Mustafa Barış ÖZTÜRK
Köşe Yazarı
Mustafa Barış ÖZTÜRK
 

Rize’nin 1’incisi EVO

Bir akşam üstü akşam 5000 adım rutin  yürüyüşümü bitirip eve dönerken Rize Dere Boyu caddesinde; Bir dükkanın  kapı aralığından duyduğum latin müziği sesi sonrasında o kapıdan içeri girdim ve o gün bugün oradayım.. Burda ne oluyor gibilerinden garip bir soru sormam üzerine; Latin dansları bachata salsa dansları, tiyatro ve müzik aletleri eğitimi kursu olduğunu söylediler. Ben o sıralar kilo verme amaclı yürüyüşler yapmaktaydım. Dans ederek kilo verebilir miyim ? soruma, -tabii ki mükemmel olur. Cevabı üzerine Ben, 110 kiloyum ve dans konusunda yeteneksizim demiştim. EVO Akademi işletmecisi ve Hocamız  Doğan   " Biz bunları söyleyen herkesi dans ettirdik" demesi sonrası 2 yıldır dansa devam etmekteyim. Sonuç bugün 95 kiloyum... Bu arada Doğan Hoca yeni başlayacak olanlara; "Ben Abdurahman Çemberci yi bile dans ettirmeyi başardım" diye yeni bir kayıt söylemi geliştirdi :)    EVO Akademi kursiyerleri için sadece bir dans alanı değil bunu belirtmekte yarar var. Çok ayrıntıya girmeyeceğim; EVO anlatılmaz yaşanır desem yeridir.  İl dışından Rize'ye gelmiş olan, farklı meslek gruplarından katılımcılar Rize'de böyle bir mekanın olduğunun öncelikle şaşırtıcı olduğunu belirtiyorlar. Sonrasında çok memnun kaldıklarını söylüyorlar.  Doğan hoca 10 parmağında 9 yeteneği olanlardan. Matematiği zayıf o açıdan 10 yazmadım. Burada Şengül ve Kübra yardımcı hocalarda Doğan hocaya eşlik ederek bizlere dansı sevdirecek öğretiyorlar. Ellerine kollarına ayaklarına sağlık.Çokça ayaklarına basmışızdır. Ellerini kollarını ağırtmışızdır. Ama birgun bile şikayetlerini görmedim... *** Her birimizin, kendimize dair ufak ya da büyük bilgileri paylaştığı, sosyal medya hesaplarımız var. Ceplerimizde her an açık durumda bulunan cep telefonlarımız modern yaşamımızın olmazsa olmazları, hatta sizi arayan birisinin telefonuna cevap vermemek veya hızlı bir biçimde geri dönüş yapmamak çağımızın en büyük ayıplarından sayılmakta.  Hatta dün yeni bir tabir öğrendim. Aynen tabir şu; "Sürekli görüldü atıyorsun"  Meğersem bu ayıp birşeymiş...Neyse ki uzun sürmedi. Bugün kendisini ziyaret ettim. Lakin bir kahve bile ikram etmedi. Siz siz olun sakın "sürekli görüldü.."atmayın. Bu arada benim gibi bilmeyenler için; whatapp da mavi tık (çift çizgi) olmakmış.    Peki bu kadar iletişim aracının içerisinde ne kadar gerçek iletişim kurabiliyoruz? Bana göre iletişimin en derin ve doğal halinden biri beden dilimizi kullanarak ve birbirimize temas ederek yaptığımız dans ile gerçekleşir. Kendimizi ifade etmeye çalışırken sözcüklerimizi özenle seçeriz ama bazen o seçilen sözcüklerin ardında, sakladıklarımız veya söylemeye cesaret edemediklerimiz yatar. Oysa bedenimiz tamamen saf bir biçimde söylemek istediklerimizi anlatır. “Gözler kalbin aynasıdır” lafı tam da bu durumu tanımlamak için söylenmiştir. Ama bu göz meselesine fazla girmeyeceğ(İM).    Bedenimizin yalan söylemeyi bilmemesi gibi, bir dokunuşun da samimi veya sahte olduğunu anlamak, bir sözcüğün gerçek anlamını anlamaktan çok daha kolaydır. Bir insan elimizi sıktığında onun nasıl bir insan olduğunu anında hissederiz. Hele hele benim gibi Elfabe; el falı bakan biri için tam bir saha çalışması alanı labaratuvar  yani !Sahte bir dokunuş kendisini sahte bir sözden çok daha hızlı bir biçimde ele verir. Dans etmek sözsüz iletişimin sanat ile bütünleşmiş halidir. Birbirimiz ile teması kesmemiz ve birbirimize karşı mesafemizi korumamızın sürekli öğütlendiği bu günlerde Dans etmek, bu sözsüz iletişim açlığını doyurmak için biçilmiş kaftandır. Birbirimize dokunmadan dahi karşılıklı dans ettiğimizde (shine), temas etmekten hiçbir farkı olmadığını hemen anlayabiliriz. Çünkü dans etmek ruhumuz ile maddeye dokunmak gibidir. Dans partnerlerinin birbirlerini dokunuşları ile yönlendirmeleri, birbirlerini en yakından tanıma biçimidir. Bir insanla yemeğe çıkıp 4 saat boyunca onu tanıdığınız kadarından çok daha fazlasını, onunla 4 dakika dans ederek tanıyabilirsiniz. Beden yalan bilmez, özellikle de dans ederken.   Dans kayıt altına alınması çok güç bir sanat olduğundan, tarihte bu konuya dair pek az veri bulunur. Mağara duvarlarındaki resimlerden, antik kitaplardan ve mitolojik efsanelerden ilk dansın nasıl olduğunu tahmin etmeye çalışırız.    Benim ilk dans tasvirim gece vakti ateşin etrafında toplanmış, ayaklarını yerlere vuran ilkçağ ,insanlarının  çıkardıkları sesler ve attıkları çığlıklar ile gerçekleşmekte. O günün avını gerçekleştirmiş olmak ya da yeni ve korunaklı bir yaşam alanı keşfetmiş olmak neden olmuş olabilir buna. İlk dansın nedeninin böyle olabileceğini düşünmemin sebebi, dans etmenin her şeyin ötesinde bir kutlama olduğuna inanmam. Hayatta yaşanan küçük mutluluklardan, başarılan büyük başarılara kadar her şeyi kutlamak için dans ederiz.  Peki, neden dans ile kutsarız mutluluklarımızı? Bence ruhumuz o kadar engin ve sınırsız ki, çok coşkulu olduğumuz zamanlarda bedenimizden taşıyor. Bu hareketliliği hisseden hücreler içimizde titreşmeye başlıyor ve biz de bu etkiyle dans ediyoruz. Yani dans eden bedenimiz değil, ruhumuz. Bedenimiz sadece ona eşlik ediyor. Dans etmek bir eylem değil yaşamın her anının çok değerli olduğunu bizlere hatırlatan bir ritüeldir kanımca. Bir bebek büyürken yavaş yavaş kendisine yeni beceriler katmaya başlar. Emeklemeyi, ayakta durmayı, yürümeyi, koşmayı öğrenir zaman içerisinde. Dans ederken ve yeni dans figürleri öğrenirken, hayatı tanıyan bir bebek gibi oluruz adeta. Tamamen anda oluruz, tamamen bedenimize ve kendimize odaklı, harekete odaklı oluruz. Eğer bu açıdan düşünürsek, dans etmek sürekli kendimizi tanımaya devam etmek demektir. Dans etmek, ruhumuzdaki devinimleri dışa vurmak demektir. En önemlisi ise dans etmek özgürlük demektir.    Şimdi bu hisleri anlamak için küçük bir çalışma yapalım  Hayde ! Çok sevdiğimiz bir şarkıyı açalım ve kendimizi bir bulut gibi hissederek hareket edelim, müziğe ayak uyduralım ya da uydurmayalım fark etmez. Ama gerçekten kafamızdan başka hiçbir düşünce geçirmeden, o anın içinde olalım sadece müzik ve biz. Hareketlerin küçük, büyük, gösterişli, gösterişsiz olmasının hiçbir önemi yok. Çok bilindik bir laf vardır “hiç kimse izlemiyormuş gibi dans etmek” diye aynen öyle dans edelim. Sonunda göreceğiz ki ne yaşlıyız, ne şişmanız ne de herhangi bir şekilde yetersiz. Müzik ile bütünleşmiş mutlu bir insanız sadece... Dansla ve mutlu kalın, 
Ekleme Tarihi: 12 Aralık 2023 - Salı

Rize’nin 1’incisi EVO

Bir akşam üstü akşam 5000 adım rutin 

yürüyüşümü bitirip eve dönerken Rize Dere Boyu caddesinde;

Bir dükkanın  kapı aralığından duyduğum latin müziği sesi sonrasında o kapıdan içeri girdim ve o gün bugün oradayım..

Burda ne oluyor gibilerinden garip bir soru sormam üzerine;

Latin dansları bachata salsa dansları, tiyatro ve müzik aletleri eğitimi kursu olduğunu söylediler.

Ben o sıralar kilo verme amaclı yürüyüşler yapmaktaydım.

Dans ederek kilo verebilir miyim ? soruma,

-tabii ki mükemmel olur.

Cevabı üzerine

Ben, 110 kiloyum ve dans konusunda yeteneksizim demiştim.

EVO Akademi işletmecisi ve Hocamız  Doğan  

" Biz bunları söyleyen herkesi dans ettirdik" demesi sonrası 2 yıldır dansa devam etmekteyim. Sonuç bugün 95 kiloyum...

Bu arada Doğan Hoca yeni başlayacak olanlara; "Ben Abdurahman Çemberci yi bile dans ettirmeyi başardım" diye yeni bir kayıt söylemi geliştirdi :) 

 

EVO Akademi kursiyerleri için sadece bir dans alanı değil bunu belirtmekte yarar var. Çok ayrıntıya girmeyeceğim; EVO anlatılmaz yaşanır desem yeridir. 

İl dışından Rize'ye gelmiş olan, farklı meslek gruplarından katılımcılar Rize'de böyle bir mekanın olduğunun öncelikle şaşırtıcı olduğunu belirtiyorlar. Sonrasında çok memnun kaldıklarını söylüyorlar. 

Doğan hoca 10 parmağında 9 yeteneği olanlardan. Matematiği zayıf o açıdan 10 yazmadım.

Burada Şengül ve Kübra yardımcı hocalarda Doğan hocaya eşlik ederek bizlere dansı sevdirecek öğretiyorlar. Ellerine kollarına ayaklarına sağlık.Çokça ayaklarına basmışızdır.

Ellerini kollarını ağırtmışızdır. Ama birgun bile şikayetlerini görmedim...

***

Her birimizin, kendimize dair ufak ya da büyük bilgileri paylaştığı, sosyal medya hesaplarımız var. Ceplerimizde her an açık durumda bulunan cep telefonlarımız modern yaşamımızın olmazsa olmazları, hatta sizi arayan birisinin telefonuna cevap vermemek veya hızlı bir biçimde geri dönüş yapmamak çağımızın en büyük ayıplarından sayılmakta. 

Hatta dün yeni bir tabir öğrendim.

Aynen tabir şu;

"Sürekli görüldü atıyorsun" 

Meğersem bu ayıp birşeymiş...Neyse ki uzun sürmedi. Bugün kendisini ziyaret ettim. Lakin bir kahve bile ikram etmedi.

Siz siz olun sakın "sürekli görüldü.."atmayın.

Bu arada benim gibi bilmeyenler için; whatapp da mavi tık (çift çizgi) olmakmış. 

 

Peki bu kadar iletişim aracının içerisinde ne kadar gerçek iletişim kurabiliyoruz?

Bana göre iletişimin en derin ve doğal halinden biri beden dilimizi kullanarak ve birbirimize temas ederek yaptığımız dans ile gerçekleşir. Kendimizi ifade etmeye çalışırken sözcüklerimizi özenle seçeriz ama bazen o seçilen sözcüklerin ardında, sakladıklarımız veya söylemeye cesaret edemediklerimiz yatar. Oysa bedenimiz tamamen saf bir biçimde söylemek istediklerimizi anlatır. “Gözler kalbin aynasıdır” lafı tam da bu durumu tanımlamak için söylenmiştir. Ama bu göz meselesine fazla girmeyeceğ(İM). 

 

Bedenimizin yalan söylemeyi bilmemesi gibi, bir dokunuşun da samimi veya sahte olduğunu anlamak, bir sözcüğün gerçek anlamını anlamaktan çok daha kolaydır. Bir insan elimizi sıktığında onun nasıl bir insan olduğunu anında hissederiz. Hele hele benim gibi Elfabe; el falı bakan biri için tam bir saha çalışması alanı labaratuvar  yani !Sahte bir dokunuş kendisini sahte bir sözden çok daha hızlı bir biçimde ele verir.

Dans etmek sözsüz iletişimin sanat ile bütünleşmiş halidir. Birbirimiz ile teması kesmemiz ve birbirimize karşı mesafemizi korumamızın sürekli öğütlendiği bu günlerde Dans etmek, bu sözsüz iletişim açlığını doyurmak için biçilmiş kaftandır. Birbirimize dokunmadan dahi karşılıklı dans ettiğimizde (shine), temas etmekten hiçbir farkı olmadığını hemen anlayabiliriz. Çünkü dans etmek ruhumuz ile maddeye dokunmak gibidir. Dans partnerlerinin birbirlerini dokunuşları ile yönlendirmeleri, birbirlerini en yakından tanıma biçimidir. Bir insanla yemeğe çıkıp 4 saat boyunca onu tanıdığınız kadarından çok daha fazlasını, onunla 4 dakika dans ederek tanıyabilirsiniz. Beden yalan bilmez, özellikle de dans ederken.

 

Dans kayıt altına alınması çok güç bir sanat olduğundan, tarihte bu konuya dair pek az veri bulunur. Mağara duvarlarındaki resimlerden, antik kitaplardan ve mitolojik efsanelerden ilk dansın nasıl olduğunu tahmin etmeye çalışırız. 

 

Benim ilk dans tasvirim gece vakti ateşin etrafında toplanmış, ayaklarını yerlere vuran ilkçağ ,insanlarının  çıkardıkları sesler ve attıkları çığlıklar ile gerçekleşmekte. O günün avını gerçekleştirmiş olmak ya da yeni ve korunaklı bir yaşam alanı keşfetmiş olmak neden olmuş olabilir buna.

İlk dansın nedeninin böyle olabileceğini düşünmemin sebebi, dans etmenin her şeyin ötesinde bir kutlama olduğuna inanmam. Hayatta yaşanan küçük mutluluklardan, başarılan büyük başarılara kadar her şeyi kutlamak için dans ederiz. 

Peki, neden dans ile kutsarız mutluluklarımızı? Bence ruhumuz o kadar engin ve sınırsız ki, çok coşkulu olduğumuz zamanlarda bedenimizden taşıyor. Bu hareketliliği hisseden hücreler içimizde titreşmeye başlıyor ve biz de bu etkiyle dans ediyoruz. Yani dans eden bedenimiz değil, ruhumuz. Bedenimiz sadece ona eşlik ediyor.

Dans etmek bir eylem değil yaşamın her anının çok değerli olduğunu bizlere hatırlatan bir ritüeldir kanımca.

Bir bebek büyürken yavaş yavaş kendisine yeni beceriler katmaya başlar. Emeklemeyi, ayakta durmayı, yürümeyi, koşmayı öğrenir zaman içerisinde. Dans ederken ve yeni dans figürleri öğrenirken, hayatı tanıyan bir bebek gibi oluruz adeta. Tamamen anda oluruz, tamamen bedenimize ve kendimize odaklı, harekete odaklı oluruz. Eğer bu açıdan düşünürsek, dans etmek sürekli kendimizi tanımaya devam etmek demektir. Dans etmek, ruhumuzdaki devinimleri dışa vurmak demektir. En önemlisi ise dans etmek özgürlük demektir. 

 

Şimdi bu hisleri anlamak için küçük bir çalışma yapalım 

Hayde !

Çok sevdiğimiz bir şarkıyı açalım ve kendimizi bir bulut gibi hissederek hareket edelim, müziğe ayak uyduralım ya da uydurmayalım fark etmez. Ama gerçekten kafamızdan başka hiçbir düşünce geçirmeden, o anın içinde olalım sadece müzik ve biz. Hareketlerin küçük, büyük, gösterişli, gösterişsiz olmasının hiçbir önemi yok. Çok bilindik bir laf vardır “hiç kimse izlemiyormuş gibi dans etmek” diye aynen öyle dans edelim. Sonunda göreceğiz ki ne yaşlıyız, ne şişmanız ne de herhangi bir şekilde yetersiz. Müzik ile bütünleşmiş mutlu bir insanız sadece...

Dansla ve mutlu kalın, 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi