Mustafa Barış ÖZTÜRK
Köşe Yazarı
Mustafa Barış ÖZTÜRK
 

Hadi çayımızı kahvemizi yudumlarken memleketi kurtarmaya devam edelim.

Hadi çayımızı kahvemizi yudumlarken memleketi kurtarmaya devam edelim. Devam edelim lakin fazlaca düşünmeyelim. Nasılsa;"sizin yerinize biz düşünürüz, sizin bilmediklerimiz var !" Söylem ve uygulamalarının bolca olduğu memleketimde ne gerek var di mi? Niye ? Neden? Yorulalım ki ! Halen okuma yazmayı ve öncesinde sorgulamayı hatırlıyorsalar belki bir yararı olabilir... Hepimiz memleketi kurtarma derdine öyle düşmüşüz ki; gerçek hayatla ilgili her şeyi tv kanallarında saat, gazete sayfalarında yer kaplayan haber gibi değerlendiriyoruz. Oysa o haberlerde bir toplum trajedisi var. Şimdi gelelim o tv kanallarındaki günlük programlara... Cinayetler, evden kaçan gençler, örgütlü aldatmalar, aşk ile dolandırmalar, sahte evlilikler… Beni hayrete düşüren bazı konular var ki bir insan bunu da yapabilir mi diye hala düşünüyorum. Bir anne zihinsel egelli evladını bayıltana kadar döven, diri diri yakan bir adamı nasıl sever ve savunur? Bir evlat anne veya babasının katillerini bildiği halde nasıl açıklamaz? Kardeş kardeşe veya anne ve babasına mal uğruna nasıl kıyar? Gençlerin, kadınların ve erkeklerin (eğitimli ve eğitimsiz) sosyal medya ortamında tanışıp görüştükten sonra başlarına gelenlerden sonra bazılarının hayatta olmaları mucize gibi... Bu programları izleyen herkese en büyük travmayı yaşatansa havada uçuşan DNA testleri... Denk gelip izlediğim bir çok karı koca kavgasında “bu çocuk benden değil” diyerek yapılan testler... Kayıplar bu programlarda bulunuyor. Organize dolandırıcılık çeteleri bu programlar sayesinde çökertiliyor. Evsizlere bu programlar barınma olanağı sağlıyor. Açları bu programlar doyuruyor. Sanki kolluk gücü ! Türkiye’de iktisadi sorunların önceslnde bence sosyal çürüme var. Dünya tarihi bir sürü krizler gördü, iktisadi anlamda bir şekilde toparlandı. Ekonomi her zaman toparlanır, kapital kendini yok etmez, düzeltir. Sosyal çürüme, etik denen şeyin yok olmasıdır. Etik, yaşam felsefesi demektir. Türkiye’de yaşam felsefesi zayıflıyor. Türk Edebiyatı, Türk Sinemasında göçmen kültürü, mülteci kültürü, mafya ya da kara para aklama gibi kavramlar çokça olmazdı. Ama biz yavaş yavaş kültürel yapıtlarda bu kavramlarla karşılaşıyoruz. Diziler zaten almış başını gidiyor. Sosyal çürüme budur. Bence dünyadaki dengelerin de etkisi var. Bunda coğrafi olarak riskli bir bölgedeyiz. Bence sosyal çürüme daha da dibe vuracak. Ama bugün İsrail’in Filistin’i işgalinde dünyanın veremediği tepki bile bu durumun özetidir. Adeta küresel bir köy haline dönüşen dünyanın milletler topluluğu da sosyal çürümeye doğru hızla ilerliyor. Ve her seferinde sorduğum gibi yine soruyorum; biz bu hale ne ara geldik, nasıl bir toplum olduk ? Ne oldu? Bir yılı daha geride bıraktık sadece. Bu yıl içinde tarihe attığımız çok şey var. Ama hiç birinin yerine yenisini koymayan her partiden, her düşünceden  aynı yüzler; yeniden ve sanki ilk defa geliyorlarmış gibi gelecekler kapımıza ve bizden sanki daha önce imkanları yokmuş gibi yeniden oy isteyecekler. Bu kez farklı olan ne diye sorsanız kırk bahane uyduracaklar. Ama farklı olan hiçbir şey yok. Onlar şu an 3 ay sonra kendi gemilerinin bizim sularımızda gezmesini garantiye almaktan başka hiç bir şey düşünmüyorlar. Bizim kapımız kilit tutmadığı sürece seneye 2024’te kaybettiğimiz ve yerine koyamadığımız değerlere ağlayan yeni bir yazı yazmaktan başka bir seçeneğimiz olmayacak. Farklı bir yüz ve sorgulayan bir kimlik olarak; sadece yazmakla kalmayıp bende elimi taşın altına koyuyorum, inşallah !
Ekleme Tarihi: 02 Ocak 2024 - Salı

Hadi çayımızı kahvemizi yudumlarken memleketi kurtarmaya devam edelim.

Hadi çayımızı kahvemizi yudumlarken memleketi kurtarmaya devam edelim. Devam edelim lakin fazlaca düşünmeyelim.

Nasılsa;"sizin yerinize biz düşünürüz, sizin bilmediklerimiz var !" Söylem ve uygulamalarının bolca olduğu memleketimde ne gerek var di mi? Niye ? Neden? Yorulalım ki ! Halen okuma yazmayı ve öncesinde sorgulamayı hatırlıyorsalar belki bir yararı olabilir...

Hepimiz memleketi kurtarma derdine öyle düşmüşüz ki; gerçek hayatla ilgili her şeyi tv kanallarında saat, gazete sayfalarında yer kaplayan haber gibi değerlendiriyoruz. Oysa o haberlerde bir toplum trajedisi var. Şimdi gelelim o tv kanallarındaki günlük programlara... Cinayetler, evden kaçan gençler, örgütlü aldatmalar, aşk ile dolandırmalar, sahte evlilikler…

Beni hayrete düşüren bazı konular var ki bir insan bunu da yapabilir mi diye hala düşünüyorum. Bir anne zihinsel egelli evladını bayıltana kadar döven, diri diri yakan bir adamı nasıl sever ve savunur? Bir evlat anne veya babasının katillerini bildiği halde nasıl açıklamaz? Kardeş kardeşe veya anne ve babasına mal uğruna nasıl kıyar? Gençlerin, kadınların ve erkeklerin (eğitimli ve eğitimsiz) sosyal medya ortamında tanışıp görüştükten sonra başlarına gelenlerden sonra bazılarının hayatta olmaları mucize gibi... Bu programları izleyen herkese en büyük travmayı yaşatansa havada uçuşan DNA testleri... Denk gelip izlediğim bir çok karı koca kavgasında “bu çocuk benden değil” diyerek yapılan testler... Kayıplar bu programlarda bulunuyor. Organize dolandırıcılık çeteleri bu programlar sayesinde çökertiliyor. Evsizlere bu programlar barınma olanağı sağlıyor. Açları bu programlar doyuruyor. Sanki kolluk gücü ! Türkiye’de iktisadi sorunların önceslnde bence sosyal çürüme var. Dünya tarihi bir sürü krizler gördü, iktisadi anlamda bir şekilde toparlandı. Ekonomi her zaman toparlanır, kapital kendini yok etmez, düzeltir. Sosyal çürüme, etik denen şeyin yok olmasıdır. Etik, yaşam felsefesi demektir.

Türkiye’de yaşam felsefesi zayıflıyor. Türk Edebiyatı, Türk Sinemasında göçmen kültürü, mülteci kültürü, mafya ya da kara para aklama gibi kavramlar çokça olmazdı. Ama biz yavaş yavaş kültürel yapıtlarda bu kavramlarla karşılaşıyoruz. Diziler zaten almış başını gidiyor. Sosyal çürüme budur. Bence dünyadaki dengelerin de etkisi var. Bunda coğrafi olarak riskli bir bölgedeyiz. Bence sosyal çürüme daha da dibe vuracak. Ama bugün İsrail’in Filistin’i işgalinde dünyanın veremediği tepki bile bu durumun özetidir. Adeta küresel bir köy haline dönüşen dünyanın milletler topluluğu da sosyal çürümeye doğru hızla ilerliyor. Ve her seferinde sorduğum gibi yine soruyorum; biz bu hale ne ara geldik, nasıl bir toplum olduk ? Ne oldu? Bir yılı daha geride bıraktık sadece. Bu yıl içinde tarihe attığımız çok şey var. Ama hiç birinin yerine yenisini koymayan her partiden, her düşünceden  aynı yüzler; yeniden ve sanki ilk defa geliyorlarmış gibi gelecekler kapımıza ve bizden sanki daha önce imkanları yokmuş gibi yeniden oy isteyecekler. Bu kez farklı olan ne diye sorsanız kırk bahane uyduracaklar. Ama farklı olan hiçbir şey yok. Onlar şu an 3 ay sonra kendi gemilerinin bizim sularımızda gezmesini garantiye almaktan başka hiç bir şey düşünmüyorlar.

Bizim kapımız kilit tutmadığı sürece seneye 2024’te kaybettiğimiz ve yerine koyamadığımız değerlere ağlayan yeni bir yazı yazmaktan başka bir seçeneğimiz olmayacak. Farklı bir yüz ve sorgulayan bir kimlik olarak; sadece yazmakla kalmayıp bende elimi taşın altına koyuyorum, inşallah !

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi