Mustafa Barış ÖZTÜRK
Köşe Yazarı
Mustafa Barış ÖZTÜRK
 

O Kadınlarki İtilmiş Gündüzlerde

Eski Dünyalarda kadın “değerli” idi.    Sonraki zamanlarda farklı görevleri ona farz kılmak ve kadın kimliğini zayıf gösterebilmek değeri için epey bir kafa yorulmuş ve dünyaya salgın hastalık gibi yayılmıştır.  Yüzyıllar öncesinden oluşturulmaya başlanan Ataerkil aile yapısını kontrol altına alabilmek ve sürdürülebilir hale getirebilmek için oluşturulan öyle çok deyim atasözü var ki akıllara zarar... Kadınların toplumda yaşadıkları her şey, atasözleri ve deyimlere de olduğu gibi yansıyor. Gerçekten de atasözleri ve deyimler toplumun geniş bir kesimine mal olmuş düşünce, anlayış ve değer yargılarının birer aynası durumunda. Kadınlar var olan toplumun yapısı gereği, erkeklerle eşit görülmeyen, onun da ötesinde horlanan, ezilen, baskı altında tutulan, dışlanan, bir kesim tarafından değer verilmeyen diğer yarısını oluşturuyor. Bu defa kadın atalarımız konuşsun…öyleyse Dilimize yerleşmiş kalıpları bir kez de onların ağzından duyalım. Kadınları küçümseyen erkek gerçeğine dikkat çekerken, empati’nin birazcık dibine vuralım mı? O zaman Hayde ! (K.Koyuncu) O zaman biraz yer değiştirelim… Kadın erkek olsun, erkek de kadın ! Kadın genellikle ev kuran, evlilik ve annelik kavramlarıyla anılan bir konumda : - Erkek gibi yar vatan gibi diyar olmaz. - Yuvayı erkek kuş yapar. - Ağlarsa babam ağlar, gerisi yalan ağlar. - Erkek kadını vezir de eder, rezil de. - Çocuksuz erkek meyvesiz ağaç gibidir.    Kadının ailesine çok önem verilmesini anlatanlar : - Pekmezi dipten erkeği kökten al. - Kenarına bak bezini al, babasına bak oğlunu al.  Kadının nasıl yetiştirilip eğitilmesi gerektiğini öğütleyen atasözleri var : - Erkeğı kendi haline bırakırsan ya davulcuya gider veya zurnacıya. Evli, bekar, dul… Medeni duruma göre kalıplaşmış, kulağa yabancı gelmediği kadar, yüz kızartan cümleler : - Dul adamsın, bir ihtiyacın olursa, çekinme…! Kadınlara annelik rolü  üzerinden yapılan benzetmeler : - Erkek dediğin erkek çocuk doğuracak… - Erkek çocuk doğurmayan erkek, yarım ve eksik erkektir… Kadınlar her tacize uğradığında, belli bir kesimin dillendirmekle kalmayıp, resmi açıklamalarda bile yer bulan savunmalara gönderme yapan paylaşımları da es geçmeyelim, - Erkek, şort giyiyorsa aranıyordur ! - Erkekler çiçektir ! - Erkek dediğin; alaya kattın mı yakışacak, duvara attın mı yapışacak ! - Bu evden damatlıkla çıkar, kefenle dönersin !! - Çok affedersiniz, ama o saatte bir aile erkeğinin orada ne işi var ? - Erkek dediğin, kırar dizini oturur ! - Erkekler, doğaları gereği kırılgan, fevri, dengesiz ve zayıf varlıklardır… Bu sebeple liderlik vasıfları yoktur ! - Erkeksin, herkesin içinde kahkaha atmayacaksın !! - En sevdiğim yemek, babalı – oğlanlı ! - Tercihim mi ? Erkek budu köfte ! - Kadındır, sever de döver de ! - Erkek dediğin, elinin hamuruyla kadın işine karışmaz ! - Kesin erkek park etmiştir ! Kadına karşı şiddeti meşrulaştıran, ona karşı dayağın yaygınlığının adeta simgesi haline gelmiş atasözü bile var: - Kızını dövmeyen dizini döver.  Diger başka ülkelerin atasözleriyle karşılaştırınca kadının toplumda “ikinci cins” olarak küçümsenmesi, ayrımcı bir düşünce ve önyargıyla kötülenmesi konusunda bizden hiç de geri olmadıklarını saptamak kolay. Alman halk kültürü ve edebiyatında da diğer ülkelerden farklı bir yerde değil. Benzer ve paralellik taşıyan çok örnekler var : “Bir çiftlik evini üç şey yıkar : şirret bir kadın, tahtakurusu ve fare.” (Drei Dinge verderben das Bauernhaus: böses Weib, Wanz und Maus.) “Kadının yönettiği evde şeytan uşaklık yapar.’’ (Wo die Frauen im Hause regiert, ist der Teufel Hausknecht. ) “Saçı uzun aklı kısa.“ (Lange Haare, kurzer Sinn. ) İtalyan atasözlerinde ise “Kadınlar evde uzun zaman tutulmaması gereken şeylerdir.“ (Le donne sono una certa mercanzia da non le teuer troppi anni in casa.) “Az kadının ve az kızın olsun.” (Donne e oche tienne poche.) “Kendini şirret kadından koru, iyi olanına hiç güvenme.” (Dalla donna cattiva guardati bene, e dalla buona non ti fidar niente. ) Yunanların ataları da kadın konusunda pek olumlu şeyler düşünmüyorlar : “Evlilik adamların aldığı tek şeytandır.”  “Üç büyük tehlike vardır : deniz, yangın ve kadın”  Rus atasözlerinde de durum aynı : “Erkeğin günahı eşikte kalır, kadınınki içeri girer.” “Kadını ruhun gibi sev, kürk palton gibi sopala.”     “Kadınların arzuları hiç bitmez, dolmayan dilenci torbasına benzerler.”     Çinliler, “Sana on erkek evlat verse bile karına asla güvenme!” derler. Japonlar da şiddet konusunda aynı şeyi söylerler. “Genç bir kadın evinde sadece gölge ve yankı olmalı.” “Kadın ve halı yeni iken iyidir.”     İrlandalılar, ’’Üç yaratığın ilkesi yoktur; domuzlar, katırlar ve kadınlar” derler. Kırgızistan: “Çamurdan bir adam, ay ışığından bir kadından daha iyidir.” Özbekistan: “İnsandan cesuru, horozdan asili, kadından nankörü yoktur.” Hemen hemen dünyanın her yerinde kadınlar hakkındaki değer yargıları birbirine çok benziyor. Çalışıp üreten, hayat arkadaşı, anne, eş olarak yaşamı paylaşan ve aynı sorumlulukları yüklenmiş dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınlar konusundaki değer yargıları yüzlerce yıl öncesinden günümüze dek aktarılıp gelmiştir. Buna karşın toplumun diğer yarısını oluşturan erkeklerin bu ’’atasözlerindeki’’ kadınlarla ilgili düşünce ve önyargıları günümüzde bile hala savunulmakta, bu durum da insanı adeta ürpertmekte. Ataerkil toplum düzeninin günümüzde, en uygar geçinen toplumlarda bile ne yazık ki hala geçerli olduğunu bu atasözleri bugün de kanıtlıyor.   Atasözleri ve deyimlere, yani genelde tüm kültüre yansıyan, kadını ikinci cins olarak görüp aşağılayan değer yargıları karşısında kadın hareketinin yüzyıllardır süren çok sevindirici ve başarılı bir mücadelesi olduğunu da belirtmek gerekir. Buna karşın yaşamın her alanında ortaya çıkan bu cinsiyet ayrımcılığına doğal bir tepki, ancak bilinçli bir karşı çıkışla birleştirilirse daha da başarılı ve sonuç alıcı olacaktır. Kadına yapılan her türlü haksızlıklar her alanda olduğu gibi görülüp bilince çıkarılmalı. Konuşulan iletişim araçları ve dil de gözden geçirilip cinsiyetçilikten arındırılmış eşitlikçi bir kültür, gelecekte tüm toplumun hedefleri arasında olmalıdır.     Anladık mı ? En azından fark ettik mi ? Sıpa işi biyolojik mümkün olmadığından bilmem ama "sırtımızda sopayı" hak ettiğimiz doğrudur beyler !
Ekleme Tarihi: 11 Haziran 2020 - Perşembe

O Kadınlarki İtilmiş Gündüzlerde

Eski Dünyalarda kadın “değerli” idi. 
 

Sonraki zamanlarda farklı görevleri ona farz kılmak ve kadın kimliğini zayıf gösterebilmek değeri için epey bir kafa yorulmuş ve dünyaya salgın hastalık gibi yayılmıştır. 


Yüzyıllar öncesinden oluşturulmaya başlanan Ataerkil aile yapısını kontrol altına alabilmek ve sürdürülebilir hale getirebilmek için oluşturulan öyle çok deyim atasözü var ki akıllara zarar...


Kadınların toplumda yaşadıkları her şey, atasözleri ve deyimlere de olduğu gibi yansıyor. Gerçekten de atasözleri ve deyimler toplumun geniş bir kesimine mal olmuş düşünce, anlayış ve değer yargılarının birer aynası durumunda. Kadınlar var olan toplumun yapısı gereği, erkeklerle eşit görülmeyen, onun da ötesinde horlanan, ezilen, baskı altında tutulan, dışlanan, bir kesim tarafından değer verilmeyen diğer yarısını oluşturuyor.


Bu defa kadın atalarımız konuşsun…öyleyse


Dilimize yerleşmiş kalıpları bir kez de onların ağzından duyalım. Kadınları küçümseyen erkek gerçeğine dikkat çekerken, empati’nin birazcık dibine vuralım mı?
O zaman Hayde ! (K.Koyuncu)


O zaman biraz yer değiştirelim…

Kadın erkek olsun, erkek de kadın !


Kadın genellikle ev kuran, evlilik ve annelik kavramlarıyla anılan bir konumda :


- Erkek gibi yar vatan gibi diyar olmaz.

- Yuvayı erkek kuş yapar.

- Ağlarsa babam ağlar, gerisi yalan ağlar.

- Erkek kadını vezir de eder, rezil de.

- Çocuksuz erkek meyvesiz ağaç gibidir.   


Kadının ailesine çok önem verilmesini anlatanlar :


- Pekmezi dipten erkeği kökten al.

- Kenarına bak bezini al, babasına bak oğlunu al. 


Kadının nasıl yetiştirilip eğitilmesi gerektiğini öğütleyen atasözleri var :


- Erkeğı kendi haline bırakırsan ya davulcuya gider veya zurnacıya.


Evli, bekar, dul… Medeni duruma göre kalıplaşmış, kulağa yabancı gelmediği kadar, yüz kızartan cümleler :


- Dul adamsın, bir ihtiyacın olursa, çekinme…!


Kadınlara annelik rolü  üzerinden yapılan benzetmeler :


- Erkek dediğin erkek çocuk doğuracak…

- Erkek çocuk doğurmayan erkek, yarım ve eksik erkektir…


Kadınlar her tacize uğradığında, belli bir kesimin dillendirmekle kalmayıp, resmi açıklamalarda bile yer bulan savunmalara gönderme yapan paylaşımları da es geçmeyelim,


- Erkek, şort giyiyorsa aranıyordur !

- Erkekler çiçektir !

- Erkek dediğin; alaya kattın mı yakışacak, duvara attın mı yapışacak !

- Bu evden damatlıkla çıkar, kefenle dönersin !!

- Çok affedersiniz, ama o saatte bir aile erkeğinin orada ne işi var ?

- Erkek dediğin, kırar dizini oturur !

- Erkekler, doğaları gereği kırılgan, fevri, dengesiz ve zayıf varlıklardır… Bu sebeple liderlik vasıfları yoktur !

- Erkeksin, herkesin içinde kahkaha atmayacaksın !!

- En sevdiğim yemek, babalı – oğlanlı !

- Tercihim mi ? Erkek budu köfte !

- Kadındır, sever de döver de !

- Erkek dediğin, elinin hamuruyla kadın işine karışmaz !

- Kesin erkek park etmiştir !


Kadına karşı şiddeti meşrulaştıran, ona karşı dayağın yaygınlığının adeta simgesi haline gelmiş atasözü bile var:


- Kızını dövmeyen dizini döver. 


Diger başka ülkelerin atasözleriyle karşılaştırınca kadının toplumda “ikinci cins” olarak küçümsenmesi, ayrımcı bir düşünce ve önyargıyla kötülenmesi konusunda bizden hiç de geri olmadıklarını saptamak kolay.


Alman halk kültürü ve edebiyatında da diğer ülkelerden farklı bir yerde değil. Benzer ve paralellik taşıyan çok örnekler var :


“Bir çiftlik evini üç şey yıkar : şirret bir kadın, tahtakurusu ve fare.” (Drei Dinge verderben das Bauernhaus: böses Weib, Wanz und Maus.)


“Kadının yönettiği evde şeytan uşaklık yapar.’’ (Wo die Frauen im Hause regiert, ist der Teufel Hausknecht. )


“Saçı uzun aklı kısa.“ (Lange Haare, kurzer Sinn. )


İtalyan atasözlerinde ise


“Kadınlar evde uzun zaman tutulmaması gereken şeylerdir.“ (Le donne sono una certa mercanzia da non le teuer troppi anni in casa.)


“Az kadının ve az kızın olsun.” (Donne e oche tienne poche.)


“Kendini şirret kadından koru, iyi olanına hiç güvenme.” (Dalla donna cattiva guardati bene, e dalla buona non ti fidar niente. )


Yunanların ataları da kadın konusunda pek olumlu şeyler düşünmüyorlar :


“Evlilik adamların aldığı tek şeytandır.”


 “Üç büyük tehlike vardır : deniz, yangın ve kadın” 


Rus atasözlerinde de durum aynı :

“Erkeğin günahı eşikte kalır,

kadınınki içeri girer.”


“Kadını ruhun gibi sev, kürk palton gibi sopala.”
   

“Kadınların arzuları hiç bitmez, dolmayan dilenci torbasına benzerler.”    


Çinliler,

“Sana on erkek evlat verse bile karına asla güvenme!” derler.


Japonlar da şiddet konusunda aynı şeyi söylerler.


“Genç bir kadın evinde sadece gölge ve yankı olmalı.”


“Kadın ve halı yeni iken iyidir.”    


İrlandalılar, ’’Üç yaratığın ilkesi yoktur; domuzlar, katırlar ve kadınlar” derler.


Kırgızistan: “Çamurdan bir adam, ay ışığından bir kadından daha iyidir.”


Özbekistan: “İnsandan cesuru, horozdan asili, kadından nankörü yoktur.”


Hemen hemen dünyanın her yerinde kadınlar hakkındaki değer yargıları birbirine çok benziyor.


Çalışıp üreten, hayat arkadaşı, anne, eş olarak yaşamı paylaşan ve aynı sorumlulukları yüklenmiş dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınlar konusundaki değer yargıları yüzlerce yıl öncesinden günümüze dek aktarılıp gelmiştir. Buna karşın toplumun diğer yarısını oluşturan erkeklerin bu ’’atasözlerindeki’’ kadınlarla ilgili düşünce ve önyargıları günümüzde bile hala savunulmakta, bu durum da insanı adeta ürpertmekte. Ataerkil toplum düzeninin günümüzde, en uygar geçinen toplumlarda bile ne yazık ki hala geçerli olduğunu bu atasözleri bugün de kanıtlıyor.
 

Atasözleri ve deyimlere, yani genelde tüm kültüre yansıyan, kadını ikinci cins olarak görüp aşağılayan değer yargıları karşısında kadın hareketinin yüzyıllardır süren çok sevindirici ve başarılı bir mücadelesi olduğunu da belirtmek gerekir. Buna karşın yaşamın her alanında ortaya çıkan bu cinsiyet ayrımcılığına doğal bir tepki, ancak bilinçli bir karşı çıkışla birleştirilirse daha da başarılı ve sonuç alıcı olacaktır. Kadına yapılan her türlü haksızlıklar her alanda olduğu gibi görülüp bilince çıkarılmalı. Konuşulan iletişim araçları ve dil de gözden geçirilip cinsiyetçilikten arındırılmış eşitlikçi bir kültür, gelecekte tüm toplumun hedefleri arasında olmalıdır.
   

Anladık mı ?


En azından fark ettik mi ?


Sıpa işi biyolojik mümkün olmadığından bilmem ama "sırtımızda sopayı" hak ettiğimiz doğrudur beyler !

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi