Jale ERDOĞMUŞ
Köşe Yazarı
Jale ERDOĞMUŞ
 

HER EVİN BİR KOKUSU VARDIR; KİMİ LAVANTA KOKAR, KİMİ GÜL, KİMİ MENEKŞE, KİMİ DE KÜF VE HÜZÜN..

Değerli okurlar, Sevgi ve saygıyla selamlıyorum hepinizi,   Doğarsın, gözünü açarsın bir evde. Etrafında bir sürü insan vardır. Tabiki öncelikle bir kadın bir de erkek vardır, diğer fertleri saymazsak. Adına da anne-baba ve akrabalar denir. O evde başlar hikayen. O evde yazılır kaderin. Belki de zaten öyle yazıldığı için sen o evde, o anne baba da ve o geniş ailede doğmuşsundur. Kim bilir?   O evde var olduğun sürece her yaşadığın "AN"da, değişik deneyimleri içeren kokular koklayarak yaşar, öğrenirsin yaşamda olmayı.. Her yeni salgıladığın serotoninde hikayen şekillenirken evin kokusu da şekillerinir, değişir, güçlenir ve bir anlam kazanır....   Mesela ben, Eyüp Sultan'a bağlı bir semtte açmışım gözlerimi tam 40 yıl önce.. Koskoca kahverengi gözleri olan "zeytin gözlü" diye sevilen bir bebekmişim. O zamanlar öyle şimdiki gibi koskoca apartmanlar yoktu. Bahçeli evler, gecekondular vardı. Sıcak dostluklar, samimi komşuluklar, iyi yürekli insanlar vardı.. Tıpkı o evler gibi..    Benim gözlerimi açtığım o gecekonduda, reelde küf kokusu olmasına rağmen, hayalimde yaşattığım mazimde amber, misk, bergamot, turunçgiller, tarçın ve gül kokuları vardı.. Ah o bahçesinde arkadaşlarımla kimi zaman evcilik oynadığım, kimi zaman ders çalıştığım, kitap okuduğum, kimi zamansa eş-dost-akraba sohbetleriyle şenlenen evimiz, ah o güzel anılar.. Öyle burnumda tütüyorki o günler. Çook, çok özledim.. Nice anılar biriktirdiğim, bahçesinde koşup oynadığım, kiraz, kayısı, dut, hurma, incir, elma ağaçlarımıza tırmandığım, çocukluğumu doyasıya, tadını çıkara çıkara yaşadığım evimizin tadı tuzu olan bahçemizle bütünleşen mazimi özledim..   Yıllardır rüyalarımda hasretiyle yandığım evimiz artık yok.. Evlendiğimde Rize'ye taşındığımda bir daha geri dönemedim gözlerimi açtığım, çocukluğumun pamuk şeker kokusuyla dolu o eve.. Çünkü dede ocağı o gecekondular (bir bahçe içinde iki ev, biri babamın biri de dedemindi) çok çok eskiydi.. O kadar eskiydiki duvarları iyice dökülüyordu, yufka gibi incelmiş, elbise gibi eskimiş, ayakkabı gibi yırtılmış, önü arkası, tabanı, ökçesi; per perişan olmuştu her yeri.. Defter gibiydi; yaşanmışlıkların, anıların yazılı olduğu bir defter gibi..  Belki de sırlarla doluydu her bir metre karesi.. Bu yüzden, bir ağırlığı da vardı ..  Tavanı-tabanı, duvarları, pencereleri, kapıları, zemini, her bir zerresi, her bir duygusu, her bir kokusu-sesi-nefesi-neşesi o kadar eskimişti ki...Nasıl yıkılmasın, çürümesin, yıpranmasın?    İçinde yaşayan olunca ruhu olur evlerin...O eve ruh katan, sıcaklık ve can veren, evi ev yapan insandır. Ev halkı yoksa o ev çoktan ölmüş olur.. Gel gelelim benim gözlerimi açtığım, huzur bulduğum, mutlu olduğum, bebekliğimi, çocukluğumu, genç kızlığımı, yetişkinliğe adım attığım o yılları, babaannemle dedemin vefatıyla bir yanımı eksik bırakan, sanki kolumu kanadımı kırmış olan, saygı değer büyüklerimin yoklukları da eklenince, ben evlendikten sonra da annem, babam ve kardeşimin o evden taşınmasıyla yani hepten sahipsiz kalınca RUHUNA EL FATİHA demek zaruri olmuştu artık... Nasıl olmasındı ki?? Artık ruhu uçup gitmişti, ölmüştü, yerini hüzün kaplamıştı. Rüyalarımda hala gördüğüm, dedem ve babaannemle büyüdüğüm için onlar hala varmış gibi hissedip kalbimde yaşattığım, anılarımda canlandırdığım o gecekondu yok olmuş ve toprağın altına gömülmüştü..    Bir kaç yıl önce, sahipsizliğinden dolayı, tıpkı kimsesizler gibi itilip kakılmış, mecburen de zabıta tarafından dümdüz edilmişti.. Moloz yığınına dönüşmüştü.. Enkaz olmuştu.. Ciğerimi yakan bir şekilde, yüreğimle kokladığım küllerinin arasından yayılan küf, is, insanı boğan kokusu canımı acıtıp, iliklerime kadar içime işlemekteydi hemde defalarca...    İşte benim hikayemi anlamlandıran, şimdiki yaşantıma sürükleyen mazimdeki evin kokusunda özlem vardı..  Sarı papatyalar, mor menekşeler ve kırmızı güllerle birlikte, kayısı-kiraz-hurma-dut-incir-elma ağaçları vardı... Geleceğe dair bir umut vardı kokusunda.. Bir de hüzün.. :(
Ekleme Tarihi: 20 Aralık 2019 - Cuma

HER EVİN BİR KOKUSU VARDIR; KİMİ LAVANTA KOKAR, KİMİ GÜL, KİMİ MENEKŞE, KİMİ DE KÜF VE HÜZÜN..

Değerli okurlar,

Sevgi ve saygıyla selamlıyorum hepinizi,
 
Doğarsın, gözünü açarsın bir evde. Etrafında bir sürü insan vardır. Tabiki öncelikle bir kadın bir de erkek vardır, diğer fertleri saymazsak. Adına da anne-baba ve akrabalar denir. O evde başlar hikayen. O evde yazılır kaderin. Belki de zaten öyle yazıldığı için sen o evde, o anne baba da ve o geniş ailede doğmuşsundur. Kim bilir?
 
O evde var olduğun sürece her yaşadığın "AN"da, değişik deneyimleri içeren kokular koklayarak yaşar, öğrenirsin yaşamda olmayı.. Her yeni salgıladığın serotoninde hikayen şekillenirken evin kokusu da şekillerinir, değişir, güçlenir ve bir anlam kazanır....
 
Mesela ben, Eyüp Sultan'a bağlı bir semtte açmışım gözlerimi tam 40 yıl önce.. Koskoca kahverengi gözleri olan "zeytin gözlü" diye sevilen bir bebekmişim. O zamanlar öyle şimdiki gibi koskoca apartmanlar yoktu. Bahçeli evler, gecekondular vardı. Sıcak dostluklar, samimi komşuluklar, iyi yürekli insanlar vardı.. Tıpkı o evler gibi.. 
 
Benim gözlerimi açtığım o gecekonduda, reelde küf kokusu olmasına rağmen, hayalimde yaşattığım mazimde amber, misk, bergamot, turunçgiller, tarçın ve gül kokuları vardı.. Ah o bahçesinde arkadaşlarımla kimi zaman evcilik oynadığım, kimi zaman ders çalıştığım, kitap okuduğum, kimi zamansa eş-dost-akraba sohbetleriyle şenlenen evimiz, ah o güzel anılar.. Öyle burnumda tütüyorki o günler. Çook, çok özledim.. Nice anılar biriktirdiğim, bahçesinde koşup oynadığım, kiraz, kayısı, dut, hurma, incir, elma ağaçlarımıza tırmandığım, çocukluğumu doyasıya, tadını çıkara çıkara yaşadığım evimizin tadı tuzu olan bahçemizle bütünleşen mazimi özledim..
 
Yıllardır rüyalarımda hasretiyle yandığım evimiz artık yok.. Evlendiğimde Rize'ye taşındığımda bir daha geri dönemedim gözlerimi açtığım, çocukluğumun pamuk şeker kokusuyla dolu o eve.. Çünkü dede ocağı o gecekondular (bir bahçe içinde iki ev, biri babamın biri de dedemindi) çok çok eskiydi.. O kadar eskiydiki duvarları iyice dökülüyordu, yufka gibi incelmiş, elbise gibi eskimiş, ayakkabı gibi yırtılmış, önü arkası, tabanı, ökçesi; per perişan olmuştu her yeri..

Defter gibiydi; yaşanmışlıkların, anıların yazılı olduğu bir defter gibi.. 

Belki de sırlarla doluydu her bir metre karesi.. Bu yüzden, bir ağırlığı da vardı .. 

Tavanı-tabanı, duvarları, pencereleri, kapıları, zemini, her bir zerresi, her bir duygusu, her bir kokusu-sesi-nefesi-neşesi o kadar eskimişti ki...Nasıl yıkılmasın, çürümesin, yıpranmasın? 
 
İçinde yaşayan olunca ruhu olur evlerin...O eve ruh katan, sıcaklık ve can veren, evi ev yapan insandır. Ev halkı yoksa o ev çoktan ölmüş olur.. Gel gelelim benim gözlerimi açtığım, huzur bulduğum, mutlu olduğum, bebekliğimi, çocukluğumu, genç kızlığımı, yetişkinliğe adım attığım o yılları, babaannemle dedemin vefatıyla bir yanımı eksik bırakan, sanki kolumu kanadımı kırmış olan, saygı değer büyüklerimin yoklukları da eklenince, ben evlendikten sonra da annem, babam ve kardeşimin o evden taşınmasıyla yani hepten sahipsiz kalınca RUHUNA EL FATİHA demek zaruri olmuştu artık... Nasıl olmasındı ki?? Artık ruhu uçup gitmişti, ölmüştü, yerini hüzün kaplamıştı. Rüyalarımda hala gördüğüm, dedem ve babaannemle büyüdüğüm için onlar hala varmış gibi hissedip kalbimde yaşattığım, anılarımda canlandırdığım o gecekondu yok olmuş ve toprağın altına gömülmüştü.. 
 
Bir kaç yıl önce, sahipsizliğinden dolayı, tıpkı kimsesizler gibi itilip kakılmış, mecburen de zabıta tarafından dümdüz edilmişti.. Moloz yığınına dönüşmüştü.. Enkaz olmuştu.. Ciğerimi yakan bir şekilde, yüreğimle kokladığım küllerinin arasından yayılan küf, is, insanı boğan kokusu canımı acıtıp, iliklerime kadar içime işlemekteydi hemde defalarca... 
 
İşte benim hikayemi anlamlandıran, şimdiki yaşantıma sürükleyen mazimdeki evin kokusunda özlem vardı.. 
Sarı papatyalar, mor menekşeler ve kırmızı güllerle birlikte, kayısı-kiraz-hurma-dut-incir-elma ağaçları vardı...
Geleceğe dair bir umut vardı kokusunda.. Bir de hüzün.. :(
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi