Prof.Dr.Şaban ŞİMŞEK
Köşe Yazarı
Prof.Dr.Şaban ŞİMŞEK
 

İktidar Yeniden Bir "Diriliş Kadrosu" Oluşturabilir Mi?

 “İktidarın liyâkatı değil (kendine) sadakatı önemsediği, dolayısıyla iş başına hak edenleri getirmede pek de özenli davranmadığı” argümanı epeydir dillerde olan, bazı zamanlarda ve ortamlarda dile getirilemese de düşüncelerde olan bir iddia...    Peki bu iddiada gerçeklik payı var mıdır? Varsa da ne kadardır?    Ne yazık ki bunun için elimizde bir turnusol kağıdı veya mevcut duruma dair veri tabanı yok! Ama sahada çalışan-gözleyen-izleyen ve olan bitene kayıtsız kalamayan bir insan olarak bana sorarsanız hiç de yabana atılır bir iddia değil bu!    Geçelim...    Peki, iktidar şu ya da bu vesileyle, mesela akıl, feraset, içgüdü, dünyevi bir musibet veya ilahi bir lütuf vs. her neyse,  titrer ve kendine gelirse yeniden “dürüst, güvenilir, duyarlı, sezgin, etkin, yetkin ve de samimi” kadrolar oluşturabilir mi?    Bana göre oldukça zor! Çünkü;    Birincisi...  İktidarlar genellikle bu gibi değişime-dönüşüme-yenileşmeye ihtiyaç duymazlar. Zira onlar kusursuz olduklarına inanır, “yani arkadaş! Şimdi böyle güzel güzel giderken ne diye kızarmış kadayıfın üstüne ekşi yoğurt dökelim” diye düşünür, böyle bir şeyi iktidarlarına halel getirecek bir zaafiyet olarak algılar, dolayısıyla kendilerine yakıştıramaz ve düzenlerini bozmazlar.    İkincisi... Olmaz ya! Farz-ı muhal söylüyorum; iktidar siyaseten şaşırıp(!) da düzenini bozmayı göze alarak böyle bir kadro oluşturmaya karar verirse, yine de işi zor! Zira o kadroları çok aramaları gerekecek! Bulduklarını da ikna etmeleri kolay olmayacak !..    Bu noktada, “Ooo! Hele bir çağrı yapılsın; nasıl Nasr suresindeki gibi 'fevç-fevç' koşup geleceklerini görürsün sen!” diyenler de olabilir. Doğrudur, bu memlekette kimliğini, kişiliğini, haysiyetini kaybetmiş insan sayısı az değildir ama onlar benim kastettiğim kadroya girecek adaylar değil ki!    Evet... O kadroda olabilecek  insanlar hor görüldüler, gönülleri kırıldı, ezildiler, heyecanları tüketildi, köreltildiler. Kısacası, bir ülkenin en büyük zenginliği olarak baş üstünde tutulması icap eden o idealist insanlar göz göre göre harcandı, dava ile ilgisi olmayan kişisel ya da grupsal, maddi veya (sözde) manevi heva ve hevesler uğruna heba edildi!..     Hani hep "trenden inmekle, trene binmek" ile açıklanıyor ya bu gibi durumlar... Makinistlik şöyle dursun bu insanlardan pek çoğu zaten hiç bir zaman o trene binmedi, binemedi, bindirilmedi ki!.. Bir şekilde kendini trende bulanların  çoğu da zaman içerisinde türlü sebeplerle trenden indi, indirildi ve hatta daha açık söylersek atıldı! Hem de aldığı riskler, yaptığı hizmetler, sosyal itibarı, meslek kariyeri, geleceği filan düşünülmeden!     Bana da sıkça sorulan bir sorudur; "Sen niye indin veya indirildin ya da atıldın?" Yaa arkadaşlar, ne makine dairesine ne vagonuna ne de lokantasına, ben o trene hiç binmedim ki! Ben ve benim gibi pek çok insan bu aziz devletin bir memuru olarak hasbel kader o trenin kazan dairesinde bulunduk sadece. Ve kutsal bildiğimiz bu devlet treninin doğru yolda ve yeterli hızla ilerlemesi için kömür kürekledik, enerji verdik, motoru çalıştırdık!    Peki, bütün bunların sonucunda ne mi oldu?.. Her şey bir yana o idealistlerin yönetime olan güveni kayboldu... Kanımca devlet ya da iktidar açısından kötünün kötüsü bu idi. Zira güven duygusu dişleri parlatan macun gibidir. Bir kere tüpünden ya da insanın kalbinden çıktı mı bir daha (kolay) geri dönmez?    Evet, kabul edilsin ya da edilmesin, hakikat ne yazık ki budur!..    İşte o örneklerden biri: Aman Hocam! Ağzından Yel Alsın!..    Gerektiğinde görev almak üzere RTEÜ rektörlüğü için idari potansiyeli yüksek, üniversite kavramını benimsemiş, nitelikli, güzel bir insan olarak gördüğüm, makama ve Rize’ye yakışacağını düşündüğüm, daha önce üst düzey idari görevlerde de bulunmuş Rizeli bir profesör arkadaşıma durumu açıkladığımda bana verdiği cevap;    “Aman hocam ağzından yel alsın... (...) gibi aslanların kedilere boğdurulduğu bir ilden bahsediyoruz... Üniversite kuruluşunda bizim hemşehri takımı  'kimi Rektör yaptıralım' kulisleri yapıyorlarmış. Bizim de adımızı zikr edenler olmuş!    İçeriden bir dostumun beyanına göre ‘O’nu yönetemeyiz; çünkü ne bizim dediklerimizi kadroya alır, ne de ihalelerde bizi dinler... Adını listeye alt sırada yazdıralım. Zaten eşi de baş örtülü; Nasılsa Sezer (Cumhurbaşkanı Necdet Sezer) onu atamaz’ demişlerdi!    Aman hocam!.. Allah bu devirde yöneticilik mesuliyetinden bizi korusun!”    Evet sayın seyirciler ve de siyasette rol alan ya da siyasetten rol çalan büyük(!)oyuncular... Çıktığımızı düşündüğümüz o kutsal yolda yüze yüze, insanları üze üze, elden bir şey gelmeyen yanlışlara bakıp büzüle büzüle geldiğimiz nokta burası...     Evet, mezkur muhtemel kadroların ahvali böyle!..    Şükür ki bu memlekette, idari bir makam, mevki veya şan, şöhret, para, yetki için  şu ya da bu güçlünün, tabir-i caiz ise atacağı kemiğe tenezzül etmeyecek, yukarıdakilere kuyruk sallamayacak, dünyevi ikbal için kula kul olmayacak erdemli şahsiyetler hala mevcut; şekilde görüldüğü gibi!    Halen görevde olup, kişisel veya grupsal menfaati için değil namusuyla, bilgi birikimiyle, emeğiyle millet için, memleket için samimiyetle çalışan insanları tenzih ederim. Duam odur ki onlar görevlerini günaha bulaşmadan lâyıkıyla yerine getirsinler, ülkemiz için, insanımız için, insanlık için iyi işler yapsınlar, zamanı geldiğinde de taşıdıkları bayrağı alnı açık yüzü pak izzetle, şerefle haleflerine teslim etsin, edebilsinler.    Not:  O Hocanın verdiği cevaptaki parantezin içini spekülasyon olmasın diye sildim! Hocanın adını da özellikle saklı tutmayı yeğledim. Zira burası Türkiye, ne oluuur ne olmaz!   
Ekleme Tarihi: 12 Nisan 2019 - Cuma

İktidar Yeniden Bir "Diriliş Kadrosu" Oluşturabilir Mi?

 “İktidarın liyâkatı değil (kendine) sadakatı önemsediği, dolayısıyla iş başına hak edenleri getirmede pek de özenli davranmadığı argümanı epeydir dillerde olan, bazı zamanlarda ve ortamlarda dile getirilemese de düşüncelerde olan bir iddia... 

 

Peki bu iddiada gerçeklik payı var mıdır? Varsa da ne kadardır? 

 

Ne yazık ki bunun için elimizde bir turnusol kağıdı veya mevcut duruma dair veri tabanı yok! Ama sahada çalışan-gözleyen-izleyen ve olan bitene kayıtsız kalamayan bir insan olarak bana sorarsanız hiç de yabana atılır bir iddia değil bu! 

 

Geçelim... 

 

Peki, iktidar şu ya da bu vesileylemesela akıl, feraset, içgüdü, dünyevi bir musibet veya ilahi bir lütuf vs. her neyse titrer ve kendine gelirse yeniden dürüst, güvenilir, duyarlı, sezgin, etkin, yetkin ve de samimi kadrolar oluşturabilir mi? 

 

Bana göre oldukça zor! Çünkü; 

 

Birincisi...  İktidarlar genellikle bu gibi değişime-dönüşüme-yenileşmeye ihtiyaç duymazlar. Zira onlar kusursuz olduklarına inanır, “yani arkadaş! Şimdi böyle güzel güzel giderken ne diye kızarmış kadayıfın üstüne ekşi yoğurt dökelim” diye düşünür, böyle bir şeyi iktidarlarına halel getirecek bir zaafiyet olarak algılar, dolayısıyla kendilerine yakıştıramaz ve düzenlerini bozmazlar. 

 

İkincisi... Olmaz ya! Farz-ı muhal söylüyorum; iktidar siyaseten şaşırıp(!) da düzenini bozmayı göze alarak böyle bir kadro oluşturmaya karar verirse, yine de işi zor! Zira o kadroları çok aramaları gerekecek! Bulduklarını da ikna etmeleri kolay olmayacak !.. 

 

Bu noktada, Ooo! Hele bir çağrı yapılsın; nasıl Nasr suresindeki gibi 'fevç-fevç' koşup geleceklerini görürsün sen!” diyenler de olabilir. Doğrudur, bu memlekette kimliğini, kişiliğini, haysiyetini kaybetmiş insan sayısı az değildir ama onlar benim kastettiğim kadroya girecek adaylar değil ki! 

 

Evet... O kadroda olabilecek  insanlar hor görüldüler, gönülleri kırıldı, ezildiler, heyecanları tüketildi, köreltildiler. Kısaca, bir ülkenin en büyük zenginliği olarak baş üstünde tutulması icap eden o idealist insanlar göz göre göre harcandı, dava ile ilgisi olmayan kişisel ya da grupsal, maddi veya (sözde) manevi heva ve hevesler uğruna heba edildi!..  

 

Hani hep "trenden inmekle, trene binmekile açıklanıyor ya bu gibi durumlar... Makinistlik şöyle dursun bu insanlardan pek çoğu zaten hiç bir zaman trene binmedi, binemedi, bindirilmedi ki!.. Bir şekilde kendini trende bulanların  çoğu da zaman içerisinde türlü sebeplerle trenden indi, indirildi ve hatta daha açık söylersek atıldı! Hem de aldığı riskler, yaptığı hizmetler, sosyal itibarı, meslek kariyeri, geleceği filan düşünülmeden!  

 

Bana da sıkça sorulan bir sorudur"Sen niye indin veya indirildin ya da atıldın?" Yaa arkadaşlar, ne makine dairesine ne vagonuna ne de lokantasına, ben o trene hiç binmedim ki! Ben ve benim gibi pek çok insan bu aziz devletin bir memuru olarak hasbel kader o trenin kazan dairesinde bulunduk sadeceVe kutsal bildiğimiz bu devlet treninin doğru yolda ve yeterli hızla ilerlemesi için kömür kürekledikenerji verdik, motoru çalıştırdık! 

 

Peki, bütün bunların sonucunda ne mi oldu?.. Her şey bir yana o idealistlerin yönetime olan güveni kayboldu... Kanımca devlet ya da iktidar açısından kötünün kötüsü bu idi. Zira güven duygusu dişleri parlatan macun gibidir. Bir kere tüpünden ya da insanın kalbinden çıktı mı bir daha (kolay) geri dönmez? 

 

Evet, kabul edilsin ya da edilmesin, hakikat ne yazık ki budur!.. 

 

İşte o örneklerden biri: Aman Hocam! Ağzından Yel Alsın!.. 

 

Gerektiğinde görev almak üzere RTEÜ rektörlüğü için idari potansiyeli yüksek, üniversite kavramını benimsemiş, nitelikli, güzel bir insan olarak gördüğüm, makama ve Rize’ye yakışacağını düşündüğüm, daha önce üst düzey idari görevlerde de bulunmuş Rizeli bir profesör arkadaşıma durumu açıkladığımda bana verdiği cevap; 

 

“Aman hocam ağzından yel alsın... (...) gibi aslanların kedilere boğdurulduğu bir ilden bahsediyoruz... Üniversite kuruluşunda bizim hemşehri takımı  'kimi Rektör yaptıralım' kulisleri yapıyorlarmış. Bizim de adımızı zikr edenler olmuş! 

 

İçeriden bir dostumun beyanına göre ‘O’nu yönetemeyiz; çünkü ne bizim dediklerimizi kadroya alır, ne de ihalelerde bizi dinler... Adını listeye alt sırada yazdıralım. Zaten eşi de baş örtülü; Nasılsa Sezer (Cumhurbaşkanı Necdet Sezer) onu atamaz’ demişlerdi! 

 

Aman hocam!.. Allah bu devirde yöneticilik mesuliyetinden bizi korusun!” 

 

Evet sayın seyirciler ve de siyasette rol alan ya da siyasetten rol çalan büyük(!)oyuncular... Çıktığımızı düşündüğümüz o kutsal yolda yüze yüze, insanları üze üze, elden bir şey gelmeyen yanlışlara bakıp büzüle büzüle geldiğimiz nokta burası...  

 

Evet, mezkur muhtemel kadroların ahvali böyle!.. 

 

Şükür ki bu memlekette, idari bir makam, mevki veya şan, şöhret, para, yetki için  şu ya da bu güçlününtabir-i caiz ise atacağı kemiğe tenezzül etmeyecek, yukarıdakilere kuyruk sallamayacak, dünyevi ikbal için kula kul olmayacak erdemli şahsiyetler hala mevcut; şekilde görüldüğü gibi! 

 

Halen görevde olup, kişisel veya grupsal menfaati için değil namusuyla, bilgi birikimiyle, emeğiyle millet için, memleket için samimiyetle çalışan insanları tenzih ederim. Duam odur ki onlar görevlerini günaha bulaşmadan lâyıkıyla yerine getirsinler, ülkemiz için, insanımız için, insanlık için iyi işler yapsınlar, zamanı geldiğinde de taşıdıkları bayrağı alnı açık yüzü pak izzetle, şerefle haleflerine teslim etsin, edebilsinler. 

 

Not: 

O Hocanın verdiği cevaptaki parantezin içini spekülasyon olmasın diye sildim! Hocanın adını da özellikle saklı tutmayı yeğledim. Zira burası Türkiye, ne oluuur ne olmaz! 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi