NEYİN NERESİNDEYİZ?
NEYİN NERESİNDEYİZ?
NEYİN NERESİNDEYİZ?
Süslü değil, sahici sözler gerekli.
Gazze'deki soykırım, haber bültenlerinin gündeminde yok denecek kadar az yer almakta.
Ne yazık ki ölenlerin sayısı televizyonlarda ”akan alt yazıyla” izleyicilerin bilgisine sunulmakta.
Sıradanlaştı Filistin’deki yaşanılan soykırım. Aksiyon filmlerinin bir kesiti gibi izleniyor oradaki ölümler. Filmdeki sahnelerin bire bir aynısı Gazze’de, vahşice sergilendiğini bilsek de çoğu zaman değişmiyor tepkilerimiz. Bu uyuşuk halimizden olsa gerek; her gün daha kötüsünü görsek de ne yazık ki anormallikler normalimiz oldu.
Öyle değil mi?
Filistin’de ölüm ne ki!..
Gazze’de, insanlığın onurunu zedeleyecek, aşağılayacak ne varsa sergilenmedi mi?
Görmemesi gereken her şey çocukların gözünün önünde cereyan etmedi mi?
Çocuklar acıların en acısını tatmadı mı?
Anneler, “utanılası” her türlü muameleye tabi tutulmadı mı?
Babalar, alçakça bir şekilde aşağılanmadı mı?
Hafızanı bir gözden geçir!
Zevki için çocuk katleden İsrail askerinin öldürdüğü çocukla ilgili duyduğu mutluluğu kendi sosyal medyasında paylaştığında ne hissettin? Çocuğunla göz göze geldin mi hiç?..
Bataklığın içinde uyuyan yavruların resimlerini gördüğünde ne düşündün? Bu doğru mu deyip, acaba gerçekten yağmur yağmış mıdır diye meteoroloji raporlarına bakmayı aklından mı geçirdin?
Elinde, tecavüz ettiği kadının kıyafetini paylaşan “aşağılığın” yaptığı alçaklığı okuduğun anda ne yaptın? Tecavüz hadisesinin biricik yavrusunun yanında ve kocasının gözünün önünde olduğun öğrendiğinde ilk tepkin ne oldu?
O alçak, hem kadını hem de kocasını da katletti biliyorsun değil mi?
Sakın ha! Elimizden ne gelir ki diyen sekiz buçuk milyar insanın arasına karışıp mazeret aramaya kalkma.
Ah! Ah!..
Önce bomba yağdır, katlet katledebildiğin kadar...
Sonra açlık ve kıtlığa mahkûm et, kendiliğinden ölsün ölebildiği kadar...
Ve vahşetin envaitürlüsünü yap, yapabildiğin kadar...
Ne yazık ki dünyanın gözünün önünde akla hayale gelmeyecek her türlü zalimliği Siyonist İsrail sergilemekte. Filistin’de ölüm, özgürlüğün yegâne koşuluymuş gibi sunulmakta. Hem de sekiz buçuk milyar yeryüzü insanının gözüne içine baka baka…
Aman ha!
“Araplar bizi arkadan vurmuştu.” Şimdi yaptıklarının bedelini ödesinler diyerek yalanı sırtına geçirenlerle yol arkadaşlığı yapma!
“Kendi topraklarını sattılar.” diye alçakça bir yalana sarılıp tarihten yoksun bilgilerle ve o dönemin ağır şartlarından bihaber safsatalarla kara propaganda yapmaya kalkanlara kanma.
“Bize ne!” diyenlerin vebaline ortak olma!
Lawrence’ı o topraklara salıp fitnenin tohumunu ekenleri görmeyip Batı’ya körü körüne “medeniyetin muasırı” gözüyle bakanların gözlerini şaşı eden şeyi bilmiyor değiliz…
Batılıların, Doğu’ya yönelik tutumlarının zihinsel arka planında ne olduğunu bilmiyor değiliz…
Suyun başını tutup suyu bulandıranların aklından geçirdiklerini bilmiyor değiliz...
Lafı eğip bükmenin, olup biteni de çarpıtmanın anlamı yoktur.
Batı, İslam’ın düşmanıdır. Bu düşmanlık 7. yüzyıldan itibaren süre gelmektedir.
İslam'a ait ne varsa yok edilmedikçe Batı’nın bu husumeti dinmeyecek, teskin olmayacaktır.
Batı, düşmanlığının gereği, eline geçirdiği her fırsatı kullanmakta, İslam'ı ortadan kaldırmak için bugüne dek her türlü azgınlığı sergilemekten geri durmayacaktır.
Acı olan; Batılıların, akıllarından geçirdiği asıl niyetlerini gizleyip “Doğulu” diye tanımladıklarına kendi söylemlerini ezberletmeleridir.
İçimizi yakan; vahşetin mümessillerinin mümtaz şahsiyetler olarak lanse edilmesidir,
Canımızı inciten; dünyayı zindana çevirenlere topyekûn isyan edilmemesidir.
Yok artık dedirten; sıra size de gelecek dercesine pervasızlaşana müsamahakâr davranılmasıdır.
Gerçek şu ki:
“Gözyaşının rengi yoktur” düşüncesini haykıranlar karşısında “onlar bizden değildir” diyerek kendi yerini baştan tarif edenleri ikna edecek kelâm yoktur.
Medeniyet yörüngesinden çıkanların savrulacağı yer ötekisidir. Ötekisini, bir adım ötesi diye basitleştirip tarif edenleri düzeltecek yöntem yoktur.
Gazze'de vahşetin onlarca tonu sergilenirken boykotta bile "ucuzdur ..." düşüncesiyle satın almaktan imtina etmeyene söylenecek söz yoktur.
Velhasıl;
“Maksadın çok mazeretin yok” denecek kadar azaldığı/azaltıldığı bir sürece doğru hızla yol almaktayız.
Yedi ay öncesinde Gazze ile yedi ay sonrasını mukayese ettiğimizde hiç kimseye soru sormadan aklımıza gelen bütün sorulara hâlâ aklıselim cevap bulamıyorsak diyecek başka bir şey yoktur.
Konuşup zamanı boşa harcamaya gerek yoktur.
Zaman gösterecek.
Zamanla göreceğiz.
Halil PEHLİVAN
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.