Washington’ın sokaklarında esen rüzgarın yönü bir sabah değişti. Demokrat partililer ne yapsa boştu, çünkü
“ Manhattan’da gökdelenlerden gelen bir karar vardı.”
Barış hoca olarak kanaatim Amerika’da “hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bişeyler olmuştu” :)
Sarı saçlarını rüzgara bırakmış, yüksek perdeden konuşmayı seven bir sarışın;Trump…NATO mu dedin, diplomasi mi, uluslararası hukuk mu? Züccaciye dükkanına girmiş fil gibi!
Beş yıl önce Katar’a sataşan, Ortadoğu’da kılıç kalkan görüp ürken Trump, dev gibi paranın karşısında adeta cüceleşti. Hani “teröre destek veriyorlar” deniyordu ya? İş paraya gelince Trump, Air Force One’a atladı, Katar’a indi, kraliyet çadırında kahve içti, gülümsedi. Demek ki mesele kahve değilmiş, cezveymiş! Mesele daha havadayken imzalanan 220 milyar dolarlık anlaşmaymış.
Trump, uçağından indiğinde onu kraliyet ailesinin yanında, dev bir propaganda gösterisi karşıladı. Deveyle pozlar verildi, danslar edildi, gülücükler saçıldı. Peki Trump neye tanık oldu? Bir kültüre mi, yoksa gösterişli bir sahneye mi? Deveyle tanıştı belki ama bu tanışıklık sadece fotoğraf karesinde kaldı. Çünkü o develerin yürüdüğü çöl, sadece kum değil; tarih, kan ve petrol kokuyordu.
Deve Arap dünyasında sabrın, direncin ve zorluğun sembolüdür. Ama o gün Trump’ın tanıştığı deve, diplomatik hediyelerin, milyar dolarlık silah anlaşmalarının ve politik riyakarlığın simgesiydi.
Deveyle tanışan Trump, çölü değil sarayı gördü. Sıcağı değil, klimalı salonları yaşadı. Halkı değil, hanedanı dinledi. O yüzden bu tanışıklık sadece bir dekor, sadece bir manşet, sadece bir “deve gölgesi” olarak kaldı.
Bu sarışın lidere olan ilginin nedeni ne peki?
Beton duvarların, zırhlı araçların, özel jetlerin ve Amerikan üslerinin ardında yaşanan bir korku var: Kendi halkının yüzüne bakamamak. Neden mi? Çünkü değerle değil, çıkarla hükmetmeleri.
Suudi Arabistan’da, Katar’da ve benzeri ülkelerde iktidarın sahipleri, kendilerini ABD’nin şemsiyesi altında güvenceye almış. Sığınaklar, anlaşmalar, silahlar, özel korumalar… Ama hepsi geçici. Çünkü değerle kurulmamış hiçbir düzen kalıcı değildir.
Trump’ın Arabistan seferi de cabasıydı. Riyad’da devasa bir küreye el bastığında sanki evrenin merkezine dokunmuş gibi oldu. O sırada, 1.2 trilyon dolarlık askeri donanım anlaşması yapıldı. O kahve içilmez mi Trump?
Sıcak, siyah, acı. Ama içerken dilini yakan türden. Belki de o yüzden içmedi. Kahvenin dili yakmasından değil, mideye dokunmasından korktu. Gerçi o mide neleri kaldırmadı ki? Sadece Gazze’deki çocukların katledilmesini hatırlatmak yeterli sanırım.
Zaman geçti, dünya değişti ama o fotoğraflar hala aynı: Trump kılıç kalkan ekibiyle selamlaşırken gergin, ama imza atarken rahat. Bir yanda sözde müttefiklikler, diğer yanda dolarla yıkanan aklanan ilişkiler.
Bugün baktığımızda anlıyoruz ki, mesele Katar -Arabistan-Suriye ne Gazze nede Ukrayna kim ne veriyor, kime ne alıyor. Ve Trump gibi adamlar için kahvenin değil, anlaşmanın tadı önemli.
Kahvenin 40 yıl hatırı var mı bilemem ama en az 1,5 trilyon dolarlık karşılığı olduğu kesin.
Unutmayın: Değerlerle korunmayanları ne ABD koruyabilir ne NATO ne de teknolojik cephanelikler. Korkudan kaçtığınız her duvar, sizi biraz daha yalnızlaştırır. O yüzden önce adalet, önce liyakat, önce değer.