Mustafa Barış ÖZTÜRK
Köşe Yazarı
Mustafa Barış ÖZTÜRK
 

DİLEK TAŞI.. . KAPİ VE KUPLİLERİ

Ardına kadar açık ahşap kapılar ile başlamıştık… Zaman içinde kapılarımıza çengeller taktık… Olmadı, kupliler (asma) kilitler taktık…Tokmaklar, dürbünler ekledik... Olmadı, demir kapılar yaptık… Olmadı, çelik kapıya çevirdik… Baktık olmadı, çelik kapıya üç farklı kilit yaptık… O da yetmedi, her kilidi üç defa kilitledik… Yetmedi, bir de alarm taktık… Yeter mi ? Tabi kide hayır, kamera sistemi de kurduk… Daha da yetmedi, mobeseler kurduk… Haklısınız… Hayatlarımız kilit altında ! Hemde bütünüyle Birbirimize karşı... Aileler arası... Eşler arası... “Bazen, gezegenimiz, acaba evrenin tımarhanesi mi diye düşünmeden edemiyorum…” :) Bence de, kesinlikle, diye söylediğinizi duyuyorum. Haklısınız… Yaşadığımız hayat, aksini söyletmiyor ! Birbirimiz için anlamsızlaştık ! İyi insan olmamız yetmiyor ! Evliliklerde dahada bir üst level'e taşıyoruz bu umursamazlığı, mesafe koymayı, güvensizliği... Bazılarının hayatında, işlerine yaradıkları kadar varsın… Bazılarının hayatlarında, evet dediğin kadar varsın… Bazılarının hayatlarında, itaat ettiğin kadar varsın… İlk hayır dediğinde, İlk sınır çiziminde, İlk hakkını aradığında, …şaşırırsın, o gözünde yücelttiğin insana ! Seni bir hareketle nasıl gözden çıkardığına inanamazsın !!! Önce çok üzülür, sonra onun vefasızlığına öfkelenir ve en son da kendine kızarsın ! Kendine kızarsın, …çünkü Hak etmemişsindir bunu ! Hak etmemişsindir, “Kendin oldun diye dışlanmayı ! Hak etmemişsindir, seni değersizleştirmesini ! Neyse ki, böyle birini kaybetmenin bedelini kendini kazanarak tamamlarsın… Bu sayede kendini ihmal ettiğini, Başkasının memnuniyetine esir ettiğini, kendini onaylanmayla beslediğini fark edersin… Onları affeder, yoluna devam edersin… Onlar, farkında olmadan, seni sana kazandırmıştır ! Teşekkür et ve HOŞÇAKAL de ! Unutma ki, kaybeden değil, kaybedilensin… Haklı, Serhat Yabancı… Kendi olmak, maliyetlidir ! O yüzden de çok konuşmayız ! Rengimizi ise pek belli etmeyiz ! Fikirlerimizi köşe bucak saklarız ! Yaşamak için, …her devrin adamı oluruz ! Rüzgarın estiği yöne eğilir, şekilden şekile gireriz ! Sendenim kısmına gerçeklik katmak için tipimiz dahi değişir… Bu bazen badem bıyık olur, bazen çember sakal olur, yakaya takılan parti rozeti olur, birilerine görünmek için yolları aşındırılan camiler olur, hitap şekli olur, beden dili olur, parmakların arasından sallandırılan tespih olur ! Her şey olurken, bir olmayan, kedimiz denendir ! O, hep bekler ! Bir köşede bekler ! Sabırla bekler ! Onca olduğu şeyin kalabalığından sıyrılıp, bir gün kendi olabileceği anı bekler ! Aynaya bakalım mı bir an için ? Kendi olma cesaretimiz ne kadar bizimle, ölçelim mi ? Bıyığımız, sakalımız, kıyafetlerimiz, hayat şekillerimiz, hitap şekillerimiz, kullandığımız her şey ne kadar biziz, anlayalım mı ? Ya da, … “böyle gelmiş, böyle de gidermiş” mi diyelim ? Yine de pes etmek yok Yine de, dilek ve temennimiz var tabikide ! Bir gün gelir; açmaz dediğin çiçekler açar... Gitmez dediklerin ve dertler gider... Bitmez dediğin zaman geçer... O üç  kilitli celik kapılar açılır...ardına kadar olmasada bir aralık bırakılır. Dilemek için Ayasofyadaki Dilek Taşında elini ıslatmak yetmez bazen elini taşın altına koymak gerekir. Ha birde mühürlü kilitli kalpler var...Gönül kapısı açılması hayli zor. Açılır mı bilmem ama beklerken Gülden Karabocekten "Dilek Taşı" nı dinleyip çayınızı yudumlayabilirsiniz. Tercih sizin....unutmayın Umutsuz, öfkeyle geçen her dakikamız, mutluluğumuzdan çaldığımız 60 saniyedir.  
Ekleme Tarihi: 21 Nisan 2022 - Perşembe

DİLEK TAŞI.. . KAPİ VE KUPLİLERİ

Ardına kadar açık ahşap kapılar ile başlamıştık…

Zaman içinde kapılarımıza çengeller taktık…

Olmadı, kupliler (asma) kilitler taktık…Tokmaklar, dürbünler ekledik...

Olmadı, demir kapılar yaptık…

Olmadı, çelik kapıya çevirdik…

Baktık olmadı, çelik kapıya üç farklı kilit yaptık…

O da yetmedi, her kilidi üç defa kilitledik…

Yetmedi, bir de alarm taktık…

Yeter mi ?

Tabi kide hayır,

kamera sistemi de kurduk…

Daha da yetmedi, mobeseler kurduk…

Haklısınız… Hayatlarımız kilit altında !

Hemde bütünüyle

Birbirimize karşı...

Aileler arası...

Eşler arası...

“Bazen, gezegenimiz, acaba evrenin tımarhanesi mi diye düşünmeden edemiyorum…” :)

Bence de, kesinlikle, diye söylediğinizi duyuyorum.

Haklısınız…

Yaşadığımız hayat, aksini söyletmiyor !

Birbirimiz için anlamsızlaştık !

İyi insan olmamız yetmiyor !

Evliliklerde dahada bir üst level'e taşıyoruz bu umursamazlığı, mesafe koymayı, güvensizliği...

Bazılarının hayatında, işlerine yaradıkları kadar varsın…

Bazılarının hayatlarında, evet dediğin kadar varsın…

Bazılarının hayatlarında, itaat ettiğin kadar varsın…

İlk hayır dediğinde, İlk sınır çiziminde, İlk hakkını aradığında, …şaşırırsın, o gözünde yücelttiğin insana !

Seni bir hareketle nasıl gözden çıkardığına inanamazsın !!!

Önce çok üzülür, sonra onun vefasızlığına öfkelenir ve en son da kendine kızarsın ! Kendine kızarsın, …çünkü Hak etmemişsindir bunu ! Hak etmemişsindir, “Kendin oldun diye dışlanmayı !

Hak etmemişsindir, seni değersizleştirmesini ! Neyse ki, böyle birini kaybetmenin bedelini kendini kazanarak tamamlarsın…

Bu sayede kendini ihmal ettiğini, Başkasının memnuniyetine esir ettiğini, kendini onaylanmayla beslediğini fark edersin…

Onları affeder, yoluna devam edersin…

Onlar, farkında olmadan, seni sana kazandırmıştır ! Teşekkür et ve HOŞÇAKAL de ! Unutma ki, kaybeden değil, kaybedilensin…

Haklı, Serhat Yabancı… Kendi olmak, maliyetlidir !

O yüzden de çok konuşmayız !

Rengimizi ise pek belli etmeyiz !

Fikirlerimizi köşe bucak saklarız !

Yaşamak için, …her devrin adamı oluruz ! Rüzgarın estiği yöne eğilir, şekilden şekile gireriz !

Sendenim kısmına gerçeklik katmak için tipimiz dahi değişir…

Bu bazen badem bıyık olur, bazen çember sakal olur, yakaya takılan parti rozeti olur, birilerine görünmek için yolları aşındırılan camiler olur, hitap şekli olur, beden dili olur, parmakların arasından sallandırılan tespih olur !

Her şey olurken, bir olmayan, kedimiz denendir !

O, hep bekler !

Bir köşede bekler ! Sabırla bekler !

Onca olduğu şeyin kalabalığından sıyrılıp, bir gün kendi olabileceği anı bekler ! Aynaya bakalım mı bir an için ?

Kendi olma cesaretimiz ne kadar bizimle, ölçelim mi ?

Bıyığımız, sakalımız, kıyafetlerimiz, hayat şekillerimiz, hitap şekillerimiz, kullandığımız her şey ne kadar biziz, anlayalım mı ?

Ya da, … “böyle gelmiş, böyle de gidermiş” mi diyelim ?

Yine de pes etmek yok

Yine de, dilek ve temennimiz var tabikide !

Bir gün gelir; açmaz dediğin çiçekler açar... Gitmez dediklerin ve dertler gider...

Bitmez dediğin zaman geçer...

O üç  kilitli celik kapılar açılır...ardına kadar olmasada bir aralık bırakılır.

Dilemek için Ayasofyadaki Dilek Taşında elini ıslatmak yetmez bazen elini taşın altına koymak gerekir.

Ha birde mühürlü kilitli kalpler var...Gönül kapısı açılması hayli zor.



Açılır mı bilmem ama beklerken Gülden Karabocekten "Dilek Taşı" nı dinleyip çayınızı yudumlayabilirsiniz.


Tercih sizin....unutmayın

Umutsuz, öfkeyle geçen her dakikamız, mutluluğumuzdan çaldığımız 60 saniyedir.

 
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi