Tahir ORHAN
Köşe Yazarı
Tahir ORHAN
 

BİR BAŞKA AÇIDAN 23 NİSAN

Bundan tam 105 yıl bir gün önceydi. Sancılı bir süreçten sonra milli bir meclisin açılışına sıra gelmişti. 22 Nisan 1920 Perşembe günü Atatürk’ün Nutuk’ta da yazdığı gibi, yarın TBMM açılacaktı.  Aynen şunlar yazılı:  1– Bimennihi’l-kerim Nisanın 23. Cuma günü, Cuma namazını müteakip Ankara’da Büyük Millet Meclis’i küşâd edilecektir. 2– Vatanın istiklâli, makam-ı refî-i hilâfet ve saltanatın istihlâsı gibi en mühim ve hayatî vezâifi ifa edecek olan bu Büyük Millet Meclisi’nin yevm-i küşâdını Cuma’ya tesâdüf ettirmekle yevm-i mezkûrun mebrûkiyetinden istifade ve kable’l-küşâd bi’l-umûm mebusîn-i kiram hazaratı ile Hacıbayram-ı Veli Cami-i Şerif’inde Cuma namazı eda olunarak envâr-ı Kur’ân ve salâttan da istifâza olunacaktır.  Devamı da var ama önce bu kısmı anlaşılır hale getirelim. Allah’ın yardımıyla diye başlayan ilk cümle kısmen anlaşılıyor. Küşat açmak demek oluyor.  3-Yurdun bağımsızlığı, yüce Halifelik ve Padişahlığın kurtarılması gibi en önemli ve ölüm dirimle ilgili görevleri yapacak olan bu Büyük Millet Meclisinin açılış gününü cumaya getirmekle o günün kutsallığından yararlanılacak ve bütün sayın milletvekilleriyle birlikte kutlu Hacı Bayram Camisinde Cuma namazı kılınarak Kur’an’ın ve namazın nurlarından ışık alınacak ve güç kazanılacaktır. Namazdan sonra Peygamberimizin kutlu sakalı ve kutsal sancak alınarak Meclisin toplanacağı özel yere gidilecektir. Burada önce bir dua okunacak, kurbanlar kesilecektir. (Hatmin son bölümünün de burada okunmasını istiyor Gazi Paşa)   Kutsal ve yaralı yurdumuzun her köşesinde hatimler indirilecek ve Buhar-i Şerifler okunacaktır. Ve böylece devam edip gidiyor. (Bundan sonra da Atatürk’e dinsiz denilebilir mi?)  İşte TBMM bu şekilde açıldı. Bir yıl sonra 23 Nisan, çocuklara armağan edildi. Önce Milli Hâkimiyet ve Çocuk Bayramı olarak kutlanmaya başladı. 1980 ihtilalinden sonra adı Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı şeklinde değiştirildi.  Türk çocuklarına armağan edilen bu gün ve Atatürk’ün meclisin açılışıyla ilgili söyledikleri vesilesiyle aslında dilin canlı bir varlık olduğunu anlatmak istiyorum. Bu dil, şüphesiz ağzımızın içindeki değil, iletişim kurmak için kullandığımız dildir. Eskilerin lisan, Farsların zeban dediği şey... Bilindiği gibi Türk milleti uzun yüzyıllar çoğunluğu Arapça ve Farsçadan müteşekkil bir dili kullandı. Saray çevresinde tercih edildiği için bir bakıma bu zorunlu idi. Öyle ki, Türk milletine yeni bir gömlek biçmeye ahdetmiş Kemal Atatürk de çoğunlukla ağdalı bir dil kullanmıştı. Nutuk’u aslından okuyup anlayan beri gelsin. Onun bugünkü nesiller tarafından anlaşılamayacağı gerçeğinden hareket eden Türk Dil Kurumu, bu eseri “Söylev” adıyla yeniden yayımlamıştı. Ancak ilk halini anlamayanlar, bu son halini de pek anlayamadılar. Dr. Mehmet Tuğrul, Salah Birsel ve Cahit Öztelli tarafından sadeleştirilen Nutuk’un içinde öyle kelimeler var ki, bugün halen kullanılmamaktadır. Yani dilimize bir türlü yerleşememiş kelimeler kullanılmış bu yeni Nutuk’ta. Mesela zarar karşılığı dokunca tercih edilmiş ki bugün hiç akla gelmeyen bir kelimedir. Yine andırı (muhtıra), güdüm (manda), içgüç (maneviyat), buyrum (irade), dayanç (azim), izlence (program), kötücül (kötü niyetli), nedensi (bahane), karşıcıl (muhalif) ve daha nice kelime. Hadi yönerge, talimat karşılığında tuttu denilebilir. Fakat bu andırı, karşıcıl gibi özün de özü Türkçe kelimeler o kadar çok kullanılmış ki, buna rağmen nasıl tutmadı ve halen kullanılmıyorlar hayret doğrusu. (1) Atatürk, o zaman herkesin kullandığı bu eski dili konuşup yazarken aklı bir dil devrimindedir. Bu vesileyle yeninin de yenisi kelimelerle yazıp konuşur ama içi rahat değildir. 3 Ekim 1934’te İsveç Veliaht Prensi Gustav Adolf’u ağırladığı Çankaya Köşkünde yaptığı konuşmayı, kendisi dâhil hiç kimse anlayamamıştı.  Altes Ruayal, Bu gece, ulu konuklarımıza Türkiye’ye uğur getirdiklerini söylerken, duyduğum tükel özgü bir kıvançtır. Burada kaldığınız uzca sizi sarmaktan hiç durmayacak ılık sevgi içinde, bu yurtta yurdunuz için beslenmiş duyguların bir yankısını bulacaksınız. İsveç-Türk uluslarının kazanmış oldukları utkuların silinmez damgalarını tarih taşımaktadır. Süerdemliği, önü, bu iki ulus, ünlü şanlı sözlerinin derinliğinde sonsuz tutmaktadır. Ancak, daha başka bir alanda da onlar erdemlerini o denli yaltırıklı yöntemle göstermişlerdir. Bu yolda kazandıkları utkular, gerçekten daha az özence değer değildir.  Bu söylevde tam otuz beş öz Türkçe kelime vardır ve bugün bunların çoğu kullanımda değildir.  Bu öz Türkçecilik akımı da Atatürk’ü tatmin etmeyince Falih Rıfkı Atay’a “Çocuk! Dili bir çıkmaza saplamışızdır. Bırakırlar mı dilimizi bu çıkmazda? Hayır! Bırakmazlar! Ben de bu işi başkalarına bırakmam. Dili bu çıkmazdan biz kurtarmalıyız” diyecektir.  Buradan çıkaracağımız sonuç şu olmalıdır: Ne o ne bu. Özellikle dil meselesinde her daim orta yolu tutmalı… Tüm çocukların ve içindeki çocuğu her daim yaşatanların bayramı kutlu olsun. Muhabbetle efendim! Atatürk, Söylev, Türk Dil Kurumu Yayınları 1. Cilt, Ankara. 1981
Ekleme Tarihi: 23 April 2025 - Wednesday

BİR BAŞKA AÇIDAN 23 NİSAN

Bundan tam 105 yıl bir gün önceydi. Sancılı bir süreçten sonra milli bir meclisin açılışına sıra gelmişti. 22 Nisan 1920 Perşembe günü Atatürk’ün Nutuk’ta da yazdığı gibi, yarın TBMM açılacaktı. 

Aynen şunlar yazılı: 

1– Bimennihi’l-kerim Nisanın 23. Cuma günü, Cuma namazını müteakip Ankara’da Büyük Millet Meclis’i küşâd edilecektir.
2– Vatanın istiklâli, makam-ı refî-i hilâfet ve saltanatın istihlâsı gibi en mühim ve hayatî vezâifi ifa edecek olan bu Büyük Millet Meclisi’nin yevm-i küşâdını Cuma’ya tesâdüf ettirmekle yevm-i mezkûrun mebrûkiyetinden istifade ve kable’l-küşâd bi’l-umûm mebusîn-i kiram hazaratı ile Hacıbayram-ı Veli Cami-i Şerif’inde Cuma namazı eda olunarak envâr-ı Kur’ân ve salâttan da istifâza olunacaktır. 
Devamı da var ama önce bu kısmı anlaşılır hale getirelim. Allah’ın yardımıyla diye başlayan ilk cümle kısmen anlaşılıyor. Küşat açmak demek oluyor. 
3-Yurdun bağımsızlığı, yüce Halifelik ve Padişahlığın kurtarılması gibi en önemli ve ölüm dirimle ilgili görevleri yapacak olan bu Büyük Millet Meclisinin açılış gününü cumaya getirmekle o günün kutsallığından yararlanılacak ve bütün sayın milletvekilleriyle birlikte kutlu Hacı Bayram Camisinde Cuma namazı kılınarak Kur’an’ın ve namazın nurlarından ışık alınacak ve güç kazanılacaktır. Namazdan sonra Peygamberimizin kutlu sakalı ve kutsal sancak alınarak Meclisin toplanacağı özel yere gidilecektir. Burada önce bir dua okunacak, kurbanlar kesilecektir. (Hatmin son bölümünün de burada okunmasını istiyor Gazi Paşa)
 
Kutsal ve yaralı yurdumuzun her köşesinde hatimler indirilecek ve Buhar-i Şerifler okunacaktır. Ve böylece devam edip gidiyor. (Bundan sonra da Atatürk’e dinsiz denilebilir mi?) 

İşte TBMM bu şekilde açıldı. Bir yıl sonra 23 Nisan, çocuklara armağan edildi. Önce Milli Hâkimiyet ve Çocuk Bayramı olarak kutlanmaya başladı. 1980 ihtilalinden sonra adı Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı şeklinde değiştirildi. 

Türk çocuklarına armağan edilen bu gün ve Atatürk’ün meclisin açılışıyla ilgili söyledikleri vesilesiyle aslında dilin canlı bir varlık olduğunu anlatmak istiyorum. Bu dil, şüphesiz ağzımızın içindeki değil, iletişim kurmak için kullandığımız dildir. Eskilerin lisan, Farsların zeban dediği şey...

Bilindiği gibi Türk milleti uzun yüzyıllar çoğunluğu Arapça ve Farsçadan müteşekkil bir dili kullandı. Saray çevresinde tercih edildiği için bir bakıma bu zorunlu idi. Öyle ki, Türk milletine yeni bir gömlek biçmeye ahdetmiş Kemal Atatürk de çoğunlukla ağdalı bir dil kullanmıştı. Nutuk’u aslından okuyup anlayan beri gelsin. Onun bugünkü nesiller tarafından anlaşılamayacağı gerçeğinden hareket eden Türk Dil Kurumu, bu eseri “Söylev” adıyla yeniden yayımlamıştı. Ancak ilk halini anlamayanlar, bu son halini de pek anlayamadılar. Dr. Mehmet Tuğrul, Salah Birsel ve Cahit Öztelli tarafından sadeleştirilen Nutuk’un içinde öyle kelimeler var ki, bugün halen kullanılmamaktadır. Yani dilimize bir türlü yerleşememiş kelimeler kullanılmış bu yeni Nutuk’ta. Mesela zarar karşılığı dokunca tercih edilmiş ki bugün hiç akla gelmeyen bir kelimedir. Yine andırı (muhtıra), güdüm (manda), içgüç (maneviyat), buyrum (irade), dayanç (azim), izlence (program), kötücül (kötü niyetli), nedensi (bahane), karşıcıl (muhalif) ve daha nice kelime. Hadi yönerge, talimat karşılığında tuttu denilebilir. Fakat bu andırı, karşıcıl gibi özün de özü Türkçe kelimeler o kadar çok kullanılmış ki, buna rağmen nasıl tutmadı ve halen kullanılmıyorlar hayret doğrusu. (1)

Atatürk, o zaman herkesin kullandığı bu eski dili konuşup yazarken aklı bir dil devrimindedir. Bu vesileyle yeninin de yenisi kelimelerle yazıp konuşur ama içi rahat değildir. 3 Ekim 1934’te İsveç Veliaht Prensi Gustav Adolf’u ağırladığı Çankaya Köşkünde yaptığı konuşmayı, kendisi dâhil hiç kimse anlayamamıştı. 

Altes Ruayal, Bu gece, ulu konuklarımıza Türkiye’ye uğur getirdiklerini söylerken, duyduğum tükel özgü bir kıvançtır. Burada kaldığınız uzca sizi sarmaktan hiç durmayacak ılık sevgi içinde, bu yurtta yurdunuz için beslenmiş duyguların bir yankısını bulacaksınız. İsveç-Türk uluslarının kazanmış oldukları utkuların silinmez damgalarını tarih taşımaktadır. Süerdemliği, önü, bu iki ulus, ünlü şanlı sözlerinin derinliğinde sonsuz tutmaktadır. Ancak, daha başka bir alanda da onlar erdemlerini o denli yaltırıklı yöntemle göstermişlerdir. Bu yolda kazandıkları utkular, gerçekten daha az özence değer değildir. 

Bu söylevde tam otuz beş öz Türkçe kelime vardır ve bugün bunların çoğu kullanımda değildir. 

Bu öz Türkçecilik akımı da Atatürk’ü tatmin etmeyince Falih Rıfkı Atay’a “Çocuk! Dili bir çıkmaza saplamışızdır. Bırakırlar mı dilimizi bu çıkmazda? Hayır! Bırakmazlar! Ben de bu işi başkalarına bırakmam. Dili bu çıkmazdan biz kurtarmalıyız” diyecektir. 
Buradan çıkaracağımız sonuç şu olmalıdır: Ne o ne bu. Özellikle dil meselesinde her daim orta yolu tutmalı…

Tüm çocukların ve içindeki çocuğu her daim yaşatanların bayramı kutlu olsun.

Muhabbetle efendim!

Atatürk, Söylev, Türk Dil Kurumu Yayınları 1. Cilt, Ankara. 1981

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi