Ceyhun KALENDER
Köşe Yazarı
Ceyhun KALENDER
 

FİLİSTİN

İnsani, sosyal, siyasal, tarihi boyutuyla Filistin sorununu birçok başlık altında incelemek gerekir. Bugün yaşananları insani boyutuyla ele alırsak kısaca “vahşet” olarak tanımlamak yerinde olur. Bir dönem İsrailli ailelere kol kanat geren, onlara kapılarını açan Filistinli aileler, daha sonra İsrail askerlerinin de baskısıyla kendi evlerine sokulmamışlardı. Misafir ettikleri garibanlar, kendilerine karşı vahşet saçan acımasız birer militana dönüşmüşlerdi. Bugün Filistin’de yaşananlar, dünyanın her tarafında vicdan sahibi tüm insanlar tarafından vahşet olarak değerlendirilmektedir. Filistin sorununa tarihi yönden bakacak olursak; Osmanlının gerileme döneminde, Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa, Filistin'in tamamını ele geçirdi. Filistin 1840 yılına kadar Mısır'ın yönetimi altında kaldı. Ancak daha sonra tekrar Osmanlı idaresine geçti. 1877 tarihinde Kudüs Osmanlı merkezine bağlı bir Mutasarrıflık oldu. Mekke Emiri Şerif Hüseyin ile oğulları, Ali, Faysal, Abdullah ve Zeyd tarafından Hicaz (Mekke ve Medine)'da çıkartılan Arap İsyanı'yla koordineli olarak yürütülen İngiliz taarruzu, Sina Yarımadası'nı geçerek Filistin'i işgal etmişti. İsrail kurulmadan önce, Filistin toprakları, Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçasıydı. Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra, 1922'de Filistin, İngiliz manda yönetimi altına girdi. İngiliz manda yönetimi sırasında, Filistin topraklarında Yahudi ve Arap nüfus arasında çatışmalar yaşanmıştır. Bir Arap toprak sahibinden toprak satın alan Yahudi hahamlar, Beyrut, Şam ve daha az ölçüde Kudüs ve Yafa ile diğer nahiye başkentlerinin nüfuzlu ve zengin aileleri tarafından Suriye ve Filistin'deki geniş arazilere el konulmasını ve bunların tescil edilmesini sağladı. İki dünya savaşı arasında Yahudiler bölgeden toprak satın alarak nüfus bölgesini genişletti. 1930'larda parayla alınan toprakların %25'e yakını Filistinlilerden, %50'den fazlası diğer toprak sahiplerinden, %25'e yakın diğer kısmı ise fellahlar ve hükumetten satın alınmıştı. 14 Mayıs 1948'de BM paylaşım planı uyarınca David Ben-Gurion tarafından İsrail Devleti'nin kuruluşu ilan edildi. Türkiye Filistin ilişkilerine gelecek olursak, Türkiye 15 Kasım 1988’de ilan edilen Filistin Devleti’ni ilk gün tanıyan ülkeler arasında yer almış olmasına rağmen, üzülerek söylemek gerekir ki, soykırım yalanını tanıyan ülkelerden birisi de ne yazık ki Filistin olmuştur. Filistin, 2015 yılında sözde soykırımı anmak için büyük etkinlikler düzenlemiş, hatta sözde soykırım anısına hatıra pulu bile bastırmıştı. Bunun yanında, eski Hamas Siyasi Büro Başkanı Halid Meşal bir röportajında  “Elbette bağımsızlık arzusu Kürtlerin hakkıdır, bunu söylemek onların hakkıdır. Madem bu Kürtlerin talep ve arzusu, umarım gerçekleşir” demişti. 2020’de Türkiye'nin bölgesel rakiplerini bir araya getiren, Türkiye’ye karşı kurulan Doğu Akdeniz Gaz Forumu, Mısır'ın baştenti Kahire'de imzalanandı, Mısır, İsrail, Yunanistan, Kıbrıs, İtalya ve Ürdün'ün yanında Filistin yönetimi de bu anlaşmaya imza koyarak destek veren ülkelerden biriydi.  Yine 2009’da Kıbrıs Rum kesimini ziyaret eden Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas, Türkiye ile Yunanistan arasındaki Kıbrıs sorununda Rum tezlerini desteklediklerini açıklamıştı.  2023’te  Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile görüşen Filistin Devlet Başkanı Abbas, Çin’in Uygurlara yönelik baskıcı politikaları için “Bir insan hakları meselesi değil. Aşırıcılığı ortadan kaldırmayı, terörizme ve ayrılıkçılığa karşı çıkmayı amaçlıyor” diye konuşmuştu. Tekrar bugün İsrail’in Filistin’e uyguladığı zulme dönecek olursak, Hamas’ın İsrail’e saldırısı stratejik olarak fazla bir zarar vermedi ve büyük bir hataydı. Ancak İsrail bu saldırıdan istifade ederek bütün Gazze şeridini işgal etme, Filistin’i ortadan kaldırma bahanesini oluşturmuştu. Her şeye rağmen, bugün bir soykırıma dönüşen İsrail saldırılarının durdurulması için, uluslararası zeminde en etkili yolları denemeliyiz. Ancak bu bizim insani yönümüzün bir gereğidir. Yoksa Arap isyancılara karşı çöllerde binlerce insanımızı kaybettiğimizi düşünürsek, bu bölge için borcumuzu fazlasıyla ödediğimizi söyleyebiliriz. Filistin meselesi aynı zamanda jeopolitik bir meselenin yanında Arapların vatan ve onur mücadelesidir. Ayrıca bugün Arabistan’da, Filistin’e özgürlük istemek ne yazık ki suç sayılmaktadır. Kısaca kale içten fethedilmiş, Filistin halkını kendi soydaşları yüzüstü bırakmıştır.
Ekleme Tarihi: 02 Nisan 2024 - Salı

FİLİSTİN

İnsani, sosyal, siyasal, tarihi boyutuyla Filistin sorununu birçok başlık altında incelemek gerekir. Bugün yaşananları insani boyutuyla ele alırsak kısaca “vahşet” olarak tanımlamak yerinde olur.
Bir dönem İsrailli ailelere kol kanat geren, onlara kapılarını açan Filistinli aileler, daha sonra İsrail askerlerinin de baskısıyla kendi evlerine sokulmamışlardı. Misafir ettikleri garibanlar, kendilerine karşı vahşet saçan acımasız birer militana dönüşmüşlerdi. Bugün Filistin’de yaşananlar, dünyanın her tarafında vicdan sahibi tüm insanlar tarafından vahşet olarak değerlendirilmektedir.
Filistin sorununa tarihi yönden bakacak olursak; Osmanlının gerileme döneminde, Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa, Filistin'in tamamını ele geçirdi. Filistin 1840 yılına kadar Mısır'ın yönetimi altında kaldı. Ancak daha sonra tekrar Osmanlı idaresine geçti. 1877 tarihinde Kudüs Osmanlı merkezine bağlı bir Mutasarrıflık oldu.
Mekke Emiri Şerif Hüseyin ile oğulları, Ali, Faysal, Abdullah ve Zeyd tarafından Hicaz (Mekke ve Medine)'da çıkartılan Arap İsyanı'yla koordineli olarak yürütülen İngiliz taarruzu, Sina Yarımadası'nı geçerek Filistin'i işgal etmişti.
İsrail kurulmadan önce, Filistin toprakları, Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçasıydı. Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra, 1922'de Filistin, İngiliz manda yönetimi altına girdi. İngiliz manda yönetimi sırasında, Filistin topraklarında Yahudi ve Arap nüfus arasında çatışmalar yaşanmıştır.
Bir Arap toprak sahibinden toprak satın alan Yahudi hahamlar, Beyrut, Şam ve daha az ölçüde Kudüs ve Yafa ile diğer nahiye başkentlerinin nüfuzlu ve zengin aileleri tarafından Suriye ve Filistin'deki geniş arazilere el konulmasını ve bunların tescil edilmesini sağladı.
İki dünya savaşı arasında Yahudiler bölgeden toprak satın alarak nüfus bölgesini genişletti. 1930'larda parayla alınan toprakların %25'e yakını Filistinlilerden, %50'den fazlası diğer toprak sahiplerinden, %25'e yakın diğer kısmı ise fellahlar ve hükumetten satın alınmıştı.
14 Mayıs 1948'de BM paylaşım planı uyarınca David Ben-Gurion tarafından İsrail Devleti'nin kuruluşu ilan edildi.
Türkiye Filistin ilişkilerine gelecek olursak, Türkiye 15 Kasım 1988’de ilan edilen Filistin Devleti’ni ilk gün tanıyan ülkeler arasında yer almış olmasına rağmen, üzülerek söylemek gerekir ki, soykırım yalanını tanıyan ülkelerden birisi de ne yazık ki Filistin olmuştur. Filistin, 2015 yılında sözde soykırımı anmak için büyük etkinlikler düzenlemiş, hatta sözde soykırım anısına hatıra pulu bile bastırmıştı.
Bunun yanında, eski Hamas Siyasi Büro Başkanı Halid Meşal bir röportajında  “Elbette bağımsızlık arzusu Kürtlerin hakkıdır, bunu söylemek onların hakkıdır. Madem bu Kürtlerin talep ve arzusu, umarım gerçekleşir” demişti.
2020’de Türkiye'nin bölgesel rakiplerini bir araya getiren, Türkiye’ye karşı kurulan Doğu Akdeniz Gaz Forumu, Mısır'ın baştenti Kahire'de imzalanandı, Mısır, İsrail, Yunanistan, Kıbrıs, İtalya ve Ürdün'ün yanında Filistin yönetimi de bu anlaşmaya imza koyarak destek veren ülkelerden biriydi. 
Yine 2009’da Kıbrıs Rum kesimini ziyaret eden Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas, Türkiye ile Yunanistan arasındaki Kıbrıs sorununda Rum tezlerini desteklediklerini açıklamıştı. 
2023’te  Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile görüşen Filistin Devlet Başkanı Abbas, Çin’in Uygurlara yönelik baskıcı politikaları için “Bir insan hakları meselesi değil. Aşırıcılığı ortadan kaldırmayı, terörizme ve ayrılıkçılığa karşı çıkmayı amaçlıyor” diye konuşmuştu.
Tekrar bugün İsrail’in Filistin’e uyguladığı zulme dönecek olursak, Hamas’ın İsrail’e saldırısı stratejik olarak fazla bir zarar vermedi ve büyük bir hataydı. Ancak İsrail bu saldırıdan istifade ederek bütün Gazze şeridini işgal etme, Filistin’i ortadan kaldırma bahanesini oluşturmuştu.
Her şeye rağmen, bugün bir soykırıma dönüşen İsrail saldırılarının durdurulması için, uluslararası zeminde en etkili yolları denemeliyiz. Ancak bu bizim insani yönümüzün bir gereğidir. Yoksa Arap isyancılara karşı çöllerde binlerce insanımızı kaybettiğimizi düşünürsek, bu bölge için borcumuzu fazlasıyla ödediğimizi söyleyebiliriz.
Filistin meselesi aynı zamanda jeopolitik bir meselenin yanında Arapların vatan ve onur mücadelesidir. Ayrıca bugün Arabistan’da, Filistin’e özgürlük istemek ne yazık ki suç sayılmaktadır. Kısaca kale içten fethedilmiş, Filistin halkını kendi soydaşları yüzüstü bırakmıştır.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi