerden dal budak salmadan hakim olamayacağın bir ölçeğe doğru işletmen evriliyorsa işveren olarak yeni koşullara göre yapılanacaksın. İş ve işlerin, görev ve sorumlulukların tanımlı olacak, istihdamın eş dost yada bulabildiğinle yetindiğin değil ehliyetli, eğitimli, sorumluluk duygusu yüksek kişilerden olacak. Elbette hakkını da vererek. Başlangıçta ikinci evreye geçen işverenler için sistem dahilinde yetkileri göçererek çalışmak zordur, külfetli de gözükür. Ama sistemini her yönüyle sağlıklı kurduğunda süreçte daha az insan gücü ile daha zamanlı ve düşük maliyetle daha da verimli sonuçlar alabilmesi mümkündür. Ekleyeyim… Ortam, fiziki mekan, çalışma süreleri, moral değerler, işin konusu olan ürün yada hizmetin vasfı yetersizse istihdam ettiğiniz nitelikli personelde bu bünyede erir, kaybolur gider. Aslında bizim insanımız kurumsal yapılarda çok başarılı performans gösterebiliyor. Celep Murat Şimşir’de videoda Almanya’da ki disiplin altında bizim insanımızın ne denli başarılı olduğunu anlatmaya çalışıyor. O disiplin dediği “kurumsal” yapının bir ayağı. İşte bizim aile işletmelerimizde eksik olan da bu. Kurumsallık için ille de büyük olmak gerekmiyor. Sokağınızda ki bir pastane kıyafet, hitabet, ürün devamlılığı ve standartlarıyla diğerlerinden pekala farklılaşabilir. Dahası mesaide personeline cep telefonu kullanımını kısıtlayabilen, diğer pozitif etkenler nedeniyle bu kısıtlamayı kabullenen iş görenlere sahip çokça işletme biliyorum. Üzerinde duracağım ikinci konu, “… benim yanımda olmaz, gider kendi işlerini yaparlardı” idi ama yazı uzadı, çok kısa değinmekle yetineceğim. Şimdilik. Bu ifade bütünüyle doğru değil. Müteşebbislikle yönetici – iş gören çok farklı karakterlerin giydikleri elbiselerdir. Her kes müteşebbis yanı patron olamaz. Girişimci ruha sahip olamaz. Bu biraz da Allah vergisidir. Zaten her kesin patronluğa soyunması halinde de istihdam edilecek yönetici ve diğer alt kadrolar sağlanamayacağından ortada işletme de olmaz. Onun için ortada kurumsal bir yapı, büyüyen işletmeler var ise müteşebbisleri kadar bu işletmelerin yöneticilere, kurmay hizmetleri görenlere de ihtiyacı vardır. Elbette işin, girişimin sahibi, riski üstlenen olarak İşveren, görev ve sorumlulukları net olan yönetenlerini kontrol ve yönetmeden daha ziyade her açıdan performans sonuçlarını periyodik olarak değerlendirerek, yorumlayarak işletmesinin sürdürülebilirliğini sağlayacaktır.
Ekleme Tarihi: 06 Şubat 2022 - Pazar

“CELEP” IN VİDEOSUNDAN KURUMSALLIK VE İNSAN KAYNAKLARI DERSİ

“…. olsaydı şimdi o da kendi işinin sahibi olurdu.”


Bu cümlesinden hareketle besiciliğe hiç değinmeden videonun 4 dakikalık kısmını kurumsallık ve istihdam ekseninde ele alacağım.


Murat Şimşir Bey Acıpayamlı celep. Yanı canlı hayvan besicisi, tüccarı. O, aynı zamanda bir sosyal medya fenomeni. Türkiye’nin farklı yerlerinden kendi iş koluna dair bilgilendirici videolar paylaşıyor. Geçtiğimiz yıl yaptığı bir video özellikle dikkatimi çekmiş, kopyalamıştım ama yorumlamaya, paylaşmaya fırsatım olmamıştı.


Şimşir, tamamı 20 dakikaya yakın olan videosunun başında işini gereğince yapmadığına inandığı “müdür” diye hitap ettiği personeline giydiriyor ve ardından ekliyor:


“Bu adamlar zaten işlerini düzgün yapıyor olsaydı hiç biri benim yanımda olmaz, gider kendi işlerini yaparlardı. Bunların hayatları birilerinin onları kontrol etmesiyle geçecek.”


Bay Şimşir tipik bir tüccar, iş adamı profiline sahip. Çevremizde çok gördüklerimizden. Ucuz, ehil olmayana, üstelik işi de belletmeden emanet ediyor, sonra en az kendisi kadar işi takip etmesini, işlerin kusursuz yürümesini bekliyor.


Yürümez.


Yürüdüğü de zaten görülmemiştir.


Elbette bu tarz işletme ve işletme anlayışlarında…


Böyle diyorum ama haksızlık da etmeyelim istihdam ettiği kişiler için o sarf ettiği cümlelerde doğru. Çünkü o profillerin gerçeği o. Aralarında biraz eğitim, biraz motivasyonla kazanılabilecekler, kıvama getirilebilecekler de vardır ama oransal açıdan çok azıdır. Yanı o profildekilerin yontulabilme oranı düşüktür. Kıvama geldi gibi gözükenlerinde ise en büyük handikap, geldikleri noktayı akıllarına getirmeyip kendilerinden başkalarına işletmede destek bir yana köstek olmalardır. Cansiperane çalışır gözükürler ama o işletme ile sınırlı yetkinlikleri ancak oluşabildiğinden öz güvenleri düşüktür, işlerini kaybetmekten korkarlar, çevrelerinde parlayabilecek yeni iş görenlerin olmasına tahammül edemezler. Bu karakterleriyle genelde takım bilincinden uzaktırlar.


Ortada gözüken tek bir personel var ve patronda ona “müdür” diye hitap ediyor. Kişiye müdür demekle o kişinin müdür olduğu ve işlerin sular seller gibi idare edileceği anlayışını es geçiyorum.


İki konu üzerinde duracağım.


Bay Şimşir’in cümlesini tekrar anımsatayım önce.


“Bu adamlar zaten işlerini düzgün yapıyor olsaydı hiç biri benim yanımda olmaz, gider kendi işlerini yaparlardı. Bunların hayatları birilerinin onları kontrol etmesiyle geçecek.”


Murat Şimşir’in sektöründe, hayvancılık mevzuunda bu faaliyetleri çok çok daha büyük ölçeklerde, üstelik başarıyla yapanlar var. O işletmelerin bazıların başında patron bile yok ve faaliyetleri profesyoneller yürütüyor. Ayrıca işletmenin başında patron olsa da işletmenin hacmini göz önüne aldığımızda her bir birime patronun yetişmesi de mümkün değil. Zaman ve birim maliyetini düşündüğümüzde patronun veya üst yöneticinin her kademe işe soyunması rasyonelde değil.


Ama sistemlerini kurmuş bu büyük ölçekli işletmelerin çoğu maaşlılarca başarılılar. Kazanıyor, vergi de veriyorlar. Sahipleri keyiflerince tatilde yapabiliyorlar, hobilerine zaman ayırabiliyorlar.


Öyleyse…

 

Özellikle oturduğun yerden dal budak salmadan hakim olamayacağın bir ölçeğe doğru işletmen evriliyorsa işveren olarak yeni koşullara göre yapılanacaksın. İş ve işlerin, görev ve sorumlulukların tanımlı olacak, istihdamın eş dost yada bulabildiğinle yetindiğin değil ehliyetli, eğitimli, sorumluluk duygusu yüksek kişilerden olacak. Elbette hakkını da vererek.


Başlangıçta ikinci evreye geçen işverenler için sistem dahilinde yetkileri göçererek çalışmak zordur, külfetli de gözükür. Ama sistemini her yönüyle sağlıklı kurduğunda süreçte daha az insan gücü ile daha zamanlı ve düşük maliyetle daha da verimli sonuçlar alabilmesi mümkündür.


Ekleyeyim… Ortam, fiziki mekan, çalışma süreleri, moral değerler, işin konusu olan ürün yada hizmetin vasfı yetersizse istihdam ettiğiniz nitelikli personelde bu bünyede erir, kaybolur gider.


Aslında bizim insanımız kurumsal yapılarda çok başarılı performans gösterebiliyor. Celep Murat Şimşir’de videoda Almanya’da ki disiplin altında bizim insanımızın ne denli başarılı olduğunu anlatmaya çalışıyor. O disiplin dediği “kurumsal” yapının bir ayağı. İşte bizim aile işletmelerimizde eksik olan da bu.


Kurumsallık için ille de büyük olmak gerekmiyor. Sokağınızda ki bir pastane kıyafet, hitabet, ürün devamlılığı ve standartlarıyla diğerlerinden pekala farklılaşabilir. Dahası mesaide personeline cep telefonu kullanımını kısıtlayabilen, diğer pozitif etkenler nedeniyle bu kısıtlamayı kabullenen iş görenlere sahip çokça işletme biliyorum.


Üzerinde duracağım ikinci konu, “… benim yanımda olmaz, gider kendi işlerini yaparlardı” idi ama yazı uzadı, çok kısa değinmekle yetineceğim. Şimdilik.


Bu ifade bütünüyle doğru değil. Müteşebbislikle yönetici – iş gören çok farklı karakterlerin giydikleri elbiselerdir. Her kes müteşebbis yanı patron olamaz. Girişimci ruha sahip olamaz. Bu biraz da Allah vergisidir. Zaten her kesin patronluğa soyunması halinde de istihdam edilecek yönetici ve diğer alt kadrolar sağlanamayacağından ortada işletme de olmaz. Onun için ortada kurumsal bir yapı, büyüyen işletmeler var ise müteşebbisleri kadar bu işletmelerin yöneticilere, kurmay hizmetleri görenlere de ihtiyacı vardır. Elbette işin, girişimin sahibi, riski üstlenen olarak İşveren, görev ve sorumlulukları net olan yönetenlerini kontrol ve yönetmeden daha ziyade her açıdan performans sonuçlarını periyodik olarak değerlendirerek, yorumlayarak işletmesinin sürdürülebilirliğini sağlayacaktır.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi