Bircan  ŞAKİR ÇELİK
Köşe Yazarı
Bircan ŞAKİR ÇELİK
 

KATUN

“Annelerin kolları şefkatten yapılmıştır. O yüzden çocuklar kollarında usulca uyur.” demiş ünlü yazar Victor Hugo. Saygı timsali kadınlarımız ne ara bu kadar hakir görülür oldu anlamış değiliz. Anadolu, kültürleri teknesinde yoğururken her zaman bazı değerleri üstün tutmuştu. Bunların başında da “emanet” olarak görülen kadın mefhumu gelmekteydi. Modern toplumda hiçbir birey bir başkasına emanet değildir. Ancak emanet olması bir eksiklik yüklemezdi kadına; tam aksine yüceltirdi, kadının toplumun gözündeki değerini. Çünkü “Emanete hıyanet edilmezdi.” Türk toplumunda. EMANET-İ MUKADDESE Osmanlı aile yapısı Batılı bilim adamlarınca sıkça incelenmiş ve literatürde birçok bilimsel çalışmanın konusunu oluşturmuştur. Yüzyıllarca egemen olmuş bir devletin temel taşını oluşturan aile mefhumu, genel İslam coğrafyasından farklı bir gelişim seyretmiştir Osmanlı’da. Toplumun temelini oluşturan Türk aile yapısı, özellikle merak konusu olmuştur Batı’da. Konar-göçer Anadolu kültüründen imparatorluğa evrilen medeniyet, zamanla etkileşimde bulunduğu gayri unsurların nüvelerini de bünyesinde barındırmaya başlamıştır. Osmanlı, bu manada, özellikle 17.yy’dan sonra yoğun bir siyasi etkileşime girdiği Eş’ari Arap Kültürü’nün kadın modelini, kendi toplum yapısına da adapte etmek gibi bir durumla karşı karşıya kalmıştır. “Siz kadınları Allah’ın emaneti olarak aldınız.” diyen bir dinin peygamberinin öğüdünü hiçe sayarcasına “fitne” nin mimarı olarak görülmeye başlanmıştır. Tıpkı Cahiliye Araplarında olduğu gibi. Değil mi ki Hz. Muhammed en çok da bu putu yıkmak için mücadele vermiştir. TÜRKİSTAN'DA KADIN OLMAK  İslamiyet öncesi Türk kültürüne bakıldığında kadın son derece önemli bir statüye sahiptir. Genel olarak tüm Türk devletlerinde ve Türk töresinde kadından iki nitelik beklenmektedir: kahramanlık ve annelik. Yaradılış Destanı'na göre kadın, kâinatın yaratılmasına ilham veren esin kaynağıdır. Türkler, içinde doğdukları ve yaşadıkları topraklara annelik kurumunun önemine binaen “Anavatan” demişlerdir. Hukuki kurallar bakımından en mühim kanunlarımıza “Anayasa” diyoruz. Tek eşlilik Türk kavimlerinde vazgeçilmez bir özelliktir. Evlilikler kadının onayı alınmadan yapılamazdı. Bunun yanında kadınların tüm Türk toplumunda olduğu gibi savaşa daima hazır olmaları gerekliliği görülür. Öyle ki Hunlardan itibaren hakanın emirnameleri “Hakan buyuruyor ki” ifadesiyle başladığında geçersiz sayılırdı. Mutlaka “Hakan ve Hatun buyuruyor ki” ifadelerine yer verilmeliydi. Kadın, Türk toplumumda devlet başkanlığı seviyesine dahi ulaşmıştır. M.Ö. 6. yy'da Saka hükümdarı Tomris, devrin muhteşem gücü Pers İmparatorluğu'nu yenilgiye uğratan savaşçı olarak tarihe geçmiştir. Devlet yönetiminde etkili olan Hatun, kurultayda yer alır, hakan sefere çıktığında devlete başkanlık ederdi. Toplumsal olarak kadın ile erkeğin statü farkı yoktur. Kılık kıyafetten cemiyet ilişkilerine kadar kadınlar erkeklerle eşit söz hakkına sahiptir. Töre kuralları cinsiyet ayrımına göre belirlenmezdi. Sosyolojik olarak mutlaka tüm bilim insanlarının incelemesi gerekirken ne yazık ki birkaç kuru kınamayla son yıllarda değeri yerle yeksan edilen kadını metalaştırdık. Bir meta, ne kadar değerli olursa olsun elde edildiğinde değeri kalmayacaktır. Bir an önce kendi kültürel kimliğine Türk kadınını kavuşturmak elzemdir. Ne cahiliye Arap kültürünün ne de materyalist Batı kültürünün ürünü değildir Türk kadını. Türk kadını “Katun”dur. Komutan olur imparatorluklar dize getirir ordularca yenilmez, yeri gelir anne olur Oğuzlar yetiştirir, medeniyet inşa eder.
Ekleme Tarihi: 08 Mart 2021 - Pazartesi

KATUN

“Annelerin kolları şefkatten yapılmıştır. O yüzden çocuklar kollarında usulca uyur.” demiş ünlü yazar Victor Hugo. Saygı timsali kadınlarımız ne ara bu kadar hakir görülür oldu anlamış değiliz.


Anadolu, kültürleri teknesinde yoğururken her zaman bazı değerleri üstün tutmuştu. Bunların başında da “emanet” olarak görülen kadın mefhumu gelmekteydi.


Modern toplumda hiçbir birey bir başkasına emanet değildir. Ancak emanet olması bir eksiklik yüklemezdi kadına; tam aksine yüceltirdi, kadının toplumun gözündeki değerini. Çünkü “Emanete hıyanet edilmezdi.” Türk toplumunda.


EMANET-İ MUKADDESE


Osmanlı aile yapısı Batılı bilim adamlarınca sıkça incelenmiş ve literatürde birçok bilimsel çalışmanın konusunu oluşturmuştur. Yüzyıllarca egemen olmuş bir devletin temel taşını oluşturan aile mefhumu, genel İslam coğrafyasından farklı bir gelişim seyretmiştir Osmanlı’da. Toplumun temelini oluşturan Türk aile yapısı, özellikle merak konusu olmuştur Batı’da.


Konar-göçer Anadolu kültüründen imparatorluğa evrilen medeniyet, zamanla etkileşimde bulunduğu gayri unsurların nüvelerini de bünyesinde barındırmaya başlamıştır. Osmanlı, bu manada, özellikle 17.yy’dan sonra yoğun bir siyasi etkileşime girdiği Eş’ari Arap Kültürü’nün kadın modelini, kendi toplum yapısına da adapte etmek gibi bir durumla karşı karşıya kalmıştır.


“Siz kadınları Allah’ın emaneti olarak aldınız.” diyen bir dinin peygamberinin öğüdünü hiçe sayarcasına “fitne” nin mimarı olarak görülmeye başlanmıştır. Tıpkı Cahiliye Araplarında olduğu gibi. Değil mi ki Hz. Muhammed en çok da bu putu yıkmak için mücadele vermiştir.


TÜRKİSTAN'DA KADIN OLMAK


 İslamiyet öncesi Türk kültürüne bakıldığında kadın son derece önemli bir statüye sahiptir. Genel olarak tüm Türk devletlerinde ve Türk töresinde kadından iki nitelik beklenmektedir: kahramanlık ve annelik. Yaradılış Destanı'na göre kadın, kâinatın yaratılmasına ilham veren esin kaynağıdır.


Türkler, içinde doğdukları ve yaşadıkları topraklara annelik kurumunun önemine binaen “Anavatan” demişlerdir. Hukuki kurallar bakımından en mühim kanunlarımıza “Anayasa” diyoruz.


Tek eşlilik Türk kavimlerinde vazgeçilmez bir özelliktir. Evlilikler kadının onayı alınmadan yapılamazdı. Bunun yanında kadınların tüm Türk toplumunda olduğu gibi savaşa daima hazır olmaları gerekliliği görülür. Öyle ki Hunlardan itibaren hakanın emirnameleri “Hakan buyuruyor ki” ifadesiyle başladığında geçersiz sayılırdı. Mutlaka “Hakan ve Hatun buyuruyor ki” ifadelerine yer verilmeliydi.


Kadın, Türk toplumumda devlet başkanlığı seviyesine dahi ulaşmıştır. M.Ö. 6. yy'da Saka hükümdarı Tomris, devrin muhteşem gücü Pers İmparatorluğu'nu yenilgiye uğratan savaşçı olarak tarihe geçmiştir. Devlet yönetiminde etkili olan Hatun, kurultayda yer alır, hakan sefere çıktığında devlete başkanlık ederdi.


Toplumsal olarak kadın ile erkeğin statü farkı yoktur. Kılık kıyafetten cemiyet ilişkilerine kadar kadınlar erkeklerle eşit söz hakkına sahiptir. Töre kuralları cinsiyet ayrımına göre belirlenmezdi.


Sosyolojik olarak mutlaka tüm bilim insanlarının incelemesi gerekirken ne yazık ki birkaç kuru kınamayla son yıllarda değeri yerle yeksan edilen kadını metalaştırdık. Bir meta, ne kadar değerli olursa olsun elde edildiğinde değeri kalmayacaktır.


Bir an önce kendi kültürel kimliğine Türk kadınını kavuşturmak elzemdir. Ne cahiliye Arap kültürünün ne de materyalist Batı kültürünün ürünü değildir Türk kadını. Türk kadını “Katun”dur. Komutan olur imparatorluklar dize getirir ordularca yenilmez, yeri gelir anne olur Oğuzlar yetiştirir, medeniyet inşa eder.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi