Dün sabah kahvaltı masasında üçüncü bardak çayımı içerken bir an durdum.
Bir iç ses fısıldadı:
“Bu ülkede bu kadar çay içiliyor… Peki posası ne oluyor?”
Hakkını yemeyelim, köyde bahçeye dökülür, gübre olur.
Ama şehirde?
Çoğu zaman doğrudan çöpe atılır.
Artık öyle olmayacak.
Çayın posasından aktif karbon üreteceğiz.
Hatta yakın zamanda özel bir şirket ticaret Bakanlığı’na bununla ilgili bir proje için teşvik amaçlı başvuruda bulunmuş.
Yani ithal ettiğimiz aktif karbonu, kendi atığımızla üreteceğiz.
Hem çevre dostu, hem ekonomi dostu.
“Yerli ve milli çay posası filtre sistemi” cümlesi artık komik değil!
Rize’de çay çöpünden mangal kömürü üretiliyor, ama artık demlikten çıkan çay posasından aktif karbon üretilecek.
Hani şu su arıtma cihazlarının içindeki siyah sihirli madde var ya… İşte o!
Aktif karbon dediğin madde az buz değil.
– Ağır metalleri yakalıyor,
– Kötü kokuları emiyor,
– Suyun içindeki mikroplara bile “hop birader nereye?” diyor.
Bilim insanları çay atığını alıyor, önce güzelce kurutuyor.
Sonra oksijensiz ortamda ısıtıyor, sonra “aktive ediyor” — kimyasal ya da buharlı yöntemlerle.
Ortaya çıkan malzeme öyle bir şey ki, gözenek gözenek, sünger gibi her şeyi içine çekiyor.
Ve evet, bu sihirli madde bizim mutfağın süzgecinden çıkıyor!
Türkiye, dünyanın en çok çay tüketen ülkelerinden biri.
Günde milyonlarca bardak çay içiliyor, tonlarca posa ortaya çıkıyor.
Bu posaları çöpe atmak yerine katma değerli ürüne dönüştürmek mümkün.
Çay bizde sadece içecek değil, kültür. Sohbetin bahanesi, dertleşmenin fon müziği.
Ama o bittiğinde geride kalan posa da bir şey söylüyor:“Beni çöpe atma. Ben geleceğim.
”Eğer her bardak çay, bir damla daha temiz suya dönüşebiliyorsa o zaman en büyük dönüşüm mutfakta başlıyor olabilir. Yarın sabah çayınızı içerken süzgece bir daha bakın.Kim bilir, belki de o size sessizce şunu söylüyordur:
“Ben sadece bir atık değilim. Ben, geleceğin filtresiyim”
Memleketimize hayırlı olsun inşallah .