Mustafa Semih  ARICI
Köşe Yazarı
Mustafa Semih ARICI
 

BİRAZ DA EDEBİYAT..

Amacımız Rize ve ülkenin meseleleri ama zaman zaman da edebiyata yer vermek güzel oluyor. Hele hem gündemin hem de havanın çok sıcak olduüu son günlerde… Üstelik öykü bizim yöremizden olmuş bir olaydan esinlenmiş…                                         KÜÇÜK BİR POLİSİYE ÖYKÜSÜ:                                         YAYLA KATİLLERİ Bir ihbar üzerine devriyeye çıkan jandarma aracı içindeki askerler, yol üzerinde camları kırık bir taksi görünce kötü bir şey olduğunu anlamışlardı. Hemen yanında park ederek taksi içinde araştırma yapmaya başladılar. Burada kötü bir şeyler geçtiği belliydi. Koltukların üzerinde kurumuş kan izleri vardı çünkü. Camların kırık olması boğuşma ihtimalini veya kırılarak zorla taksiye girildiğini gösteriyordu. Çavuşun talimatıyla gerekli deliller toplandı ve arabanın etrafına plastik bir şerit çekilerek yol boyunca aşağıya doğru bir arama tarama çalışması başlatıldı. Gerekirse kıyıdaki ilçeye kadar inilecek, herhangi bir şey bulunamazsa bu defa taksinin bulunduğu yerden yukarıya doğru bakılacaktı.   Jandarmalar Kalecik yayla yoluna gelmişti ki erlerden biri: -Çavuşum şuraya bak! diye seslendi. Çavuş İbrahim, sivilde banka güvenlik görevlisi şefiydi. Hem çok iyi silah kullanır, hemde güvenlik sevk ve idaresini iyi bilirdi.Hemen araçtan çıkarak aşağıdaki dere kenarına indiler. Orada çimenler üzerinde yatan bir ceset vardı. İbrahim Çavuş maktulu inceleyince cinayete kurban gittiğini çoktan anlamıştı. “Mutlaka o taksinin şoforüdür” diye mırıldandı. Cesedi sırt üstü çevirerek fotoğrafını çektiler ve merkeze ışınlayınca kısa bir süre sonra cevap geldi. Evet, ceset o taksinin şoförü Hüseyin Aslan’a aitti. *** -Daha dün geldi durağa kabadayı kesildi başumuza, diye dert yandı Taksici Ahmet arkadaşlarına. -Şeytan diyor geçir ağzına iki tane. -Adam gençlere merakli, dedi başka bir şoför bıyık altından gülerek. -Gençlere ve bir de Araplara. Gördi mü hemen atlıyor. Bize nöbet vermeyi. Ahmet hepsinden hırslıydı. -Uşaklar, bir kapalum şunu da dünya kaç bucaktur gösterelim. Bu sırada konuşmalara kulak misafiri olan durağın kâhyası Memiş işaret parmağını dudaklarına götürerek: -Sakin ha! Rahat durun uşaklar. Bunun direk Ankara’dan torpili varmiş. Hükümetten yani…Dün emniyetten gelen biri söyledi.  Sakin kimseye dema diye  de tembih etti. Sizi böyle esip savurur görmesem demeyecektim ama… -Neymiş bu herif? MİT ajani falan mi? diye bir çıkış yaptı Ahmet. -Önce efendi olsun. Durağun kurallarına uysun. Kâhya son noktayı koydu: -Bana kalırsa bu adam burada durucu değil. Bugün yarin gider. Sabredun biraz. Olay çıkarmayun. Şoförler başlarını salladılar. İkna olmuşa benziyorlardı. * * * İlçede çok sıcak bir hava vardı. Durgun bir iş günüydü. Aşağı yukarı bütün taksiciler duraktaydı. Tabii bizim esrarlı taksici de. Derken ellerinde poşetler olan üç genç lâubali bir şekilde gelerek taksi istediler. Diğerleri çoktan durağın yeni nizamına alıştıklarından “Esrarlı taksiciyi” işaret ettiler: -Sıra onda. İstediğiniz yere getürür sizi. Adamlar birbirlerine el şakaları yaparak taksiye doluştular. Biri önde, ikisi arkada oturmuştu. Taksici öndekine: -Nereye gardaş, diye sordu. -Çek yaylalara doğru, diye cevap verdi muhatabı sırıtarak. -Gidebileceğin yere kadar git. Şivesinden buraların adamı olduğu anlaşılıyordu. Arkadakilerin simasi ise hiç benzemiyordu. Afgan veya Pakistanlı olabilirlerdi. Şoför gaza basıp arabayı dağlara doğru sürerken klimayı da açtı. Yol oldukça düzgün bir asfalt olduğundan bayağı hızlı ilerliyorlardı. Tam bu sırada sivil plakalı bir otomobil taksiyi uzaktan takibe başladı. Tabii taksi yolcularının bundan bir haberi olmamıştı. Araba kademe kademe yükselen ilçe varoşlarını, dağınık ev dizileriyle çevre köyleri geçerek yaylalara giden yola vurdu. Şoför arka koltukta oturan adamları çözmek istermiş gibi dikiz aynasından geriye bakıyordu. Arasıra gözleri karşılaşıyor ve her iki taraf da bundan bir anlam çıkarmaya çalışıyordu. Duraktan ayrılalı yarım saatten fazla olmuştu. Karadeniz tepelerin arasından masmavi göze çarpıyor, öbür yanda da zirveleri hâlâ karlı Doğu Karadeniz dağ zincirleri görünüyordu. Derken yanındaki adam sağ elini yukarı kaldırarak, -Burada dur bakalım kaptan, diye konuştu. Yüzünde garip bir gülümseme vardı. -Burada mı ineceksiniz? diye sordu şoför. Adam cevap vermek yerine belinden koca bir 14’lü çıkararak, -Biz değil sen ineceksin şoför efendi, diye homurdandı.   (Devamı var)
Ekleme Tarihi: 10 Ağustos 2023 - Perşembe

BİRAZ DA EDEBİYAT..

Amacımız Rize ve ülkenin meseleleri ama zaman zaman da edebiyata yer vermek güzel oluyor. Hele hem gündemin hem de havanın çok sıcak olduüu son günlerde… Üstelik öykü bizim yöremizden olmuş bir olaydan esinlenmiş…              

                          KÜÇÜK BİR POLİSİYE ÖYKÜSÜ:

                                        YAYLA KATİLLERİ

Bir ihbar üzerine devriyeye çıkan jandarma aracı içindeki askerler, yol üzerinde camları kırık bir taksi görünce kötü bir şey olduğunu anlamışlardı. Hemen yanında park ederek taksi içinde araştırma yapmaya başladılar. Burada kötü bir şeyler geçtiği belliydi. Koltukların üzerinde kurumuş kan izleri vardı çünkü. Camların kırık olması boğuşma ihtimalini veya kırılarak zorla taksiye girildiğini gösteriyordu. Çavuşun talimatıyla gerekli deliller toplandı ve arabanın etrafına plastik bir şerit çekilerek yol boyunca aşağıya doğru bir arama tarama çalışması başlatıldı. Gerekirse kıyıdaki ilçeye kadar inilecek, herhangi bir şey bulunamazsa bu defa taksinin bulunduğu yerden yukarıya doğru bakılacaktı.  

Jandarmalar Kalecik yayla yoluna gelmişti ki erlerden biri:

-Çavuşum şuraya bak!

diye seslendi. Çavuş İbrahim, sivilde banka güvenlik görevlisi şefiydi. Hem çok iyi silah kullanır, hemde güvenlik sevk ve idaresini iyi bilirdi.Hemen araçtan çıkarak aşağıdaki dere kenarına indiler. Orada çimenler üzerinde yatan bir ceset vardı. İbrahim Çavuş maktulu inceleyince cinayete kurban gittiğini çoktan anlamıştı. “Mutlaka o taksinin şoforüdür” diye mırıldandı. Cesedi sırt üstü çevirerek fotoğrafını çektiler ve merkeze ışınlayınca kısa bir süre sonra cevap geldi. Evet, ceset o taksinin şoförü Hüseyin Aslan’a aitti.

***

-Daha dün geldi durağa kabadayı kesildi başumuza, diye dert yandı Taksici Ahmet arkadaşlarına.

-Şeytan diyor geçir ağzına iki tane.

-Adam gençlere merakli, dedi başka bir şoför bıyık altından gülerek.

-Gençlere ve bir de Araplara. Gördi mü hemen atlıyor. Bize nöbet vermeyi.

Ahmet hepsinden hırslıydı.

-Uşaklar, bir kapalum şunu da dünya kaç bucaktur gösterelim.

Bu sırada konuşmalara kulak misafiri olan durağın kâhyası Memiş işaret parmağını dudaklarına götürerek:

-Sakin ha! Rahat durun uşaklar. Bunun direk Ankara’dan torpili varmiş. Hükümetten yani…Dün emniyetten gelen biri söyledi.  Sakin kimseye dema diye  de tembih etti. Sizi böyle esip savurur görmesem demeyecektim ama…

-Neymiş bu herif? MİT ajani falan mi? diye bir çıkış yaptı Ahmet.

-Önce efendi olsun. Durağun kurallarına uysun.

Kâhya son noktayı koydu:

-Bana kalırsa bu adam burada durucu değil. Bugün yarin gider. Sabredun biraz. Olay çıkarmayun.

Şoförler başlarını salladılar. İkna olmuşa benziyorlardı.

* * *

İlçede çok sıcak bir hava vardı. Durgun bir iş günüydü. Aşağı yukarı bütün taksiciler duraktaydı. Tabii bizim esrarlı taksici de. Derken ellerinde poşetler olan üç genç lâubali bir şekilde gelerek taksi istediler. Diğerleri çoktan durağın yeni nizamına alıştıklarından “Esrarlı taksiciyi” işaret ettiler:

-Sıra onda. İstediğiniz yere getürür sizi.

Adamlar birbirlerine el şakaları yaparak taksiye doluştular. Biri önde, ikisi arkada oturmuştu. Taksici öndekine:

-Nereye gardaş, diye sordu.

-Çek yaylalara doğru, diye cevap verdi muhatabı sırıtarak.

-Gidebileceğin yere kadar git.

Şivesinden buraların adamı olduğu anlaşılıyordu. Arkadakilerin simasi ise hiç benzemiyordu. Afgan veya Pakistanlı olabilirlerdi. Şoför gaza basıp arabayı dağlara doğru sürerken klimayı da açtı. Yol oldukça düzgün bir asfalt olduğundan bayağı hızlı ilerliyorlardı. Tam bu sırada sivil plakalı bir otomobil taksiyi uzaktan takibe başladı. Tabii taksi yolcularının bundan bir haberi olmamıştı.

Araba kademe kademe yükselen ilçe varoşlarını, dağınık ev dizileriyle çevre köyleri geçerek yaylalara giden yola vurdu. Şoför arka koltukta oturan adamları çözmek istermiş gibi dikiz aynasından geriye bakıyordu. Arasıra gözleri karşılaşıyor ve her iki taraf da bundan bir anlam çıkarmaya çalışıyordu.

Duraktan ayrılalı yarım saatten fazla olmuştu. Karadeniz tepelerin arasından masmavi göze çarpıyor, öbür yanda da zirveleri hâlâ karlı Doğu Karadeniz dağ zincirleri görünüyordu.

Derken yanındaki adam sağ elini yukarı kaldırarak,

-Burada dur bakalım kaptan, diye konuştu. Yüzünde garip bir gülümseme vardı.

-Burada mı ineceksiniz? diye sordu şoför. Adam cevap vermek yerine belinden koca bir 14’lü çıkararak,

-Biz değil sen ineceksin şoför efendi, diye homurdandı.

  (Devamı var)

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (1)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
mustafa semih arıcı
(10.08.2023 22:58 - #1026)
EN ÇOK BEN SEVİNDİM: SÜRMENE'Lİ TAKSİCİ HÜSEYİN'İN KATLİNE EN ÇOK ÜZÜLENLERDEN BİRİ DE BENDİM. ÖYKÜYÜ BU OLAYDAN ESİNLENDİM VE BELKİ KATİL VEYA KATİLLERİNİN BULUNMASINDA MİNİK BİR KATKISI OLUR DİYE DÜŞÜNMÜŞTÜM. ANCAK İNTENETE ŞİMDİ BAKINCA KATİLİNİN YAKALANDIĞINI ÖĞRENDİM. BUNA DA EN ÇOK BEN SEVİNDİM. GÖNÜL İSTER Kİ HİÇBİR EKMEK SAVAŞÇISI BÖYLE HUNHAR İNSANLARA KURBAN GİTMESİN..
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi