Dünyayı yöneten üç lider ifadesi, çeşitli açılardan farklı yorumlanabilir. Eğer siyasi güç, yılların köklü devlet geleneği ve tecrübesi, ekonomik etki ve askeri nüfuz gibi unsurları göz önünde bulundurursak,dünyanın en etkili liderleri;
ABD sarışını Trump,
Çin’in devlet başkanı Xi Jinping,
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin,
Bu yazıda ilk sırada olan Donald Trump’i masaya yatıralım…
Trump, Amerika’nın başkanı dünya çapında bir fenomen ve saç modeliyle de bir ikon.
Trump’ın saçları, bir yaşam tarzı, bir marka…Ama bu yazımda Trump’ın o muazzam sarı saçlarının rüzgârla dansından çok siyasi manevralarından bahsedeceğim.
Donald Trump’ın dünya sahnesindeki rolü, sadece bir iş adamı ve Amerika Birleşik Devletleri’nin başkanı olarak değil, aynı zaman da küresel politika, güç dinamikleri ve bir anlamda medya fenomeni olarak da tanınıyor. Trump, her zaman dikkat çekici bir figür oldu, Özellikle Orta Doğu’daki stratejik pozisyonları ve müttefikleriyle olan ilişkilerinin derinleşmesiyle daha da belirginleşti. Suriye, İsrail, Gazze ile alakalı tutumu Trump’ın dünya üzerindeki etkisini ve davranış biçimini daha da karmaşık bir hale getirdi.
Trump’ın liderlik tarzı, popülist söylemleri ve halkla kurduğu ilişki tartışma konusu!
Trump, sıradan bir liderden çok, halkla arasındaki bağı öne çıkararak, bir tür lider-kurtarıcı imajı yarattı. Bu imaj, tıpkı bazı tarihteki otoriter liderlerde olduğu gibi, ona güçlü bir halk desteği sağladı.
Trump’ın Orta Doğu’ya dair politikaları, özellikle Suriye ve İsrail ile ilgili meselelerde dikkat çekici.
Suriye’deki iç savaşın başından itibaren Trump, Amerika’nın askerî gücünü sınırlamayı savundu, ancak aynı zamanda bölgedeki stratejik denklemlerle oynamayı da ihmal etmedi. Türkiye, Suriye’nin kuzeyindeki YPG’li teröristleri imha ederken, Trump, Amerikan askerlerini geri çekerek Türkiye’nin bölgedeki hareket alanını genişletti. Ancak bu karar, birçok Amerikalı yetkili ve dünyanın çeşitli noktalarındaki analistler tarafından “sorumsuz” olarak nitelendirildi.
Trump’ın İsrail ile ilişkileri ise bir başka önemli konuydu. Trump, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararı alarak, Ortadoğu’daki birçok ülkenin tepkisini üzerine çekti. Ancak, Trump’ın bu hamlesi, İsrail’in iç siyasetindeki bazı kesimlerin gözünde büyük bir zafer olarak algılandı. Trump’ın İsrail’e yönelik bu güçlü desteği, ona Amerika’daki bazı Yahudi lobilerinden de ciddi bir destek getirdi.
Trump’ın İsrail’in Filistin topraklarına karşı uyguladığı vahşeti, Gazze’deki soykırımı gibi meselelerde Sn Erdoğan’la ters düştü .Ancak her iki lider de, halklarıyla kurdukları güçlü bağları ve liderlik imajlarını kullanarak, dünya sahnesinde büyük bir etki yaratmaya devam ediyor.
Trump’ın liderlik tarzı, dikey bir egemenlik kurma arzusunu yansıtıyor. Medya üzerinden yürüttüğü strateji, sert ve doğrudan yaklaşımı, birçokları tarafından diktatörlükle özdeşleştirildi. Ancak, aslında Trump, halkla kurduğu doğrudan bağlar sayesinde güçlü bir popülist figür olarak görülüyor. Trump, sadece bir diktatörlük arzusunun ötesinde, dünyayı yeniden şekillendiren bir lider olarak tarih sayfalarına geçmeye devam edecektir.
Sonuç olarak bizim açımızdan bakarsak; Trump‘ın deli saçmalıkları, Türkiye’ye yönelik politikaları, özellikle Rahip Brunson’ın tutuklanması ve F-35 programındaki gelişmeler, iki ülke arasındaki ilişkileri zaman zaman gerdi. Brunson’ın tutuklanmasının ardından Türkiye’ye uygulanan yaptırımlar diplomatik bir krize yol açtı. Ayrıca, Türkiye’nin S-400 hava savunma sistemini satın almasının ardından ABD’nin F-35 programından Türkiye’yi çıkartmasını unutmadık ve unutmamalıyız
Bugünkü söylemlerine çok da mana yüklemeden “Sarışını” takip etmeye devam ediyoruz Ama unutmasın ; zaman ve koşullar oluştuğunda mektup uygun yakışır geometrik şekilde kendisine iade edilecektir.