İrfan COŞKUN
Köşe Yazarı
İrfan COŞKUN
 

NOT ETMEK LAZIM

Bu günlerde malum gündemden öte bir şeylerden bahsetmek zor olsa da yine de bir deneyelim. Hepimiz canlı yayın uzmanı olmuş, yediğimizi, içtiğimizi, gezdiğimiz yerleri, yaptığımız yardımları, gizli kalması gereken özellerimizi paylaşır olmuşuz. Evet güzellikler de bulaşıcıdır derler. Bu çerçeveden bakıldığında bazı şeylerin paylaşılmasında fayda da olabilir. Her fiilimizin daha çok kişi tarafından izlenmesi, beğenilmesi, takdir edilmesi anlık haz verse de,  kısa süre sonra kalabalıklar arasındaki yalnızlığımızla yeniden baş başa bırakıyor bizleri. Kendi hayatımızın tadını çıkartmak varken, başkalarının ne yaptığına bakıp, onların yerinde olmak, onların yaşadıklarını yaşamak gibi kuru bir duyguya kapılıyoruz. Özlemle hayal ettiklerimize kavuşunca, yeni şeylere özlem duyuyoruz. Oysa mutluluk içimizde. Ama insan bir derya, deryada damlayı bulmak kolay değil. Bu nazik günlerde yeniden köy(de)lü olmayı, toprakla buluşmayı arzulayan sadece ben değilim galiba. Özellikle büyükşehirlerde yaşayan bizler, çiftçileri, çay koçanı bulunanları hiç olmadığı kadar kıskanır hale geldik. İki ay önce hiç hayal edebilir miydik, “çiftçi olmanın özgür olmak anlamına geleceğini” Bu şehirde toprağa yakın olabilmek için bir hobi bahçesine duyduğumuz özlemi, kendi köyümüzde işlenmemiş bıraktığımız arazilere duymadık. Kendimizi gökdelenlere hapsederek medenileştiğimizi sandık. Oysa köylü milletin efendisi olduğunu perçinledi. Boğaz trafiğinin azalmasıyla yunusların hiç şahit olmadığımız kadar özgürce dans ettiğine tanıklık etmek, bizlere dokunmamamız gereken alanları, havayı ve suyu insafsızca kirlettiğimizi haykırıyor.  Öyle anlaşılıyor ki, yaşlı dünyamız bundan sonra da benzer olaylara sahne olacak. Bu biraz da insanoğlunun tutumuna bağlı. Nüfusun, dünyamızın kaldıramayacağı kadar arttığını ifade edenlere ne demeli? Birbirimize mesafeli durmanın, her ikimiz için de iyi olacağı gerçeğinden nasıl bir ders çıkartmalıyız acaba? TÜİK verilerine göre 2018 de Ülkemizde 426 bin 106 kişi hayatını kaybetmiş. Günde 1167 kişiden fazla. Bu gün de buna yakın sayılardadır.  Geçici heveslerin tılsımına aldanmadan, yaşadığımız bu süreçten yeni bir yol haritası çizip, sonraki hayatımıza uygulayabilecek miyiz? Yoksa aynı gafletin içinde kaybolmaya devam mı edeceğiz? Bu dramatik süreç bizlere bir şeyler öğretmeli, bir şeyleri değiştirmeli hayatımızda. Bu günlerde not ettiklerimizi, not edeceklerimizi pratiğe dökmeliyiz. Çok da kolay değil alışkanlıkları yenisiyle değiştirmek. Başta istemek, sonra bolca pratik yapmak gerek. Hayatımıza yeni rotalar belirlerken,  bizi eski girdaplara sürüklemeye çalışacak rüzgarlara kapılmamalıyız.  Çabuk unutulur, not etmek lazım
Ekleme Tarihi: 18 Mayıs 2020 - Pazartesi

NOT ETMEK LAZIM

Bu günlerde malum gündemden öte bir şeylerden bahsetmek zor olsa da yine de bir deneyelim. Hepimiz canlı yayın uzmanı olmuş, yediğimizi, içtiğimizi, gezdiğimiz yerleri, yaptığımız yardımları, gizli kalması gereken özellerimizi paylaşır olmuşuz.


Evet güzellikler de bulaşıcıdır derler. Bu çerçeveden bakıldığında bazı şeylerin paylaşılmasında fayda da olabilir. Her fiilimizin daha çok kişi tarafından izlenmesi, beğenilmesi, takdir edilmesi anlık haz verse de,  kısa süre sonra kalabalıklar arasındaki yalnızlığımızla yeniden baş başa bırakıyor bizleri.


Kendi hayatımızın tadını çıkartmak varken, başkalarının ne yaptığına bakıp, onların yerinde olmak, onların yaşadıklarını yaşamak gibi kuru bir duyguya kapılıyoruz. Özlemle hayal ettiklerimize kavuşunca, yeni şeylere özlem duyuyoruz. Oysa mutluluk içimizde. Ama insan bir derya, deryada damlayı bulmak kolay değil.


Bu nazik günlerde yeniden köy(de)lü olmayı, toprakla buluşmayı arzulayan sadece ben değilim galiba. Özellikle büyükşehirlerde yaşayan bizler, çiftçileri, çay koçanı bulunanları hiç olmadığı kadar kıskanır hale geldik. İki ay önce hiç hayal edebilir miydik, “çiftçi olmanın özgür olmak anlamına geleceğini” Bu şehirde toprağa yakın olabilmek için bir hobi bahçesine duyduğumuz özlemi, kendi köyümüzde işlenmemiş bıraktığımız arazilere duymadık. Kendimizi gökdelenlere hapsederek medenileştiğimizi sandık. Oysa köylü milletin efendisi olduğunu perçinledi.


Boğaz trafiğinin azalmasıyla yunusların hiç şahit olmadığımız kadar özgürce dans ettiğine tanıklık etmek, bizlere dokunmamamız gereken alanları, havayı ve suyu insafsızca kirlettiğimizi haykırıyor. 


Öyle anlaşılıyor ki, yaşlı dünyamız bundan sonra da benzer olaylara sahne olacak. Bu biraz da insanoğlunun tutumuna bağlı. Nüfusun, dünyamızın kaldıramayacağı kadar arttığını ifade edenlere ne demeli?


Birbirimize mesafeli durmanın, her ikimiz için de iyi olacağı gerçeğinden nasıl bir ders çıkartmalıyız acaba?


TÜİK verilerine göre 2018 de Ülkemizde 426 bin 106 kişi hayatını kaybetmiş. Günde 1167 kişiden fazla. Bu gün de buna yakın sayılardadır.  Geçici heveslerin tılsımına aldanmadan, yaşadığımız bu süreçten yeni bir yol haritası çizip, sonraki hayatımıza uygulayabilecek miyiz? Yoksa aynı gafletin içinde kaybolmaya devam mı edeceğiz?


Bu dramatik süreç bizlere bir şeyler öğretmeli, bir şeyleri değiştirmeli hayatımızda. Bu günlerde not ettiklerimizi, not edeceklerimizi pratiğe dökmeliyiz. Çok da kolay değil alışkanlıkları yenisiyle değiştirmek. Başta istemek, sonra bolca pratik yapmak gerek. Hayatımıza yeni rotalar belirlerken,  bizi eski girdaplara sürüklemeye çalışacak rüzgarlara kapılmamalıyız. 


Çabuk unutulur, not etmek lazım

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi