Hatice TOPÇU
Köşe Yazarı
Hatice TOPÇU
 

Türkiye Cumhuriyeti Demokratik, Laik Ve Sosyal Bir Hukuk Devletidir

Geçmiş notlarımı karıştırırken yazdığım bir şiirimle buluştum. Yazdığım şiirleri en kısa sürede bilgisayar ortamına aktarırım. Ancak 17 Nisan 2018’de Kırıkkale’de kaleme aldığım bu şiirim biraz beklemiş gözüküyor. Onunla yani ‘Tut Elimi’ şiirimle buluştuğumda anılarımda bana hep kendimden uzak oluşumu anımsatan Kırıkkale’ye gittim. Büyüklüğü ile şehir, kültürü ile kabuğuna hapsolmuş Kırıkkale’yi düşündüm bir zaman. Sonra orada da güzel ve değerli insanların olduğunu düşündüm. Her yerin yetiştirdiği değerli insanların olabildiği gibi. Bende iz bırakan ve bazılarıyla halen dostluklarımı sürdürdüğüm o güzel insanların yeri bende hep özel ve güzel kalacak elbette. Şimdi ‘Tut Elimi’ şiirimden küçük bir bölüm aktarmak istiyorum. Sonrasını inanın bende bilmiyorum. Bakalım kalemim beni nerelere götürecek.   “Hadi tutun bana, tutun yaşama diyor Her koşulda kendini yenileyebilen doğa. Her koşulda umudu yeşertiyor, sevgiyi çağırıyor Ve barış şarkıları fısıldıyor kulağıma Hadi tut elimi diyor, hadi tut elimi bırakma Sakın korkma; baktığın yer uçurum da olsa…” Böyle bitiyor şiir. İnsanı anlamak ve onu anlatmak güzel şey. Ama insan olabilen insanı. İnsan olamayanlar, kendileri mi seçti konumlarını dersiniz? Sanmıyorum. Yaşadıkları ezilmişlikleri ve hırçınlıkları var hayatlarına dair. Beki yaşadıklarının etkisiyle kendilerini göstermek, güçlü oldukları mesajını verebilmek için başkalarına acı çektirmeyi marifet sanıyorlar. Ama bir gerçek var ki o da insana, insanlığa ve yaşadıkları coğrafyaya zarar veriyorlar. Ne çok ihanetler yaşamıştır insanlık değil mi? Bu yüzden barışın birleştirici gücü bu insanlar için kullanılsa ne olur? Sorusunu sordum kendime. İnanın ‘barışın güvercini’ görünürler ama ‘savaşın yılanı’ olurlar. Peki, bunu önlemenin bir yolu var mıdır? Elbette vardır. Hukuk ve adalet.  Hukuk, toplumsal düzenin oluşturan ve hakları konu alan bilimdir. Adaletse, hak ve hukuku gözetme ve yerine getirmektir.  Doğruluktur. Yaşanan bazı haksızlıklar ve hukuksuzluklar adalet duygunuzu zedeler ve adaletsiz bir dünyada yaşadığınızı hissetmenizi sağlar. Bu çok yorucu ve acı veren bir duygudur. Ancak, adalet her seferinde daha da güçlenerek ortaya çıkar. Bu yüzden adaletsiz olanlar, adaletin kendilerini yakalama sürecini uzatmak için adaletsizlik üzerine adaletsizlik yapmayı sürdürürler. Onlar içinden çıkılması mümkün olmayan bir döngünün içindedirler çünkü. Bu döngünün devamından öte şansları olmadığını bilirler. Onlar için önemli olan tek şey vardır. Kendi çıkarları. Onlar için makam güçtür ve o güçten kuvvet alırlar. Etraflarında iyi ve güzel olan her şeyi yakıp yıkarlar. Neden mi? çok basit; iyi ve güzel onlar için tehdittir. Dürüst ve etik ilkeleri olan insanları kullanamayacaklarını bilirler. Çünkü var oluşları kullanmak ve kullanılmak üzerine oluşturulmuştur. Kullanılan insan kullanır. Onlar gerçek anlamda hiç kimsenin elini tutamayan, ihtiyaçları ve çıkarları için tutuyor görünen, sahte kimliklerdir.  Bu yüzden el attıkları her şeyi çürütürler. Çürümüşlük çabuk yayılır ve bulaşıcıdır. Derken toplumda birilerini kullanmak isteyenlerin sayısı gün geçtikçe çoğalar… İşte insanın kendinden uzaklaştırılışının sonuçları. İnsanın kendi dışındaki varlıkların tutsağı oluşunun ve onlara ulaşabilmek için yakıp, yıktığı ve kendi mutsuzluğunu oluşturduğu sonuçlar... Yukarıda da belirttiğim gibi dışsalın etkisinde ki insanların içseli yaşama şansları yoktur. Evet, baktığımız yer uçurum da olsa korkmayız biz. Çünkü umudumuz ve sevgimiz insanlık için insanca olan bir yaşamdır. Hukuk ve adaletin olduğu bir düzendir. Bazen hiçliğe de çok şey anlatılabiliriz biliyor musunuz? Çünkü hiçliği biçimlendirmek bizim elimizdedir. Yaşadıklarımız kaderimiz değildir. Yaşadıklarımıza bizi taşıyan adımların birçoğunu biz attık. Başkalarının bize yaşattıklarına gelince ‘biz’ kalabildiğimiz sürece hepsi birer öğrenmedir. ‘Biz’ kalamamak ise bizi onlardan biri yapar. Biz özgür ve bağımsız bir ulusun çocuklarıyız. Anayasamızın ikinci maddesi:  “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.”  der. Bunun dışında bir yapı düşünmek, yaşadığı yüzyılın gerisinde olmak demektir. Yozlaşmayı, haksızlıkları yaşamına almak demektir.  Dünyada hukuk ve adaletin etkin olduğu insancıl bir yapının oluşturulması insanın özüne dönmesi ile gerçekleşecektir.  İnsanın özüne dönmesi onun yaşatma ve yeşertme gücünü kullanması ve insanlık için el ele tutuşması ile mümkün olabilecektir. Sağlık ve mutluluklar diliyorum.
Ekleme Tarihi: 28 Aralık 2019 - Cumartesi

Türkiye Cumhuriyeti Demokratik, Laik Ve Sosyal Bir Hukuk Devletidir

Geçmiş notlarımı karıştırırken yazdığım bir şiirimle buluştum. Yazdığım şiirleri en kısa sürede bilgisayar ortamına aktarırım. Ancak 17 Nisan 2018’de Kırıkkale’de kaleme aldığım bu şiirim biraz beklemiş gözüküyor.


Onunla yani ‘Tut Elimi’ şiirimle buluştuğumda anılarımda bana hep kendimden uzak oluşumu anımsatan Kırıkkale’ye gittim. Büyüklüğü ile şehir, kültürü ile kabuğuna hapsolmuş Kırıkkale’yi düşündüm bir zaman. Sonra orada da güzel ve değerli insanların olduğunu düşündüm. Her yerin yetiştirdiği değerli insanların olabildiği gibi. Bende iz bırakan ve bazılarıyla halen dostluklarımı sürdürdüğüm o güzel insanların yeri bende hep özel ve güzel kalacak elbette. Şimdi ‘Tut Elimi’ şiirimden küçük bir bölüm aktarmak istiyorum. Sonrasını inanın bende bilmiyorum. Bakalım kalemim beni nerelere götürecek.  


“Hadi tutun bana, tutun yaşama diyor

Her koşulda kendini yenileyebilen doğa.

Her koşulda umudu yeşertiyor, sevgiyi çağırıyor

Ve barış şarkıları fısıldıyor kulağıma

Hadi tut elimi diyor, hadi tut elimi bırakma

Sakın korkma; baktığın yer uçurum da olsa…”


Böyle bitiyor şiir. İnsanı anlamak ve onu anlatmak güzel şey. Ama insan olabilen insanı. İnsan olamayanlar, kendileri mi seçti konumlarını dersiniz? Sanmıyorum. Yaşadıkları ezilmişlikleri ve hırçınlıkları var hayatlarına dair. Beki yaşadıklarının etkisiyle kendilerini göstermek, güçlü oldukları mesajını verebilmek için başkalarına acı çektirmeyi marifet sanıyorlar. Ama bir gerçek var ki o da insana, insanlığa ve yaşadıkları coğrafyaya zarar veriyorlar.


Ne çok ihanetler yaşamıştır insanlık değil mi? Bu yüzden barışın birleştirici gücü bu insanlar için kullanılsa ne olur? Sorusunu sordum kendime. İnanın ‘barışın güvercini’ görünürler ama ‘savaşın yılanı’ olurlar. Peki, bunu önlemenin bir yolu var mıdır? Elbette vardır. Hukuk ve adalet.  Hukuk, toplumsal düzenin oluşturan ve hakları konu alan bilimdir. Adaletse, hak ve hukuku gözetme ve yerine getirmektir.  Doğruluktur.


Yaşanan bazı haksızlıklar ve hukuksuzluklar adalet duygunuzu zedeler ve adaletsiz bir dünyada yaşadığınızı hissetmenizi sağlar. Bu çok yorucu ve acı veren bir duygudur. Ancak, adalet her seferinde daha da güçlenerek ortaya çıkar. Bu yüzden adaletsiz olanlar, adaletin kendilerini yakalama sürecini uzatmak için adaletsizlik üzerine adaletsizlik yapmayı sürdürürler. Onlar içinden çıkılması mümkün olmayan bir döngünün içindedirler çünkü. Bu döngünün devamından öte şansları olmadığını bilirler. Onlar için önemli olan tek şey vardır. Kendi çıkarları. Onlar için makam güçtür ve o güçten kuvvet alırlar. Etraflarında iyi ve güzel olan her şeyi yakıp yıkarlar. Neden mi? çok basit; iyi ve güzel onlar için tehdittir. Dürüst ve etik ilkeleri olan insanları kullanamayacaklarını bilirler. Çünkü var oluşları kullanmak ve kullanılmak üzerine oluşturulmuştur. Kullanılan insan kullanır. Onlar gerçek anlamda hiç kimsenin elini tutamayan, ihtiyaçları ve çıkarları için tutuyor görünen, sahte kimliklerdir.  Bu yüzden el attıkları her şeyi çürütürler. Çürümüşlük çabuk yayılır ve bulaşıcıdır. Derken toplumda birilerini kullanmak isteyenlerin sayısı gün geçtikçe çoğalar…


İşte insanın kendinden uzaklaştırılışının sonuçları. İnsanın kendi dışındaki varlıkların tutsağı oluşunun ve onlara ulaşabilmek için yakıp, yıktığı ve kendi mutsuzluğunu oluşturduğu sonuçlar... Yukarıda da belirttiğim gibi dışsalın etkisinde ki insanların içseli yaşama şansları yoktur.


Evet, baktığımız yer uçurum da olsa korkmayız biz. Çünkü umudumuz ve sevgimiz insanlık için insanca olan bir yaşamdır. Hukuk ve adaletin olduğu bir düzendir.


Bazen hiçliğe de çok şey anlatılabiliriz biliyor musunuz? Çünkü hiçliği biçimlendirmek bizim elimizdedir. Yaşadıklarımız kaderimiz değildir. Yaşadıklarımıza bizi taşıyan adımların birçoğunu biz attık. Başkalarının bize yaşattıklarına gelince ‘biz’ kalabildiğimiz sürece hepsi birer öğrenmedir. ‘Biz’ kalamamak ise bizi onlardan biri yapar.


Biz özgür ve bağımsız bir ulusun çocuklarıyız. Anayasamızın ikinci maddesi:  “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.”  der. Bunun dışında bir yapı düşünmek, yaşadığı yüzyılın gerisinde olmak demektir. Yozlaşmayı, haksızlıkları yaşamına almak demektir. 


Dünyada hukuk ve adaletin etkin olduğu insancıl bir yapının oluşturulması insanın özüne dönmesi ile gerçekleşecektir.  İnsanın özüne dönmesi onun yaşatma ve yeşertme gücünü kullanması ve insanlık için el ele tutuşması ile mümkün olabilecektir. Sağlık ve mutluluklar diliyorum.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi