Feyyaz ŞENTÜRK
Köşe Yazarı
Feyyaz ŞENTÜRK
 

Hayal Kurabilmek İçin Projeye İhtiyaç Var!

Hangi alanda olursa olsun yönetim projelendirme ve hayal etme becerisi gerektiren bir yapıya sahiptir. Lakin kuru kuruya projelendirme ve hayal etme yeterli değildir. Süreci doğru işletmek ve sonuçlandırmak, süreç takibini gerçekleştirip gerekli yerde müdahalelerde bulunmak bizi hedeflerimize ulaştırabilecektir. Proje ve hayal kavramları aynı anlamı karşılıyormuş gibi düşünülmekte bu da bizi çoğu zaman yanlışa itmektedir. Proje ihtiyaçtan doğan ve bu ihtiyacı karşılamak için atacağınız adımların bütünüyken hayal etmek ise vizyonunuzu ortaya koyan eylemlerle destekleyeceğiniz düşünce dünyanızı niteler. Birbirini etkileyen birbirinden etkilenen kavramlardır proje ve hayal etmek kavramları. Çoğu zamanda hiyerarşik bir düzende işler. İhtiyaçlarınız ve eksikleriniz varken ve bunları gidermeden hayal edemezsiniz. Öncelikli olarak eksik ve ihtiyaçlarınızı giderecek projeler üretmelisiniz. Yani hayal etmek rahatlık işidir. Proje ise rahatsızlıklara çözüm bulmak. Bu maksatla bütün yönetimsel yapılar ya projeler oluştururlar yada kurumsal vizyon olarak adlandırdığımız hayallerini belirlerler. Eğitimin kurumsal yapısını oluşturan yapılarda böyledir. Projeleri ve vizyonları vardır. İki örnekle açıklamak ve nerede olduğumuz göstermek isterim.   Milli Eğitim Bakanlığı kurumsal yapı olarak hizmet ettiği bireyler içerisinde üstün yetenek ve zekaya sahip bireylerin olduğunu ve bu bireylerin etkin ve nitelikli bir eğitime ihtiyaç duyduklarına hükmetti. Çeşitli zamanlarda bu çocukların eğitim ihtiyacını gidermek adına projeler üretti. 2000’li yıllar sonrasında bu çocuklar için en değerli projesi Bilim ve Sanat Merkezleri olarak karşımıza çıktı. İlk kurgulanma sürecinde öğretmenlerin sınıflarında diğer çocuklarına kıyasla normalin üstünde bilişsel, duyuşsal ve sosyal performans gösteren öğrencilerin zihinsel performansları ve yetenekleri doğrultusunda çeşitli testlerden geçip yönlendirildiği destek eğitim merkezleriydi. Sonra ne olduysa oldu öğretmenlerin sınıflarında bu özelliklere sahip çocukları yönlendirmesi ayrımcılık olarak algılandı benim çocuğum niye yönlendirilmedi bu okuldan niye biri seçmelere gidemediye dönüştü. Sonra bu sorunu çözmek adına yönetimler yeni bir sorun açığa çıkardılar. Herkes yönlendirilsin zaten zeki veya yetenekli değilse elerler bizde vebali başımızdan atmış oluruz dendi. Bu durum yeni bir sorunu açığa çıkardı o kadar çocuğa zeka ve yetenek testleri uygulanması aylar alacaktı. Bir çözüm yeni bir sorun ortaya çıkarmıştı. Ve bu soruna da çare bulunmalıydı. Bu çare de ön elemeyi yapabilmek için oluşturulan tablet uygulaması oldu. Uygulamaya her çocuk girecekti başarılı olanlar zeka ve yetenek testlerine alınacaktı. Bu çözüm de yeni bir sorunu açığa çıkardı. Artık bu uygulama bir yönlendirme aracı olmaktan çıktı bir sınava dönüştü.   Birkaç hafta sonudur Bilsem Tablet Uygulamasında gözcülük görevi yürütüyorum. Her güzel atılımı olduğu gibi bu güzelliği de dönüştürdük. Çocuklarımızı sınavlarla değil süreç odaklı değerlendirelim derken zihinsel performansı ölçen bir uygulamayı bile sınava dönüştürdük. Uygulamaya katın çocuklar öyle tepkiler veriyor ki sistemi bu hale dönüştürenlere veryansın etmemek için kendimi zor tutuyorum. 1,2 ve 3. Sınıf çocukların girdiği bu uygulamayı aileler öğretmenler yöneticiler öyle bir hale getirmiş ki. Ortaokul çocukları için LGS’ yi fazla ve yanlış görürken ilkokul çocuklarımızı sınavlarla buluşturduk. BİLSEM’e girersem annem bana tablet alacak, yanlışlar doğruyu götürüyor mu? Aynı uygulamaya 3. kez giren kız çocuğu ağlıyor bu yılda kazanamazsam annem kızar, ikinci sınıf öğrencisi heyecandan titriyor. Bilsem çalışılarak elde edinilecek bir amaç değil yetenek ve zihinsel potansiyel doğrultusunda çocuğun yönlendirileceği sonuç olmalıdır. Hatta zihinsel potansiyel ve bireysel yeteneklerin yönlendirme süreci olmalıdır. Ama olmadı biz bu mükemmel projeyi evirip çevirip başka bir şeye dönüştürdük. Ve ne yazık ki, proje gerçekleşmediği için bu çocuklar ilerde neler yapabilire dahil hayal bile kuramıyoruz. Yönetimsel algımız bize nicel verilere itiyor. Her il geçen yıl şu kadar kişi uygulamaya girdi bu yıl bu kadar kişi diye övünüyor. Oysaki uygulamaya 5000 çocuğun girip 150 sinin kazanması mı orantısal olarak daha büyüktür, yoksa 200 çocuğun girip 150’sinin kazanması mı?  1,2,3. sınıf öğretmenlerinin tamamını da zan altında bırakıyoruz aslında; siz sınıfınızdaki zeki ve yetenekli öğrenciyi objektif olarak belirleyemiyorsunuz; bunu sizden daha iyi, bir android uygulama yapıyor diyoruz.   Örneklerimden diğerine gelecek olursak Ziya Hoca’nın bakan olması ile birlikte kendisi ve yakın mesai arkadaşlarının üzerinde sıklıkla durdukları Tasarım ve Beceri Atölyeleri. Kıyısından köşesinden biraz katkı sağladığım bu proje çocukların teorik olarak öğrendikleri bilgileri beceriye dönüştürmeleri ihtiyacını karşılamak amacıyla geliştirildi. Çocuklar dersler esnasında öğrendikleri bilgileri buralarda beceriye dönüştürecek,  yaratıcılıklarıyla harmanlayacak, kolektif bir şuur ile ortak yaşam içerisine sokacaklardı. Yani öğreneceklerdi, düşüneceklerdi, tasarlayacaklardı, uygulayacaklardı, elde edecekleri ve kullanacaktılar. Bu iyi düşünülmüş ihtiyaca yönelik olarak hazırlanmış proje heyecan uyandırdı. Sonra biz bunu da dönüştürmeyi başardık. Bu atölyelerin niteliğinden ve işlevselliğinden çok niceliğine odaklandık. İl genelinde kaç tane olduğuna kaç lira harcandığına filan. Hemen hemen iki haftada bir bir okulumuzda açılışları gerçekleştiriliyor. Çoğusu temel esaslara ve teknik şartnameye uygun olmasa da ilk adımlar olarak değerli görülebilir. Ama işlevsel hale getirilemedikten sonra, tamamen kamu zararı haline dönüşüyorlar. Bu yüzden açılışı yapıldıktan sonra daha kapısı açılmayan mekanlar haline geliyorlar ya da amacı dışında kullanılan, doğum günlerinin kutlandığı, buzdolabında kahvaltılık malzemelerin saklandığı oyun ve dinlenme mekanlarına dönüşüyorlar.   Eğitim sürecinde açığa çıkan ihtiyaçlara yönelik geliştirilen projeler kulaktan kulağa oyunuymuş gibi merkezden uzaklaştıkça evriliyor ve tanınmaz bir hale geliyorlar. Tanınmaz hale geldikten sonra da bu, projenin hatasıymış gibi lanse ediliyor ne yazıkki. Bilsem yolculuğu da Tasarım ve Beceri Atölyeleri yolculuğu da böyle görünüyor. Ve şunu açık yüreklilikle söyleyebilirim ki bu projelerde başarılı olamazsanız dünyanın ilk 10 ekonomisi içinde yer alabilmeyi hayal etmekten öteye geçemezsiniz.   Feyyaz ŞENTÜRK Özel Eğitim Çalışanları ve Eğitim Derneği Başkanı    
Ekleme Tarihi: 17 Şubat 2020 - Pazartesi

Hayal Kurabilmek İçin Projeye İhtiyaç Var!

Hangi alanda olursa olsun yönetim projelendirme ve hayal etme becerisi gerektiren bir yapıya sahiptir. Lakin kuru kuruya projelendirme ve hayal etme yeterli değildir. Süreci doğru işletmek ve sonuçlandırmak, süreç takibini gerçekleştirip gerekli yerde müdahalelerde bulunmak bizi hedeflerimize ulaştırabilecektir. Proje ve hayal kavramları aynı anlamı karşılıyormuş gibi düşünülmekte bu da bizi çoğu zaman yanlışa itmektedir. Proje ihtiyaçtan doğan ve bu ihtiyacı karşılamak için atacağınız adımların bütünüyken hayal etmek ise vizyonunuzu ortaya koyan eylemlerle destekleyeceğiniz düşünce dünyanızı niteler. Birbirini etkileyen birbirinden etkilenen kavramlardır proje ve hayal etmek kavramları. Çoğu zamanda hiyerarşik bir düzende işler. İhtiyaçlarınız ve eksikleriniz varken ve bunları gidermeden hayal edemezsiniz. Öncelikli olarak eksik ve ihtiyaçlarınızı giderecek projeler üretmelisiniz. Yani hayal etmek rahatlık işidir. Proje ise rahatsızlıklara çözüm bulmak. Bu maksatla bütün yönetimsel yapılar ya projeler oluştururlar yada kurumsal vizyon olarak adlandırdığımız hayallerini belirlerler. Eğitimin kurumsal yapısını oluşturan yapılarda böyledir. Projeleri ve vizyonları vardır. İki örnekle açıklamak ve nerede olduğumuz göstermek isterim.

 

Milli Eğitim Bakanlığı kurumsal yapı olarak hizmet ettiği bireyler içerisinde üstün yetenek ve zekaya sahip bireylerin olduğunu ve bu bireylerin etkin ve nitelikli bir eğitime ihtiyaç duyduklarına hükmetti. Çeşitli zamanlarda bu çocukların eğitim ihtiyacını gidermek adına projeler üretti. 2000’li yıllar sonrasında bu çocuklar için en değerli projesi Bilim ve Sanat Merkezleri olarak karşımıza çıktı. İlk kurgulanma sürecinde öğretmenlerin sınıflarında diğer çocuklarına kıyasla normalin üstünde bilişsel, duyuşsal ve sosyal performans gösteren öğrencilerin zihinsel performansları ve yetenekleri doğrultusunda çeşitli testlerden geçip yönlendirildiği destek eğitim merkezleriydi. Sonra ne olduysa oldu öğretmenlerin sınıflarında bu özelliklere sahip çocukları yönlendirmesi ayrımcılık olarak algılandı benim çocuğum niye yönlendirilmedi bu okuldan niye biri seçmelere gidemediye dönüştü. Sonra bu sorunu çözmek adına yönetimler yeni bir sorun açığa çıkardılar. Herkes yönlendirilsin zaten zeki veya yetenekli değilse elerler bizde vebali başımızdan atmış oluruz dendi. Bu durum yeni bir sorunu açığa çıkardı o kadar çocuğa zeka ve yetenek testleri uygulanması aylar alacaktı. Bir çözüm yeni bir sorun ortaya çıkarmıştı. Ve bu soruna da çare bulunmalıydı. Bu çare de ön elemeyi yapabilmek için oluşturulan tablet uygulaması oldu. Uygulamaya her çocuk girecekti başarılı olanlar zeka ve yetenek testlerine alınacaktı. Bu çözüm de yeni bir sorunu açığa çıkardı. Artık bu uygulama bir yönlendirme aracı olmaktan çıktı bir sınava dönüştü.

 

Birkaç hafta sonudur Bilsem Tablet Uygulamasında gözcülük görevi yürütüyorum. Her güzel atılımı olduğu gibi bu güzelliği de dönüştürdük. Çocuklarımızı sınavlarla değil süreç odaklı değerlendirelim derken zihinsel performansı ölçen bir uygulamayı bile sınava dönüştürdük. Uygulamaya katın çocuklar öyle tepkiler veriyor ki sistemi bu hale dönüştürenlere veryansın etmemek için kendimi zor tutuyorum. 1,2 ve 3. Sınıf çocukların girdiği bu uygulamayı aileler öğretmenler yöneticiler öyle bir hale getirmiş ki. Ortaokul çocukları için LGS’ yi fazla ve yanlış görürken ilkokul çocuklarımızı sınavlarla buluşturduk. BİLSEM’e girersem annem bana tablet alacak, yanlışlar doğruyu götürüyor mu? Aynı uygulamaya 3. kez giren kız çocuğu ağlıyor bu yılda kazanamazsam annem kızar, ikinci sınıf öğrencisi heyecandan titriyor. Bilsem çalışılarak elde edinilecek bir amaç değil yetenek ve zihinsel potansiyel doğrultusunda çocuğun yönlendirileceği sonuç olmalıdır. Hatta zihinsel potansiyel ve bireysel yeteneklerin yönlendirme süreci olmalıdır. Ama olmadı biz bu mükemmel projeyi evirip çevirip başka bir şeye dönüştürdük. Ve ne yazık ki, proje gerçekleşmediği için bu çocuklar ilerde neler yapabilire dahil hayal bile kuramıyoruz. Yönetimsel algımız bize nicel verilere itiyor. Her il geçen yıl şu kadar kişi uygulamaya girdi bu yıl bu kadar kişi diye övünüyor. Oysaki uygulamaya 5000 çocuğun girip 150 sinin kazanması mı orantısal olarak daha büyüktür, yoksa 200 çocuğun girip 150’sinin kazanması mı?  1,2,3. sınıf öğretmenlerinin tamamını da zan altında bırakıyoruz aslında; siz sınıfınızdaki zeki ve yetenekli öğrenciyi objektif olarak belirleyemiyorsunuz; bunu sizden daha iyi, bir android uygulama yapıyor diyoruz.

 

Örneklerimden diğerine gelecek olursak Ziya Hoca’nın bakan olması ile birlikte kendisi ve yakın mesai arkadaşlarının üzerinde sıklıkla durdukları Tasarım ve Beceri Atölyeleri. Kıyısından köşesinden biraz katkı sağladığım bu proje çocukların teorik olarak öğrendikleri bilgileri beceriye dönüştürmeleri ihtiyacını karşılamak amacıyla geliştirildi. Çocuklar dersler esnasında öğrendikleri bilgileri buralarda beceriye dönüştürecek,  yaratıcılıklarıyla harmanlayacak, kolektif bir şuur ile ortak yaşam içerisine sokacaklardı. Yani öğreneceklerdi, düşüneceklerdi, tasarlayacaklardı, uygulayacaklardı, elde edecekleri ve kullanacaktılar. Bu iyi düşünülmüş ihtiyaca yönelik olarak hazırlanmış proje heyecan uyandırdı. Sonra biz bunu da dönüştürmeyi başardık. Bu atölyelerin niteliğinden ve işlevselliğinden çok niceliğine odaklandık. İl genelinde kaç tane olduğuna kaç lira harcandığına filan. Hemen hemen iki haftada bir bir okulumuzda açılışları gerçekleştiriliyor. Çoğusu temel esaslara ve teknik şartnameye uygun olmasa da ilk adımlar olarak değerli görülebilir. Ama işlevsel hale getirilemedikten sonra, tamamen kamu zararı haline dönüşüyorlar. Bu yüzden açılışı yapıldıktan sonra daha kapısı açılmayan mekanlar haline geliyorlar ya da amacı dışında kullanılan, doğum günlerinin kutlandığı, buzdolabında kahvaltılık malzemelerin saklandığı oyun ve dinlenme mekanlarına dönüşüyorlar.

 

Eğitim sürecinde açığa çıkan ihtiyaçlara yönelik geliştirilen projeler kulaktan kulağa oyunuymuş gibi merkezden uzaklaştıkça evriliyor ve tanınmaz bir hale geliyorlar. Tanınmaz hale geldikten sonra da bu, projenin hatasıymış gibi lanse ediliyor ne yazıkki. Bilsem yolculuğu da Tasarım ve Beceri Atölyeleri yolculuğu da böyle görünüyor. Ve şunu açık yüreklilikle söyleyebilirim ki bu projelerde başarılı olamazsanız dünyanın ilk 10 ekonomisi içinde yer alabilmeyi hayal etmekten öteye geçemezsiniz.

 

Feyyaz ŞENTÜRK

Özel Eğitim Çalışanları ve Eğitim Derneği Başkanı

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi