UNUTMA

Kültür 11.10.2020 - 21:35, Güncelleme: 02.12.2022 - 09:38 2801+ kez okundu.
 

UNUTMA

Aklın, mantığın anlamakta zorluk çektiği meşakkatli dönemlerden geçiyoruz. Âdeta soluk almanın zorlaştığı, mola vermeye gerek duyulmadığı; kora kor mücadelelerin yapıldığı zamanları yaşıyoruz. Bir arada ve birlikte yaşamayı dillendirenlerin bile; “kendisini hep önde, diğerlerinin ise kendisinden sonraya sıralandığını görmek hevesiyle arkasına baktığını” gizleyemiyorlar. Ne kötü duruma düşülmüş!.. Kendisiyle yoğrulmadan karşısındakine yoğunlaşan insanların, tarihte yaşanan nice olaylardan ders almak yerine bu olayları unutması, unutturması veyahut değersizleştirmesi ve boşa zaman harcaması ne acı bir gerçek… Sormak gerekir. Yakın bir tarihte etrafımızda olup biten ve herkesin gözü önünde cereyan eden olayların bir adım sonrasında  ne olabileceğini kestirmek için zihni yormaya gerek var mıdır?.. Eline ateşi alıp, Irak, Suriye ve şimdi de Azerbaycan’ı tutuşturmaya kalkışanların niyetinin ne olduğunu tahmin etmek zor mudur? Etrafımız, geceden sabaha kuşatıldığı bir gerçek. Öyleyse gün ağardığında gördüklerimiz karşısında niçin hayrete düşülüyor ki… Mevzileri kazanların niyetleri apaçık ortadayken ve yaptıkları iş normalmiş gibi yüzümüze dönüp, gözümüzün içine baka baka “endişe edecek bir şey yok, siz bizim stratejik ortağımızsınız.” sözünü dillendirenlere; kanmaya ve inanmaya mecbur muyuz? Yok artık… İnsansak, biraz özen göstermemiz gerekmez miydi her hâlimize? Atalarımızın gittiği her yeri imar ettiği, hiç kimsenin can, mal ve namusuna dokunmadığı hâlde bize duyulan bu husumetin nedeni nedir? “Ortağız” diyenlerin elimizdekine bile göz dikmesindeki maksat nedir? “Uygar” olanların aslında “aygırlaştığını” söylesek, “Batı’nın” gittiği her yeri “batırdığını” dile getirsek, Teessür hâllerini gizlemek için göstermelik tebessüm ettiğini belitsek de; bu uygarların ancak cüzî bir özelliğini anlatmış oluruz. Bütün camileri yıksak. Bütün Kur’anları yaksak. Avrupa’nın gözünde “kadım düşman” algımız değişmeyecektir. Dolaysıyla nesli özendirmenin, özentiye girip Batılaşma gayretiyle yarınlarımızı heba etmenin ve batırmanın manası yoktur. Gereği de yoktur. İkna olamayanlar ve Atatürk’ün, “Muasır medeniyet” hedefini Batılılaşmak olarak algılayanlar varsa; kurtuluş savaşında topraklarımıza çullananlara, taş üstüne taş bırakmayanlara bir daha dönüp baksınlar. Anadolu’da yaşayıp, zenginliklerine zenginlik katan ve el üstünde tutulan halkların; birinci dünya savaşında bizim insanımıza yaptığı işkenceleri öğrenmek için bir kez de tarih kitaplarını okusunlar. Hâlâ tereddütleri gitmediyse yakın tarihte olup bitenlere bir göz atsınlar; Bosna’ da on bine yakın masum insanın Hollandalı askerlerin gözü önünde katledildiğini, Irak’ta milyonlarca masum insan “demokrasi kisvesiyle” öldürüldüğünü, binlerce insanın aç, sefil, bırakıldığını, Suriye’de, kadın erkek çoluk çocuk milyonlar zulme tabi tutulduğunu hatırlasınlar. Daha nicesi, niceleri… Sanayi devrimiyle birlikte batı, zenginleşirken aynı zamanda da haydutlaştı. Osmanlı’nın son döneminde Batı’ya yönünü çevirenler arkasına dönüp baktıklarında o medh ü senâ ettiklerinin Anadolu’da kan, gözyaşı bıraktığını görünce “heveslerinin kursaklarına kalıp kalmadığını” bilmesek de; bizlerin bu durumlardan ders almamız gerektiği aşıkârdır. Batılı, tüm hesaplarını bıraktığı yerden sürdürme niyetinde olduğunun bilinciyle; hiç birimiz geçmişte olan biteni yok saymamalıyız. Dikkatli olmalıyız. Niyetlerini gizleyip “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” sözünü söyleyenlere kanmamalıyız. Yanımızdakini, yakınımızdakini uzağa savurmamalıyız. Açıkçası birbirimize mecbur olduğumuzu artık anlamalıyız. Bilmeliyiz ki Birleşirsek çok oluruz. Ayrışırsak yok oluruz. Bu bilinçle gecenin zifiri karanlığında etrafımızda mevzi kazanların eline fırsat vermeden, niyetlerini gizleyen söylemlerine kanmadan bu gök kubbe altında birlikte yaşamaktan başka bir çaremiz olmadığını görebilmeliyiz. Bizler, bu coğrafyada hakikat şehrinin yolcularıyız. Ne yolcuyu eğleyebilir ne de yolu incitebiliriz. Hakikat yolunun yolcuları olarak ince uzun bu yolda gece gündüz gideceğiz. Yolcuyu eğlemeden, yolu incitmeden ve yılmadan… Yorulsak da Yorgun düşsek de. Önümüze mevzi kazılsa da, tümsek çıksa da gideceğiz.   Halil PEHLİVAN    

Aklın, mantığın anlamakta zorluk çektiği meşakkatli dönemlerden geçiyoruz. Âdeta soluk almanın zorlaştığı, mola vermeye gerek duyulmadığı; kora kor mücadelelerin yapıldığı zamanları yaşıyoruz.


Bir arada ve birlikte yaşamayı dillendirenlerin bile; “kendisini hep önde, diğerlerinin ise kendisinden sonraya sıralandığını görmek hevesiyle arkasına baktığını” gizleyemiyorlar.


Ne kötü duruma düşülmüş!..


Kendisiyle yoğrulmadan karşısındakine yoğunlaşan insanların, tarihte yaşanan nice olaylardan ders almak yerine bu olayları unutması, unutturması veyahut değersizleştirmesi ve boşa zaman harcaması ne acı bir gerçek…


Sormak gerekir. Yakın bir tarihte etrafımızda olup biten ve herkesin gözü önünde cereyan eden olayların bir adım sonrasında  ne olabileceğini kestirmek için zihni yormaya gerek var mıdır?..


Eline ateşi alıp, Irak, Suriye ve şimdi de Azerbaycan’ı tutuşturmaya kalkışanların niyetinin ne olduğunu tahmin etmek zor mudur?


Etrafımız, geceden sabaha kuşatıldığı bir gerçek. Öyleyse gün ağardığında gördüklerimiz karşısında niçin hayrete düşülüyor ki…


Mevzileri kazanların niyetleri apaçık ortadayken ve yaptıkları iş normalmiş gibi yüzümüze dönüp, gözümüzün içine baka baka “endişe edecek bir şey yok, siz bizim stratejik ortağımızsınız.” sözünü dillendirenlere; kanmaya ve inanmaya mecbur muyuz?


Yok artık… İnsansak, biraz özen göstermemiz gerekmez miydi her hâlimize?


Atalarımızın gittiği her yeri imar ettiği, hiç kimsenin can, mal ve namusuna dokunmadığı hâlde bize duyulan bu husumetin nedeni nedir?


“Ortağız” diyenlerin elimizdekine bile göz dikmesindeki maksat nedir?


“Uygar” olanların aslında “aygırlaştığını” söylesek,


“Batı’nın” gittiği her yeri “batırdığını” dile getirsek,


Teessür hâllerini gizlemek için göstermelik tebessüm ettiğini belitsek de; bu uygarların ancak cüzî bir özelliğini anlatmış oluruz.


Bütün camileri yıksak.


Bütün Kur’anları yaksak.


Avrupa’nın gözünde “kadım düşman” algımız değişmeyecektir.


Dolaysıyla nesli özendirmenin, özentiye girip Batılaşma gayretiyle yarınlarımızı heba etmenin ve batırmanın manası yoktur.


Gereği de yoktur.


İkna olamayanlar ve Atatürk’ün, “Muasır medeniyet” hedefini Batılılaşmak olarak algılayanlar varsa; kurtuluş savaşında topraklarımıza çullananlara, taş üstüne taş bırakmayanlara bir daha dönüp baksınlar.


Anadolu’da yaşayıp, zenginliklerine zenginlik katan ve el üstünde tutulan halkların; birinci dünya savaşında bizim insanımıza yaptığı işkenceleri öğrenmek için bir kez de tarih kitaplarını okusunlar.


Hâlâ tereddütleri gitmediyse yakın tarihte olup bitenlere bir göz atsınlar;


Bosna’ da on bine yakın masum insanın Hollandalı askerlerin gözü önünde katledildiğini,


Irak’ta milyonlarca masum insan “demokrasi kisvesiyle” öldürüldüğünü, binlerce insanın aç, sefil, bırakıldığını,


Suriye’de, kadın erkek çoluk çocuk milyonlar zulme tabi tutulduğunu hatırlasınlar. Daha nicesi, niceleri…


Sanayi devrimiyle birlikte batı, zenginleşirken aynı zamanda da haydutlaştı.


Osmanlı’nın son döneminde Batı’ya yönünü çevirenler arkasına dönüp baktıklarında o medh ü senâ ettiklerinin Anadolu’da kan, gözyaşı bıraktığını görünce “heveslerinin kursaklarına kalıp kalmadığını” bilmesek de; bizlerin bu durumlardan ders almamız gerektiği aşıkârdır.


Batılı, tüm hesaplarını bıraktığı yerden sürdürme niyetinde olduğunun bilinciyle; hiç birimiz geçmişte olan biteni yok saymamalıyız.


Dikkatli olmalıyız.


Niyetlerini gizleyip “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” sözünü söyleyenlere kanmamalıyız.


Yanımızdakini, yakınımızdakini uzağa savurmamalıyız.


Açıkçası birbirimize mecbur olduğumuzu artık anlamalıyız.


Bilmeliyiz ki


Birleşirsek çok oluruz.


Ayrışırsak yok oluruz.


Bu bilinçle gecenin zifiri karanlığında etrafımızda mevzi kazanların eline fırsat vermeden, niyetlerini gizleyen söylemlerine kanmadan bu gök kubbe altında birlikte yaşamaktan başka bir çaremiz olmadığını görebilmeliyiz.


Bizler, bu coğrafyada hakikat şehrinin yolcularıyız. Ne yolcuyu eğleyebilir ne de yolu incitebiliriz.


Hakikat yolunun yolcuları olarak ince uzun bu yolda gece gündüz gideceğiz. Yolcuyu eğlemeden, yolu incitmeden ve yılmadan…


Yorulsak da


Yorgun düşsek de.


Önümüze mevzi kazılsa da, tümsek çıksa da gideceğiz.

 


Halil PEHLİVAN

 

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi