Mustafa Semih  ARICI
Köşe Yazarı
Mustafa Semih ARICI
 

TARIM VEYA HAYAT MEMAT - I

Mustafakemalpaşa ve Karacabey Ovaları Bursa’nın en büyük tarım havzalarından ikisidir. Hemen hemen ortasından geçen İstanbul-İzmir Otoyolu’ndan bakıldığında 360 derecelik bir görüş açısıyla ta uzaklardaki dağlara kadar uçsuz bucaksız bir düzlük görürsünüz. Biz Karadenizliler gibi dağlık, tepelik ve vadilerinden oluşan engebeli  bir coğrafyada doğup büyüyenler için bu manzara gerçekten çok ilgi çekicidir.             Her türlü tarım ürününün yetişebildiği, hayvancılığın yapıldığı bu verimli ovalar, otomatize bir tarım metodu uygulanarak, yeterli bir sulama ve gübreleme ile beslenebilirse, bütün Türkiye’nin meyve ve sebze ihtiyacını karşılıyabilecek bir kapasitededir. Hal böyleyken Çukurova, Konya Ovası ve Harran Ovası gibi birer ülke büyüklüğünde tarım havzalarımız vardır. Bursa’nın ovaları için yaptığımız bu kapasite tanımını bu kez Dünya için de tekrarlayabiliriz. Yani Anadolu’nun tarım yapılabilen bereketli toprakları değil Türkiye’nin ihtiyacını, Hollanda’yı birkaç defa katlayabilecek bir ihracat büyüklüğüne erişebilirler.( En az 300 milyar dolar)             Fakat heyhat!             Yıllardır geriye giden Türkiye tarımı, ülkeyi besleyemez bir hale geldi. Özellikle başta buğday olmak üzere tahıllara milyarlarca dolar para ödüyoruz. Üstelik Ukrayna ve Rusya örneğinde görüldüğü gibi tedarik zincirinde meydana gelen kesintiler hızlı fiyat artışlarına ve yokluklara neden olabilecek bir potansiyel taşıyor. Saman balyasından her çeşit hayvancılık ürününe kadar yüzlerce kalem tarım ürünü ithal ediyoruz. Bu yanlışlığı “Paramız çok olduğu için” değil, kendi kendimize yetemediğimiz veya başka bir deyişle bu işi beceremediğimizden yapıyoruz. Buğday örneğinde görüleceği üzere bazen paranız olsa da mal alamıyorsunuz.             Tarım sektörü çok uzun yıllardır ülkenin kalkınmasında fazla bir rolü olmayan, ikinci sınıf bir faktör olarak görüldü. Ancak hızla artan nüfus, küresel ısınma ve iklim değişiklikleri kafalara dank ettirdi ki aslında her şeyden önemliymiş. Hele hele ortalığı, verimli tarım arazilerini betona boğmaktan çok daha mühimmiş. Çünkü insanlar villa, rezidans, cep telefonu, televizyon ve otomobil olmadan yaşayabilir ama gıda almadan yaşayamaz. Veyahut dengesiz beslenen nesillerin ülkenin geleceğini karartacağı gün gibi ortadadır. Nitekim bu satırların yazıldığı sıralarda 200 liraya giden et, 150 liraya dayanan peynir fiyatları; 20 liradan aşağı meyve sebze olmadığı dikkate alınırsa bu gerçek apaçık görülebilir.             Hani amiyane bir söz vardır ya: Ölümden başka her şeye bir çare vardır diye. Türk tarımını bugünkü durumdan kurtarabilecek önerilerimizi sonraki yazımıza sakladık.
Ekleme Tarihi: 19 Temmuz 2022 - Salı

TARIM VEYA HAYAT MEMAT - I

Mustafakemalpaşa ve Karacabey Ovaları Bursa’nın en büyük tarım havzalarından ikisidir. Hemen hemen ortasından geçen İstanbul-İzmir Otoyolu’ndan bakıldığında 360 derecelik bir görüş açısıyla ta uzaklardaki dağlara kadar uçsuz bucaksız bir düzlük görürsünüz. Biz Karadenizliler gibi dağlık, tepelik ve vadilerinden oluşan engebeli  bir coğrafyada doğup büyüyenler için bu manzara gerçekten çok ilgi çekicidir.

           
Her türlü tarım ürününün yetişebildiği, hayvancılığın yapıldığı bu verimli ovalar, otomatize bir tarım metodu uygulanarak, yeterli bir sulama ve gübreleme ile beslenebilirse, bütün Türkiye’nin meyve ve sebze ihtiyacını karşılıyabilecek bir kapasitededir. Hal böyleyken Çukurova, Konya Ovası ve Harran Ovası gibi birer ülke büyüklüğünde tarım havzalarımız vardır. Bursa’nın ovaları için yaptığımız bu kapasite tanımını bu kez Dünya için de tekrarlayabiliriz. Yani Anadolu’nun tarım yapılabilen bereketli toprakları değil Türkiye’nin ihtiyacını, Hollanda’yı birkaç defa katlayabilecek bir ihracat büyüklüğüne erişebilirler.( En az 300 milyar dolar)

           
Fakat heyhat!

           
Yıllardır geriye giden Türkiye tarımı, ülkeyi besleyemez bir hale geldi. Özellikle başta buğday olmak üzere tahıllara milyarlarca dolar para ödüyoruz. Üstelik Ukrayna ve Rusya örneğinde görüldüğü gibi tedarik zincirinde meydana gelen kesintiler hızlı fiyat artışlarına ve yokluklara neden olabilecek bir potansiyel taşıyor. Saman balyasından her çeşit hayvancılık ürününe kadar yüzlerce kalem tarım ürünü ithal ediyoruz. Bu yanlışlığı “Paramız çok olduğu için” değil, kendi kendimize yetemediğimiz veya başka bir deyişle bu işi beceremediğimizden yapıyoruz. Buğday örneğinde görüleceği üzere bazen paranız olsa da mal alamıyorsunuz.

           
Tarım sektörü çok uzun yıllardır ülkenin kalkınmasında fazla bir rolü olmayan, ikinci sınıf bir faktör olarak görüldü. Ancak hızla artan nüfus, küresel ısınma ve iklim değişiklikleri kafalara dank ettirdi ki aslında her şeyden önemliymiş. Hele hele ortalığı, verimli tarım arazilerini betona boğmaktan çok daha mühimmiş. Çünkü insanlar villa, rezidans, cep telefonu, televizyon ve otomobil olmadan yaşayabilir ama gıda almadan yaşayamaz. Veyahut dengesiz beslenen nesillerin ülkenin geleceğini karartacağı gün gibi ortadadır. Nitekim bu satırların yazıldığı sıralarda 200 liraya giden et, 150 liraya dayanan peynir fiyatları; 20 liradan aşağı meyve sebze olmadığı dikkate alınırsa bu gerçek apaçık görülebilir.

           
Hani amiyane bir söz vardır ya: Ölümden başka her şeye bir çare vardır diye. Türk tarımını bugünkü durumdan kurtarabilecek önerilerimizi sonraki yazımıza sakladık.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi