Zorlayıcı yaşantılar intiharı tetikleyebilir!

Eğitim 26.09.2024 - 11:46, Güncelleme: 26.09.2024 - 11:46 7763 kez okundu.
 

Zorlayıcı yaşantılar intiharı tetikleyebilir!

Eğitim yılının başladığı bu günlerde öğrencilerin ruh sağlığına daha fazla odaklanmamız gerektiğini düşünüyorum. Yeni başlangıçlar, çevre değişimi, beklentiler ve gelişimsel zorluklar…
Zorlayıcı yaşantılar intiharı tetikleyebilir! Eğitim yılının başladığı bu günlerde öğrencilerin ruh sağlığına daha fazla odaklanmamız gerektiğini düşünüyorum. Yeni başlangıçlar, çevre değişimi, beklentiler ve gelişimsel zorluklar… Ergenlik dönemi riskleri barındıran bir dönem. Bu dönem; hormonsal değişimler, sorgulanan kimlikler, nörolojik-fizyolojik olumsuz aktarımların ortaya çıkmasıyla ve etkisiyle tam bir krize dönüşebilmekte. İnsan organizması bir ‘‘robot’’ gibi çalışmaz. Organizma yaşam dönemine göre farklık gösteren hormonsal değişimler, hücresel yapı, fizyolojik yapı, çevresel uyaranlar, içsel psikolojik algılarla, beyin algı ve komutana merkeziyle sürekli etkileşim halinde bütünsel olarak çalışır. Eğitim hayatında çoğu zaman bu gerçeklikten kopuyoruz. Akademik başarı, sınav odaklı yaklaşım aslında öğrencileri tekleştiren, ‘‘robot’’ yaklaşımının tipik bir göstergesi. Acaba öğretmeniyle iletişim kuramayan, korku ile okula gelen bir öğrencinin algıları nasıl gerçekleşir? Sürekli hafızaya hitap eden her akşam 100 test sorusu çözeceksiniz beklentisi kinestetik öğrenme özellikli bir öğrenci için ne kadar gerçekçi ve sağlıklı! Sadece ve ağırlıklı bilgi aktarımına dayanan, aktarılan bilgilerin işlenemeden geri aktarılmasına dayanan öğretim ne kadar bilim adamı, içatcı, ne kadar farklı bakabilen insan yetiştirebilir. Bilim fuarlarında Çin’den alınan mekaniklere bir iki kuyruk takarak bilim ürettik kandırmamasıyla aslında kendimizi kandırmış olmuyor muyuz? Sürekli sorun konuşuyoruz. Aile sorunlu, öğrenci sorunlu, internet sorunlu, o sorunlu, bu sorunlu. Sadece ben sorunlu değilim. Öyle mi? Eğitimdeki geçerli paradigmaya bir bakalım. Öğrencilerin % 10 akademik olarak başarı gösterirse, ya da popüler yaklaşımla iyi bir okul diye nitelenen okulu kazanırsa kendimizi başarılı ilan ediyoruz. B u anlayışa göre geriye kalan % 90 başarısız ve değersiz. Yine bu paradigma mantığıyla bakarsak her yıl  % 90 zarar eden bir sistem iflas etmiş sayılmaz mı? Tabı ki insan ve eğitim bu yaklaşımla ele alınamaz.     Okul bir yaşam alanı olmalıdır. Sadece dört duvar arasına sıkıştırılan, bilgi bombardımanına tutulan hayatlar, ne kadar çağımızın ve insan gerçekliğiyle örtüşüyor. Okul bitiş zili çaldığında, cezaevinden kaçar gibi giden çocukların bu davranışının altındaki psikolojik gerçekler hiç merak edildi mi? Bu davranışın tüm dünyadaki yaygın bir davranış olduğunu da düşünmeyelim. Bakanlığımız çare arıyor program, modeller değişiyor, bireysel farklılıklar, bütüncül yaklaşımın önemi vurgulanıyor ama alandaki realite ve pratik her zaman aynı yönde ilerlemiyor. Bir kurumun veya okulun o kurum ve müdürünün yeterliliğinin üstünde olamayacağı bir yönetim bilim gerçekliği. Bu gerçeklik ortadayken alandaki durumu anlamak zor olmayacaktır. Sonuçta öğrencilerimiz, çocuklarımız bu olumsuzluklardan en çok ve direk etkilenen grubu oluşturuyor. Öğrenci ‘‘ intiharları’’ her geçen gün artıyor. Öğrencilerin ruhsal gelişimlerini her zaman öncelikli konu olarak ele almak zorundayız. Akademik olarak yüksek (sınav not başarısı ve bir yeri kazanma ) beklentilerinin önce okula, okuldan eve katlanarak yansıtılması öğrencilerde ciddi anlamda ‘ ‘anksiyeteye’’ neden olabilmektedir. Bilimsel ve insan gerçekliği ile örtüşmeyen bu yarışmacı, rekabetcı, sıralamacı yaklaşım öğrenciler üzerinde zorlayıcı etki yaratmakta, bu beklentinin altıda ezilen, değerlilik duygusunu kaybeden çocuk, alta da eşlik eden psikolojik bir rahatsızlık da varsa, bu olumsuz yaklaşımın etkisiyle, tetiklemesiyle intihara yönelebiliyor. Bütün eğitim-öğretim yaklaşımlarını odağında öğrenci ve öğrenci sağlığını almak zorundayız. Şunu unutmamamız gerekir gelişim bir bütün olarak ortaya çıkar, sadece akademik gelişime odaklanarak öğrencileri geliştiremeyiz. Akademik, biyolojik, sosyal, duygusal, psikolojik tüm gelişim alanları eşgüdümsel, bütünsel olarak beslenebilirsek sağlıklı gelişim ve başarılı öğretimden bahsedebiliriz…   Recep Özer Uzman Psikolojik Danışman Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği Rize İl Başkanı
Eğitim yılının başladığı bu günlerde öğrencilerin ruh sağlığına daha fazla odaklanmamız gerektiğini düşünüyorum. Yeni başlangıçlar, çevre değişimi, beklentiler ve gelişimsel zorluklar…

Zorlayıcı yaşantılar intiharı tetikleyebilir!

Eğitim yılının başladığı bu günlerde öğrencilerin ruh sağlığına daha fazla odaklanmamız gerektiğini düşünüyorum. Yeni başlangıçlar, çevre değişimi, beklentiler ve gelişimsel zorluklar…

Ergenlik dönemi riskleri barındıran bir dönem. Bu dönem; hormonsal değişimler, sorgulanan kimlikler, nörolojik-fizyolojik olumsuz aktarımların ortaya çıkmasıyla ve etkisiyle tam bir krize dönüşebilmekte.

İnsan organizması bir ‘‘robot’’ gibi çalışmaz. Organizma yaşam dönemine göre farklık gösteren hormonsal değişimler, hücresel yapı, fizyolojik yapı, çevresel uyaranlar, içsel psikolojik algılarla, beyin algı ve komutana merkeziyle sürekli etkileşim halinde bütünsel olarak çalışır.

Eğitim hayatında çoğu zaman bu gerçeklikten kopuyoruz. Akademik başarı, sınav odaklı yaklaşım aslında öğrencileri tekleştiren, ‘‘robot’’ yaklaşımının tipik bir göstergesi. Acaba öğretmeniyle iletişim kuramayan, korku ile okula gelen bir öğrencinin algıları nasıl gerçekleşir? Sürekli hafızaya hitap eden her akşam 100 test sorusu çözeceksiniz beklentisi kinestetik öğrenme özellikli bir öğrenci için ne kadar gerçekçi ve sağlıklı!

Sadece ve ağırlıklı bilgi aktarımına dayanan, aktarılan bilgilerin işlenemeden geri aktarılmasına dayanan öğretim ne kadar bilim adamı, içatcı, ne kadar farklı bakabilen insan yetiştirebilir. Bilim fuarlarında Çin’den alınan mekaniklere bir iki kuyruk takarak bilim ürettik kandırmamasıyla aslında kendimizi kandırmış olmuyor muyuz?

Sürekli sorun konuşuyoruz. Aile sorunlu, öğrenci sorunlu, internet sorunlu, o sorunlu, bu sorunlu. Sadece ben sorunlu değilim. Öyle mi?

Eğitimdeki geçerli paradigmaya bir bakalım. Öğrencilerin % 10 akademik olarak başarı gösterirse, ya da popüler yaklaşımla iyi bir okul diye nitelenen okulu kazanırsa kendimizi başarılı ilan ediyoruz. B u anlayışa göre geriye kalan % 90 başarısız ve değersiz. Yine bu paradigma mantığıyla bakarsak her yıl  % 90 zarar eden bir sistem iflas etmiş sayılmaz mı? Tabı ki insan ve eğitim bu yaklaşımla ele alınamaz.
   
Okul bir yaşam alanı olmalıdır. Sadece dört duvar arasına sıkıştırılan, bilgi bombardımanına tutulan hayatlar, ne kadar çağımızın ve insan gerçekliğiyle örtüşüyor. Okul bitiş zili çaldığında, cezaevinden kaçar gibi giden çocukların bu davranışının altındaki psikolojik gerçekler hiç merak edildi mi? Bu davranışın tüm dünyadaki yaygın bir davranış olduğunu da düşünmeyelim.
Bakanlığımız çare arıyor program, modeller değişiyor, bireysel farklılıklar, bütüncül yaklaşımın önemi vurgulanıyor ama alandaki realite ve pratik her zaman aynı yönde ilerlemiyor. Bir kurumun veya okulun o kurum ve müdürünün yeterliliğinin üstünde olamayacağı bir yönetim bilim gerçekliği. Bu gerçeklik ortadayken alandaki durumu anlamak zor olmayacaktır.

Sonuçta öğrencilerimiz, çocuklarımız bu olumsuzluklardan en çok ve direk etkilenen grubu oluşturuyor. Öğrenci ‘‘ intiharları’’ her geçen gün artıyor. Öğrencilerin ruhsal gelişimlerini her zaman öncelikli konu olarak ele almak zorundayız. Akademik olarak yüksek (sınav not başarısı ve bir yeri kazanma ) beklentilerinin önce okula, okuldan eve katlanarak yansıtılması öğrencilerde ciddi anlamda ‘ ‘anksiyeteye’’ neden olabilmektedir. Bilimsel ve insan gerçekliği ile örtüşmeyen bu yarışmacı, rekabetcı, sıralamacı yaklaşım öğrenciler üzerinde zorlayıcı etki yaratmakta, bu beklentinin altıda ezilen, değerlilik duygusunu kaybeden çocuk, alta da eşlik eden psikolojik bir rahatsızlık da varsa, bu olumsuz yaklaşımın etkisiyle, tetiklemesiyle intihara yönelebiliyor.

Bütün eğitim-öğretim yaklaşımlarını odağında öğrenci ve öğrenci sağlığını almak zorundayız. Şunu unutmamamız gerekir gelişim bir bütün olarak ortaya çıkar, sadece akademik gelişime odaklanarak öğrencileri geliştiremeyiz. Akademik, biyolojik, sosyal, duygusal, psikolojik tüm gelişim alanları eşgüdümsel, bütünsel olarak beslenebilirsek sağlıklı gelişim ve başarılı öğretimden bahsedebiliriz…

 

Recep Özer Uzman
Psikolojik Danışman
Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği
Rize İl Başkanı

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi